Söyleşi: Aslı Kemal Gürbey
Mustafa Naroğlu eğitim oranının en yüksek olduğu Tunceli doğumlu. İskenderun’da görev yapan bir eğitimci ama aynı zamanda şiirleri de olan edebiyat meraklısı bir yazar. Serçeşme Yolunda isimli romanı geçen hafta Kalan Yayınları etiketiyle okurla buluştu. Serçeşme Yolunda, Alevi-Bektaşi Edebiyatı sevenlerin keyifle okuyacağı bir eser. Yazar ile yeni çıkan eseri hakkında keyifli bir söyleşi yaptık.
Merhaba Mustafa Bey. İlk basılı eseriniz olan Serçeşme Yolunda için öncelikle sizi canı gönülden tebrik ederim. Okurunun bol olmasını samimiyetle istiyorum. Oldukça yalın, anlaşılır bir dille yazılmış sürükleyici bir roman. Açık yüreklilikle söylemeliyim ki güzel bir çalışmaya imza atmışsınız. Okurlar için kendinizi tanıtır mısınız?
Klasik anlatım gerekirse, Dersim bölgesinin en güzel ilçelerinden biri olan Pertek’te doğmuş biriyim. Üniversiteye başlayana dek, Pertek’te ilk, orta ve lise eğitimimi aldım. Dicle Üniversitesi’nde 4 yıl Fransızca eğitim aldım. Birkaç yıl Antalya’da turizm sektöründe çalıştıktan sonra, Erzincan’a atanmamla öğretmenlik mesleğine adım attım. O günden beri de, bu mesleği sürdürüyorum. Yaşamımı Hatay’ın en büyük ilçesi olan İskenderun’da sürdürüyorum.
Serçeşme Yolunda romanını beğenerek okudum. Okuyanların da beğeneceğine en ufak bir kuşkum yok. Kapak resmi de kesinlikle dikkat çekici. Romanın “Alamut”, “Semerkant” kitapları gibi atlarla ulaşımın sağlandığı mistik bir zamanda geçiyor olması beni hemen içine çekti. Sizi yerli Amin Maalouf, Vladimir Bartol gibi hissettim. Şunu size itiraf edeyim. Eseri bitirdikten sonra, Mustafa Naroğlu bugüne kadar neredeydi? Niye yazmadı? Dedim? Sizi bulmuşken bunu size sorayım.
Adını andığınız yazarlara benzetilmek benim için gurur verici bir durum olur. Ben, yazın hayatına başlarken, ileride bazı ses getirmiş yazarlara benzetileceğimi bir an bile düşünmemiştim. Tek amacım vardı. İçimde yürüyen bir yol vardı uzun zamandır. Yaptığım tek şey, o yürüyen yola girmek. Bunu biraz geç yaptığım için, kendimi geç kalmış hissetmiyorum. Sonuçta; uzun zaman süresince, okuduğum binlerce eserden ilham alarak kendi düşün eserlerini ortaya çıkarmaya çalıştım. Dediğiniz gibi, biraz geç kaldım. Fakat, yaşamımdaki şartlar olgunlaşsın diye sabrettim. Bu sırada, sayamayacağım kadar, şiir, anı ve öykü denemelerim oldu. Bunları edebiyat dünyasına nasıl kazandıracağımı düşünürken, roman yazma isteğim ortaya çıktı. Ve süreç böyle devam ediyor.
Çok emek verdiğinizi tahmin edebiliyorum. Yazma sürecinizi, özellikle sizde iz bırakan yüzleştiğiniz güçlükleri anlatır mısınız?
