Mutsuz metropol insanlarının öyküleri | Serkan Parlak

Mart 9, 2022

Mutsuz metropol insanlarının öyküleri | Serkan Parlak

Öyküleri Sözcükler, Notos, Kitap-lık, Lacivert dergilerinde; Oggito, Trendeki Yabancı, Parşömen Fanzin gibi dijital mecralarda yayımlanan Doğuş Benli’nin ilk öykü kitabı Mutluluğumuza Notos Kitap tarafından geçtiğimiz yılın sonbaharında yayımlandı. “Doğuş Benli Mutluluğumuza’da gözü karanlığa alışmış, aradığı her neyse bulamayan, yorgun karakterlerin öykülerine davet ediyor okuru. İnsanın varoluş bunalımını, yaşayamamayı ama bir türlü de ölememeyi sakince, hatta öylesine anlatıyor. Sanki bütün bunlar zaten hep böyleymiş, dünya bunun için kurulmuş, hayatlar başka türlü yaşanamazmış gibi.” 

Sezai Karakoç’un Köpük’ten şiirinden alıntıyla başlayalım: “…Sen bu şehrin sokaklarından geç sonsuz pencerelerle/Bir insanı al onu çöz çöz çocuk olsun/Ve sonra yıpratılan ne…” Benli’nin öyküleri sayesinde de yaşadığımız toplum üzerine düşünebilir, onu bir arada tutan karmaşık ağlar üzerine konuşabilir, toplumu çöze çöze sonunda ailede ve bireyde soluklanabiliriz. Okurken mutluluk ve mutsuzluğu imgelemimizde canlandırabilir, yaşadığımız dünyayı öyküler üzerinden nasıl daha yaşanabilir hale getirebileceğimiz meselesi üzerine daha derinlikli biçimde düşünebiliriz.  

İlk öykü “Çok Rüzgârlı” kayıp ve boşluk öyküsü aslında, havanın çok rüzgârlı olması atmosferle ilişkili, rahatsız edici bir durum öncelikle. Ortada bir şey yokmuş gibi görünse de çok önemli bir dert var. Rüya ve gerçek iç içe sanki akışta. Hayat sürüyor her şeye rağmen. Öykünün başlangıç bölümündeki belirsizliğe karşın öncelikle ölen kişinin oğul, ardından intihar edenin anne olduğunu anlıyoruz okumaya devam ettikçe. Yaşamayı sever gibi görünen insanların intihar etmeleri tuhaf gelir, şaşırtır, normalde böyle olmaz çünkü. Belki de öyküde dendiği gibi, ölümü çok da önemsememek gerek, enerjinin şekil değiştirmesi sadece.

Çekirdek ailenin, orta sınıf, kontrollü, ev-araba-maaş takıntılı, narsist, düzen yanlısı tiplerin, özellikle erkek olma durumu üzerinden verildiği bilindik haller; bir şeylerin yeniden düşünülmesi gerektiğini ima ediyor. Sakin ilerleyen anlar, ucu açık sonlarla okuru daha da etkin kılıyor. Aşılamayan travmatik durumların aile kaynaklı olması onun sürekli yeniden üretilmesine engel teşkil etmiyor. Bu çok düşündürücü olsa gerek. Aile birçok açıdan kutsanıyor, farklı türleri görmezden geliniyor ve her ne olursa olsun devam ettirilmeye çalışılıyor. Hayatı Ankara’dan ya da İstanbul’dan geçen insanlar için öykülerle mekânsal bağlar da kurulabilir pekala. Metropol insanlarının döngülere sıkışmış hayatlarına göndermelerle yüklü öykülerin okurda bıraktığı izler, öykü kişilerinde olduğu gibi bir süre sonra silinir gider, hayat devam eder. Modern hayatın getirdiği zorlu durumlarda ne yapıp edip sakin kalmayı başarabilir miyiz sorusunu ikide bir sorarken buluruz kendimize.

Hikâyeleri, olay örgüsü, tekniği, dil-anlatımı ve toplumsal gerçekliğe dair etkileyici yaklaşımıyla nitelikli bir ilk kitap var elimizde. Üzerlerinde titizlikle çalışılmış, yoğun emek verilmiş öyküler okuyoruz Mutluluğumuza’da. Aileyle yüzleşme, çocukluk, babalık ve annelik durumları, ilişkiler, cinsellik, aldatma ve bireysel yabancılaşma üzerinden bir taraftan tanıdık öbür taraftan tuhaf gelen öyküler bunlar. Hepsi öykü türünün bileşenleri bağlamında gerçekçi, inandırıcı ve sarsıcı. Olup bitene birinci tekil ve üçüncü tekil kişi aracılığıyla dengeli biçimde bakıyor yazar. Karakterler ve olay örgüsü ön planda bu öykülerde. Yalınlık, duruluk ve özlülük her daim dilin en temel niteliğini oluşturuyor. Öykü türünün gerektirdiği odaklanma, etki ve yoğunluk şaşırtıcı. Boşlukları tamamlamak okura kalıyor. Anlatım, betimlemeler, atmosfer, diyaloglara dair her şey öykünün gerçekliğiyle uyumlu; işlevsel, sakin ve sabırlı. Kitabın ismindeki ironik yaklaşım, bize daha baştan olup bitenin aslında göründüğü gibi olamayacağını hissettiriyor. 

Mutluluk üzerine bir kitap yazılsaydı adının “Mutluluğumuza” olamayacağını varsayabiliriz. O zaman bu kitapta aranacak şey anlamdan başka bir şey olmasa gerek. Mutluluk yerine anlam arama çabası daha takdire şayan bir eylem olabilir. Bu çabada bize yardım edecek olan; kendimiz, toplumdan ve sanattan başkası da değil aslında. 

edebiyathaber.net (9 Mart 2022)

Yorum yapın