“Melih Cevdet Anday’ın gazete sayfalarında kalan beş romanı ilk kez kitaplaşarak literatüre giriyor” başlığını taşıyor Everest Yayınları’nın basın bülteni. Birkaç ay önce, 77 yıl boyunca varlığı bilinmeyen ilk tefrika romanı Barem Kanunu’nu gün yüzüne çıkararak yayınlamışlardı. Şimdi de yine basın bülteninin deyişiyle “Gazete sayfalarında unutulmuş, bugüne dek kitaplaşmamış ve literatürde yerini alamamış beş Anday romanı; Bir Gönülde İki Sevda, Bir Kızın Aşkları, Bir Yaz Tatili, Aşk Okulu ve Dullar Çıkmazı, editörlerimiz Eyüp Tosun ve Sevdagül Kasap’ın büyük emekleri sayesinde, Müstear Zamanlar –1 başlığı altında ilk kez bir araya geliyor.”
Birçok edebiyatsever gibi ben de bu tür keşiflere seviniyor, merak ediyorum. Türk edebiyatında önemli yeri olan bir şairi, yazarı bilmediğiniz yönleriyle tanımış oluyorsunuz. Ama ötesi için tereddütlerim var. Bu tefrikaların literatürde yerini alacak olması ve yazarın biyografisine ve bütün eserlerine eklenmesi beni düşündürüyor. Hele, yine aynı basın bülteninde yazıldığı gibi bu tefrikaların kitaplaşmasının “Anday’ın biyografisinin baştan yazılmasına vesile olacak” olması iyice düşündürücü.
Basın bültenini kim yazdıysa bu sorunların hepsini düşünmüş ve cevaplar vermeye çalışmış. Müstear adla gazetelerde tefrika edilen romanlarıyla ilgili Melih Cevdet Anday: “Romancı olmaya özenmediğim için kendi adımı kullanmadım. Romancı olmaya özenseydim, hiç çekinmez, imzamı atar, böylece de bu alanda geçireceğim acemilik döneminin bana yüklediği sorumluluktan yararlanırdım. Oysa, ben, o romanlarımın hemen hepsini seviyorum. Kendi adımla bir roman yazsaydım, onlardan daha iyi olmazdı sanırım” diyormuş.
Basın bülteninde kaynak bildirilmemiş ama Anday “Kendi adımla bir roman yazsaydım, onlardan daha iyi olmazdı sanırım” dediğine göre bu sözleri romanları yayınlanmadan önce söylemiş olmalı. Zira Anday’ın Aylaklar (1960), Gizli Emir (1970), İsa’nın Güncesi (1974) ve Raziye (1975) adlı dört romanının yayınlandığını biliyoruz.
Müstear Zamanlar – 1’de Anday’ın, 1956-1962 yılları arasında çeşitli isimlerle tefrika ettiği romanları yer alıyor: Bir Kızın Aşkları Niyazi Orhan Niyazoğlu ismiyle 1961, Bir Yaz Tatili Ali Ekrem Yarar imzasıyla 1961, Aşk Okulu Reşat Ziya Kızılbü adıyla 1962 ve Dullar Çıkmazı, Murat Tek ismiyle 1962’de gazetelerde tefrika edilmiş. 1956 yılında tefrika edilen Bir Gönülde İki Sevda ise Ulvi Ziya Karalar müstearıyla Anday Hıfzı Topuz ile ortak kaleme almış.
Yine basın bülteninden okumaya devam edelim; “Anday’ın tefrika romanları, dönemin ruhuna uygun olarak yasak aşk, entrika gibi ‘popüler’ konuları ele alıyor.” Tefrikalar o dönemin televizyon dizileri gibi. Okurlara her gün bir bölüm sunuluyor. Her gün yazmak zorunluluğu “çalakalem” yazmayı da gerektiriyor. Okurun ilgisine göre tefrikalar uzatılıyor ya da tamamlanmadan yarıda kesiliyor.
Bu tefrikaların edebi değeri olmadığı herkesçe biliniyor. Şairler, yazarlar tefrikaları evlerini geçindirmek, karınlarını doyurmak amacıyla yazıyorlar. Edebi kimlikleri ile ilişkilendirilmelerini istemedikleri için müstear adlar kullanıyorlar. Müstear adlarını sık sık değiştirmelerinin nedeni de bu olmalı. Okurun kendilerini müstear adlarından tanımalarını istemiyorlar.