Evet, sizin de dem vurduğunuz gibiydi yazma sürecim. İçimde ortaya çıkardığım bir olguyu uzun süre araştırarak, eski gelenekleri irdeleyerek ve kendi çocukluğumdan esinlenerek başladı çalışmalarım. Süreç içinde, değişik olayları romanın içine yaymayı hesapladım. Yazmaya başlamamla birlikte (elime kalemi almamla birlikte) olaylar sıraya girdi kendiliğinden. Her araştırma bana daha güzel yazma adımı attırdı böylece. Bu eserimin insanlarda olumlu ve bütünleştirici adımlar yaratacağını düşledim hep. Burada eşimden de söz etmem gerekiyor. Onun desteğini hep hissettim. Sürekli yanımda durdu. Eseri ona ilk okuttuğumda, benim böylesine değişik bir eser ortaya çıkaracağımı beklememekle birlikte, sonuna kadar arkamda duracağını gösterdi. Ona mahcup olmadığımı düşünüyorum.
Alevi-Bektaşi edebiyatı sevdiğim bir edebiyattır. Belki bu yüzden Mirza Dede’yi hemen sevdim, Bektaş’ı da şaşkınlık ve hayranlıkla takip ettim. İnsanlar yarasını saklar, yazarlar hariç, derim ben. Kendi adıma nerede bir Alevi-Bektaşi edebiyatı görsem orada yazarın içine dert olmuş bir yara aramam da uzak olmaz. Neler söylemek istersiniz?
Benim de yaşadığım çocukluk ve gençlik zamanlarımda yöremde gerçekleştirilen bazı ritüelleri özümsemeye çalıştım. Zaman buldukça, değişik etkinliklere katılarak kültürümde gelişme sağlamaya çalıştım. O zamanların birinde yaşadığım duygular içimi acıttı. Adını da vereyim. Sivas katliamında yaşamını yitirenleri canlı yayında öğrendiğimde, nasıl büyük acılara sürüklendiğimi anlatamam. Birçoğunun cenazesinin Ankara’dan memleketlerine uğurlanması töreninde bulundum. Bu hala kanayan bir yara gibi duruyor bende.
1950’lerden sonra şehirlere göç eden Alevilerin inançlarını yaşatmak ve sonraki kuşaklara aktarmakta karşı karşıya kaldıkları zorluklar olduğunu biliyoruz. Romanda da Mirza Dedenin torunu Bektaş’ı Alevi yolunu öğrenmesi ve yolu sonraki kuşaklara aktarması için görevlendirdiğini görüyoruz. Bu bana çok anlamlı geldi. Neler söylemek istersiniz?
Köyden ilçeye göç ettikten sonra, bizim yaşamımızda da aynı değişimler meydana geldi. Büyüklerimizin değişime ayak uydurmak için verdiği mücadele, şehirlerdekinden daha kolay gözükebilir. Fakat; gençlik döneminde şehir hayatına başladığım süreçte kelaynaklar gibi gördüm kendimi. Çoğu yol ritüeli yaşamımızdan silinmekteydi bir bir. İnsanlarımız bu çalkantılı dönemi atlatmakta epey zorlandı diyebilirim. Burada, bir parantez açmak isterim. Almanya’ya gitmiştim gençliğimde. Oradaki insanlarımızın yol erkânını devam ettirmelerine şahit oldum. Yabancı ülkedekiler yurdumdakilerden daha girişkendi diyebilirim. Ailelerin çocuklarına yol adap ve erkânını kavratmadaki çabaları beni umutlandırmıştı. Ülkemizdekiyse, ağır aksak ilerledi bence.
Roman, kentleşme ve modernleşmenin Alevi inancı üzerindeki olumsuz etkilerini gören ilk eser olmayabilir fakat sunduğu çözüm yolu olarak bana göre bir ilktir ve eseri benzerlerden kesinlikle farklı kılıyor. Alevi toplumunun, Bektaş gibi yola gönül vermiş yol erleri yetiştirmek için sizin romanınız çok anlamlı doneler veriyor. Bu eserin Cemevleri’nin kütüphanesinde bulunması gerektiğini düşünüyorum. Neler söylemek istersiniz.
