Yazar Ferda İzbudak Akıncı’nın Tudem Yayınlarından çıkan çocuk romanı, Mutluluk Sokağı adından da anlaşılacağı üzere mutluluk kavramını sorguluyor.
Ana karakterin dilinden yazılmış olan Mutluluk Sokağı, şehirde yaşayan üç çocuklu bir aileye ayna tutuyor.
Yazar, üç çocuğun bireysel gelişimini hikâye içinde anlatırken önemli bir şey daha yapmış. İnsanın da bir parçası olduğu doğayı da romana katmış. Balkona kadar uzanan mimoza ağacının varlığı mekânı daha sevimli hale getirmekle kalmamış, adeta ailenin bir parçası olmuş gibi.
Olayların akışı bize, yaşayan herkesin kendi öz iradesiyle yapmak istediklerini belirlemesi ve ancak severek yaptığı uğraşlarla mutlu olacağını adeta neden sonuç ilişkileriyle anlatıyor.
Anne babaların baş kaygıları arasındaki, “Her şeyi veriyorum ama mutlu değil,” cümlesi bir çocuğun gözünden eni konu açılıyor.
Çocuklar için yazılmış bu romanı bir çocuk okuduğunda ne hisseder tam olarak söyleyemem elbette. Ancak bir yetişkin olarak doyumsuz bir nesil yaftalamasından önce içinde debelendiğimiz sistemi, aileyi sorgulamak gerektiğine bir kez daha ikna oldum diyebilirim.
Böylesine önemli bir konunun çocuğa anlatılabilmesinin ustalık işi olduğunu düşünüyorum. Yazar, mutluluk kavramını yazdığı hikâyeye ustaca yedirmiş. “…herkesin bir mutluluk sokağı olduğunu, hayatta hangi yöne gideceğimize karar verirken, kendi mutluluk sokağımızı bulmaya çalışmamız gerektiğini söylemişti.”
Romanda geçen sevdiğim cümleler ise aşağıda.
Çözüm arayışından vazgeçmemek gerektiğini anlatan, “Hayal kurmak ağlamaktan iyidir,” cümlesi.
Hayatın zaman zaman zorluklarla ve acılarla bir bütün olduğuna vurgu yapan, “Ve bir çocuk büyürken, büyüklerin hiç farkına varamayacağı korkulardan geçebilir” cümlesi.
İnsanın hep aynı kalamayacağını söyleyen, “Büyümek bu muydu yoksa? Yeni bir hayata başlarken eskisine yabancılaşmak,” cümlesi.
Çoğu zaman düşlerimizin bizim sığınağımız olabileceğini fısıldayan, “Kurduğu düşlerden başka nereye kaçabilir?” cümlesi.
Azmin değerini unutturmayan, “Öğrenmek yapabilinceye kadar denemekle oluyor,” cümlesi.
Okumanın büyüsünü anlatan, “Kitaplar hazineydi çünkü,” cümlesi.
Var olanın kıymetini anlamamız için etrafımıza bakmamız gerektiğini hatırlatan, “…hayatı boyunca yolu Mutluluk Sokağı’na düşmeyenler varmış,” cümlesi.
Yakınımızdaki veya yakın sandıklarımıza aslında yabancı olduğumuzu fark edemediğimizi anlatan, “Aynı evde yaşıyorsunuz ve birbirinizi tanıdığınızı sanıyorsunuz. Oysa herkes birbirinden öyle farklı özlemler taşıyor ki…” cümlesi.
Mutluluk nedir? Bu sorunun kitaptaki en yalın cevabı bence; “Mutluluk insanın istediğini yapabilmesi için ona fırsat tanınmasıdır,” cümlesi.
Kendimizi tanımadan mutlu olamayacağımız gerçeğini de, “Her insanın içinde pırıltılar saçan bir başka insan olduğunu anlamıştım. O insanı bulup ortaya çıkarırdınız ya da içinize hapseder, varlığından haberiniz bile olmadan yaşayıp giderdiniz,” paragrafı anlatıyor.
Sadece bu paragraf için bile her çocuğun hatta belki de çocuğuna mutluluk arayan anne babaların, eğitimcilerin bu ve bu tür romanları, hikayeleri okumaları gerektiğini düşünüyorum.
Yazarın duru ve akıcı dili okuyucuyu yormuyor.
Hikâyeden ne süzülüyor? Aslında bu okuyucuya göre değişir elbette. Ben mutluluğun biraz da dünyaya bakış açımızla ilgili olduğunu düşünüyorum. Mimoza ağacındaki güzelliği görebilmek mutluluğun anahtarlarından biri değil de nedir?
Sevgiyle ve kitapla kalın…
edebiyathaber.net (25 Eylül 2023)