Biyografilerine, bütün eserlerine eklenmesini arzu etseler sonradan kitap olarak “kendi” adlarıyla yayınlarlardı ya da müstear adla yazdıklarını belirtip tefrikaların adlarını bütün eserlerine eklerlerdi. Melih Cevdet Anday örneğinden devam edecek olursak çok genç yaşlarda şiirleriyle ün kazanmış bir şairin kendi adıyla yazdığı bir tefrikanın müstear adla yazdığından çok daha ilgi çekeceği ve çok daha yüksek telif alabileceğini tahmin edebiliriz. Bu tercihi yapmamasının sebebi bu “piyasa işi” tefrikalarla kendi edebi kimliğini birbiriyle karıştırmamak olsa gerek.
Melih Cevdet Anday birçok yazardan farklı davranmış ve müstear adla tefrika ettiği romanlardan üçünü yaşarken kendi adıyla yayınlatmış; Meryem Gibi (1991), Yağmurlu Sokak (1991) ve Birbirimizi Anlayamayız (1992). İlk kez sadece Anday’ın adıyla kitaplaşan Yağmurlu Sokak’ın aslında Arif Damar’la birlikte yazıldığını da böylece öğrenmiş olmuştuk Arif Damar birlikte yazdıklarını açıklamıştı ve kitap daha sonra Arif Damar’ın da adı eklenerek yeniden basılmıştı. Yazar yaşarken bu romanları sahiplenip kendi adıyla yayınladığına göre itiraz edecek bir şeyimiz yok. Böylece kendi biyografisine de eklemiş, romancılığı hakkında değerlendirmeler yapılırken bu romanların da dikkate alınmasını istemiştir.
Melih Cevdet Anday, bu üç romanın yayınından sonra 28 Kasım 2002’deki vefatına kadar müstear adla yayınladığı tefrikalarından hiçbirini kitaplaştırmamış. Hemen her yazdığı yayınlanan çok önemli bir şair ve yazar olan Melih Cevdet Anday diğer tefrikaları yayınlatmak için yayıncı mı bulamadı, yoksa kendi mi kitaplaştırılmalarını istemedi bilemiyoruz. Ama benim tahminim kitaplaştırılmalarını istememiş olabileceği. Çünkü kitaplaşanlardan farklı olarak gazetelerde kalan tefrikaları popüler, edebi değeri pek olmayan eserler.
Kendi adıyla yayınlattığı ilk tefrikası olan 1946 tarihli Barem Kanunu ise tamamlanmamış, kısa kesilmiş, sadece başlangıç bölümleriyle kalmış hissi veren bir tefrika. Kitaplaştırılmaması normal görünüyor.
Barem Kanunu ve Müstear Zamanlar –1’deki tefrikaları gazetelerde bulup kitaplaştırmasını sağlayan Eyüp Tosun’un Müstear Zamanlar –1’in girişindeki kapsamlı yazısında da belirttiği gibi Melih Cevdet Anday’ın vefatından sonra müstear adla yazdığı iki romanı daha kitap olarak yayımlanmiştı. Sevengül Sönmez’in editörlüğünü yaptığı bu kitaplarda “kapakta yine Melih Cevdet Anday’ın adı vardır ama aynı zamanda müstear ada da (Anday’ın kullandığı tabirle “takma ad”a) yer verilmiştir.” Başka tefrikalar illa kitaplaşacaksa bana bu tavır daha uygun görünüyor.
Eyüp Tosun giriş yazısında hem Melih Cevdet Anday’ın tefrikalarının izini nasıl sürdüğünü anlatmış hem de Anday’ın kendi tefrikalarıyla ilgili sözlerini alıntılayıp onun tavrını anlamamıza yardımcı olmuş. Müstear adla yazılan tefrikaların edebi değeri olup olmadığını, yazarın diğer eserlerine eklenip eklenemeyeceği tartışmasına da önemli katkısı olmuş.