Bu konuda hemfikiriz. Yaşadığım süre boyunca; bağlı olduğum toplumun bazı aksaklıklarını not ettim. Bu notları bir dizi maddeye serpiştirdim. Üst aklımıza yön veren kişi ve kurumlara öneri olarak sunmayı düşündüm bir süre önce. Nedense, geri çekildim. Ama; romanımdaki adımların birkaçını uygulama şansı bulabilirsek, yolun daha kurumsal ve benimsenebilir bir seviyeye ulaşabileceğini düşünüyorum. Gerisi iyi bir planlama ve yapılacak uygulamaların arkasında durmak. Benim düşüncem net. Yapılacak çağdaş atılımlar bu yolu bir dünya inancı haline getirecektir.
Serçeşme Yolunda eserini başarılı bulduğumu, benden tam puan aldığını söylemeliyim. Adeta nefes almadan okudum. Ayrıca kendinize özgü bir düşünme, hayal kurma stiliniz olduğunu da söylemek isterim. Kurguladığınız Mirza Dede, Bektaş ve üstlendiği misyonu zihninizdekinin resmini alenen veriyor. İlk yazılı eserinizde çıtayı buradan açmanıza hayran kaldım. Mustafa Naroğlu bunu nasıl başardı?
Bunu nasıl başardım? Düşünüyorum da, iyi ki; böyle bir çalışmaya hayat vermişim. Bazı süreçler vardır. Yazar, bir anda kendini farklı bir düşünce içinde bulur. Dürtü mü desek buna? Eliniz kolunuz bağlanır bir anda. İçinizde, sürekli hareket oluşur. Yazılmayı isteyen düşünce yığını kendiliğinden çıkar beyinden. Parmaklarınızı tuşlara basmaya zorlar. İlk bastığınız parmakla, su gibi akar o düşünce suyu. Akıntıyı iyi ve doğru zamanda yönetirseniz, sizi en doğru yöne götürecektir. Belki de, beni buraya getiren böyle bir akıntıdır. Başarıp başarmadığımı, gelecek günler gösterecektir. Daha detaylı açıklamaları ileriki süreçte yapmalıyım diye düşünüyorum.
İran’dan yola çıkıp bin bir zorluk ile Dersim’e varan Bektaş’ın gayret ve kişiliğine hayran kaldım. Roman’ın sonunda “DEVAM EDECEK” notu var. Kitabın ikinci bölümünde Bektaş’ın Dersim’de nelerle karşılaşacağı, neler yapacağını şimdiden sabırsız bir merakla bekliyorum. İlk sorum; 2. kitap ne zaman çıkar; ikinci sorum, aydınlanma ve irşat yolunda Bektaş’ı neler bekliyor?
Dikkat ederseniz, Bektaş’a verilen büyük bir sorumluluk. Dedesinin gözetiminde önemli eğitimler alsa da; çıktığı zor yolda alacağı yığınla kültür parçası var. Onları tamamlaması alacağı eğitimlere bağlı. Son eğitimi nerede alacağını okurun ilgisi gösterecektir. Dersim yöresinin zengin kültürü kahramanımızın olgunlaşmasında en önemli basamak olacak diye düşünüyorum.
Serçeşme Yolunda’yı okuduğum için mutluyum. Okurlarınızın da eserinizi okuduktan sonra size hayranlık duyacaklarından kuşkum yok. Alevi-Bektaşi edebiyatına bu eseri kazandırdığınız için kendi adıma size teşekkür ediyorum. Söyleşiyi sonlandırırken kitabınızla ilgili özellikle söylemek istediklerinizin olup olmadığını da merak ediyorum.
Ben, istemeden de olsa, kendimi büyük bir sorumluluğun altına soktum. Bu süreçte, benden istenecek her adıma katılmak için büyük çaba göstereceğim. Umarım, okuyucular bu romanı okuduktan sonra, Bektaş’ın gittiği ve bilgeleştiği yola ilgi duyarlar. O yolun, tüm insanlar için güzel bir süreç olduğunu anlarlar. Bu da beni onurlandırır. Bu söyleşinin hepimiz için olumlu sonuçlar doğurmasını yürekten istiyorum.
Kitabınız hayırlı olsun, okuru bol olsun.