Her şeyin vardır, daha doğrusu her şeyi yapabilecek bir gücün vardır, hayal kurmayı da bilirsin, aklından bazı şeyler geçerken “şunu şöyle yapsam, bunu böyle yapsam…” diye kendi kendine konuşursun, ama en ufak işleri bile gözünde büyütme gücün, teşebbüse geçme gücünden daha fazlaysa sen çok kötü bir hastalığa tutulmuşsun demektir. Peki nedir bu hastalığın adı? Eğer okumuyorsan bunu bilmen imkânsız gibi bir şey. Neyse daha fazla uzatmayayım, sen “oblomovluk” hastalığına yakalanmışsındır. Geçmiş olsun. Çaresi var mıdır peki? Aslında “oblomovluk” hastalığının bir çaresi vardır, o da Ştolts beyimizin verdiği tavsiyelere harfiyen uymaktır. Ama sen de koskoca bir çiftliği olan, emrinde köleleri olan İlya İlyiç gibiysen, oblomovluktan kurtulamazsın.
Evet, bu zamana kadar onlarca roman okudum. Tabi bundan dolayıdır ki etkilendiğim birçok karakter oldu. Mehmet Raif Bey olsun, Maria Puder olsun, çok değerli tutunamayanımız Selim Işık Bey olsun ya da koskoca hayatı bir tiyatro perdesine sığdırmayı başaran Hikmet Benol olsun… Bu şahısların hepsi hayatımda önemli bir yere sahiptirler. Çoğu zaman kendi kendime kalmayı ve dışarıdan görenlerin hitabıyla “susma”yı, yine dışarıdan görenlerin hitabıyla “konuşma”ya yeğlerim. Aslında kendi kendime hayaller kurup, bu karakterlerle arkadaşlık yaparım. Bu yüzdendir ki bu karakterler, benim en yakın arkadaşlarımdırlar. Ama içlerinden birisi var ki onda kendimden çok şey bulurum. Sayın İlya İlyiç Beyimiz, nam-ı diğer “Oblomov”.
Oblomov… Kendisi Oblomovka köyümüzün çok asil bir beyefendisidir. Yapması gereken şeyleri yaptığı takdirde çok rahat koşullarda yaşayacağını bilse bile, her an, her saniye yapacaklarını düşünerek, hiç icraata geçmemesi, onu zor bir yaşama sürüklemiştir. Bir nevi, bir öğrencinin ertesi günkü sınavına çalışmayı düşünüp düşünüp, sınava çalışmaması ve sınavdan düşük not alması gibi bir şey. Beyimiz, vaziyet ve bulunduğu psikolojik durum bakımından, çok değerli tutunamayanımız Selim Işık Bey’e çok benzemektedir. En azından benzetilmektedir. Ama gelin görün ki aralarında bazı farklar vardır, çok sevdiğim Selim Bey, bu kendini beğenmiş daha doğrusu kendini entelektüel sanan bu insan topluluğundan bıkmış, onların arasında kendine yer edinmeyi başaramamış daha doğrusu bunu istememiştir. Bundan dolayı kendi içerisinde yaşadığı karmaşık duygularla baş edememiştir. Sonuç olarak mutsuz, hayalleri olmayan, daha doğrusu hayallerinin gerçekleşeceğine inanmayan bir kişi haline gelmiştir ve tutunamayan olarak Türk Literatürüne ismini altın harflerle yazdırmıştır.
İlya İlyiç Beyimiz öyle biri mi peki? Tabii ki hayır. Çok değerli Oblomov’un sürekli aklında dönen hayalleri vardır, yapacağı işler vardır, Ştolts gibi Avrupai bir tarzı olan, sorumluluklarını bilen ve her koşulda Oblomov’a fikir verip ona yardımcı olan bir arkadaşı vardır. Hatta Oblomov Beyimizin-hiç inanmazsınız- zamanında Olga adında sevdiği bir kız bile olmuştur, onunla kırlarda dolaşmış ve çok güzel zamanlar geçirmiştir. Bütün bunların hepsi olmasına rağmen Oblomov’da bir şey eksiktir. O da verdiği sözleri tutacak ve bütün sorumluluklarını yerine getirmeye yetecek kadar irade. Ştolts, Oblomov’a içinde bulunduğu o içler acısı durumdan kurtulması için çok güzel ve yerli yerinde tavsiyeler vermektedir, Oblomov ise sürekli bu tavsiyeleri yerine getireceğini söylemektedir ve gerçekten de bunu istemektedir, ama Ştolts ayrılır ayrılmaz, yapacağı işleri yine gözünde büyütüp, erteleye erteleye, sorumluluklarından ve bu tavsiyelerden vazgeçmektedir. O kadar ki bu üşengeçliğinin yüzünden, ya da diğer adıyla bu “Oblomovluk” yüzünden sevdiği kızı da kaybetmiştir. Ömrünün sonuna kadar da bu üşengeçliği yüzünden, insanlar tarafından ezilmiş ve kullanılmıştır da diyebiliriz. Sonuç olarak “Oblomovluk” dediğimiz illet, İlya İlyiç’i ele geçirmiş ve ona ömrü boyunca yârenlik etmiştir.
Kitabın yazarı Ivan Gonçarov’un yarattığı bu eşsiz karakter, bize “Oblomovluk” hakkında çok şey anlatmaktadır. Daha önce de söylediğim gibi “Oblomovluk” kötü bir hastalık gibidir ama aynı zamanda bir yaşam tarzıdır. Çok eleştirdiğim ama bazı yönlerden de çok etkilendiğim bir kavramdır “Oblomovluk” . Günümüz dünyasında insanlar sürekli bir koşuşturma içerisinde, zamanı boşa geçirmek insanlar tarafından bir israf gibi görülmektedir. Bu yüzdendir ki “vakit nakittir” diye bir söz ortaya çıkmıştır. Bütün bu koşuşturmanın aksine ben meşrebim bakımından sakin bir insanımdır. Ve bu kitabı okuduktan sonra “Oblomovluk” kavramını, çevremdeki insanların bu hızlı yaşamını gördükçe, kendi kendime yakıştırmaya başladım. İster hastalık isterse bir yaşam tarzı diyelim ama İlya İlyiç karakterinin yansıttığı “Oblomovluk” kavramında kendimden çok şeyler buldum. Bu yüzden de Ivan Gonçarov’un “Oblomov” u her zaman kütüphanemin ilk sıralarında bulunur. Karakter olarak baktığımızda ise İlya İlyiç Oblomov, onu tanıdıkça bazen kızmama neden olduğu, bazense beni şaşırtıp gülmemi sağladığı için ve onda kendimden bir nebze de olsa bir şeyler bulduğum için, tanıdığım onca karakter arasında beni en çok etkileyen karakter olmuştur. Son olarak “Oblomovluk” kavramına dikkat çekmek için bir alıntıda bulunacağım;
Dobrolyubov’un da dediği gibi,
Bu kitapta önemli olan
Oblomov değil, Oblomovluktur.
Onur Altun – edebiyathaber.net (9 Ocak 2015)