Ulvi Ziya Karalar müstearıyla Anday’ın Hıfzı Topuz ile ortak kaleme aldığı “Bir Gönülde İki Sevda’nın yazılış serüveni için önce Anday’a kulak verelim diyor Eyüp Tosun. “Sonra gene o günler Hıfzı Topuz’la ortak bir roman yazdık, takma adla. Romanın adı neydi, unuttum. Baş tarafını ben yazdım, son bölümü Topuz. Müsveddeyi mürettiphaneye teslim ettik, tefrika başladı. Tam benim yazdığım bölüm sona ererken Hıfzı bir Avrupa yolculuğuna çıktı. İşte o sırada ne olduysa olmuş, romanın on, on beş sayfası kayıp. Çok aradık, bulamadık. Çaresiz, o arayı da ben yazacaktım. Yazdım da ama epey sıkıntı çektim. Çünkü eldeki müsvedde, diyelim, ‘yapacağını şaşırdı,’ diye başlıyordu; ben buna ‘ne’yi eklemekle kalmayacak, şaşırmanın konusunu da hazırlayacaktım.” (s. 15).
Müstear Zamanlar –1’de yer alan “romanlar” kısa tefrikalar. Bir Gönülde İki Sevda 56, Bir Kızın Aşkları 60, Bir Yaz Tatili 59, Aşk Okulu 59, Dullar Çıkmazı 48 sayı sürmüş. Yani birer uzun öykü ya da novella sayılabilirler. Edebi nitelikleri olmadığı belli, o nedenle Eyüp Tosun’un “Neticede “popüler” olarak nitelendireceğimiz bu eserler de Melih Cevdet Anday romancılığına dahil metinlerdir“ savına katılmıyorum. Eyüp Tosun bu tefrikaları bulmak için çok emek vermiş, araştırmacının “emeklerim boşa gitmesin” hissiyatını bir yana bırakıp editör ve öykücü kimliği ile bu tefrikaları incelerse bana hak verecektir.
Daha önce de söylediğim gibi Melih Cevdet Anday yaşarken isteseydi bu romanları kendi eserleri arasına katardı. Ama Eyüp Tosun’un sunuş yazısından da anlaşılacağı üzere unutmayı tercih etmiş, adeta belleğinden silmiş. Şairin, yazarın yaşarken yayınlattığı eserlere ölümünden sonra yenilerinin eklenmesini doğru bulmuyorum. Onun bıraktığı mirasa saygısızlık edildiğini düşünüyorum.
Eyüp Tosun’un yaptığı türde çalışmaları ise faydalı buluyorum. Evet tefrikalar gazete, dergi sayfalarında unutulup gitmemeli. Bu keşifler o şair ve yazarların bilmediğimiz yönlerini öğrenmemize yarayan, hayat öykülerine yeni ayrıntılar ekleyen önemli katkılar. Eyüp Tosun’un yaptığı gibi durumu anlatan ayrıntılı sunuş yazıları ile yayınlandıklarında gerçek yerlerini buluyorlar. Aksi taktirde şairin, yazarın bütün eserlerine eklerseniz okuru yanıltmış oluyorsunuz.
Müstear adlar, tefrikalar bir yana hemen bütün şair ve yazarların dergilerde, gazetelerde unutulmaya terk ettikleri eserleri, çalışmaları vardır. Onları kitaplarına almamalarının nedeni de kendileri için uygun görüp oluşturmaya çalıştıkları edebi kimliğe uymamalarıdır.
Edip Cansever örneğinde olduğu gibi kitaplaşsa bile sonradan benimsemedikleri, tekrar yayınlatmadıkları, unutmayı tercih ettikleri eserler olabilir. Eserine yeni ekler yapmak, çıkardığı bölümleri yeniden eklemek, kitaplaşmadan kalmış eserini bulup yayınlamak gibi şair, yazar yaşarken yapamayacağımız eylemleri ölümünden sonra yaparken sormamız gereken soru “Acaba bütün eserlerine neden bu eserini katmadı? Neden kitaplaştırmadı” olmalı.
Melih Cevdet Anday’ın Barem Kanunu ve Müstear Zamanlar -1 örneklerinde bu sorunun cevabını vermek kolay. Bu tefrikalar Melih Cevdet Anday’ın şairliğine, yazarlığına bir şey katmıyor. Edebi değerleri yok. Bütün eserlerine eklenmelerini, hele Barem Kanunu’nun ilk romanı diye biyografisine yazılmasını doğru bulmuyorum.
edebiyathaber.net (25 Ekim 2023)