Nama ve ailesinin karaya ulaşma mücadelesi | Gönül Çatalcalı

Mart 16, 2025

Nama ve ailesinin karaya ulaşma mücadelesi | Gönül Çatalcalı

Okena’ya Çiçekler, ilk kitabından bu yana takip ettiğim Elif Bülbül’ün üçüncü çocuk romanı. Kitabın kapağındaki kayık, su altında kalan yapıların arasında yüzen deniz canlıları, kırmızı ve mavi ağırlıklı renk şöleni, okurun merak duygularını kamçılıyor.

Elif Bülbül, her romanında toplumsal felaketlere dönüşecek olan konuları, doğadaki dengeyi bozanları sorguluyor. İlk romanı Zoenya’da, insan soyunun dünyadaki canlılara ne büyük kötülükler ettiğini anlatıyor. Yalnızca doğaya, hayvanlara değil, kendisine de…

İkinci romanı Uzay Çöplüğü’nde, nükleer santral sızıntısından bir uzay gemisine sığınan ve orada yaşamlarını sürdürmek zorunda kalan insanların, çocukların yaşamlarını kurgulamış. Bugün bize fantastik bir kurgu gibi görünen olay, yakın gelecekte karşımıza çıkacak olan büyük tehlikelerin anımsatıcısı gibi.

Okena’ya Çiçekler ile iklim krizinin yol açtığı bir durum olan buzulların çözülmesi ile yavaş yavaş sular altına gömülmeye başlayan bir adadaki yaşamı, doğal afetlere karşı ada halkının aldığı önlemleri, verdikleri zorlu mücadeleyi ve toplumsal dayanışma gücünü kaleme almış Elif Bülbül.

Roman, uzun bir araştırma sonunda yazılmış olduğunu hemen hissettiriyor okura. Sayfaları arasında yalnızca çocukların değil gençlerin, her okuyanın öğreneceği konular olan, merakla ve zevkle okunan bir yapıt.

Okena, bir ada ülkesi. Bu ülkede balıkçılık, su altı madenciliği, sünger avcılığı ile geçinen ada halkı,  suların her kabarışında adanın tepelerine taşınıyor. Bu yükseltilerde elektrik ve kanalizasyon yok. Daha sonra oralara barakalar yapıyorlar. Çünkü her gelgit biraz daha uzun sürüyor ve evlerine dönme süreleri uzuyor. Bu süreçte çocukların eğitimine ara veriliyor. Bir süre sonra kıyılardaki evler sular altında kalınca, sahiplerinin terk ettiği iki katlı bir ev onarılarak okula dönüştürülüyor. Ancak eğitim sürekli kesintiye uğruyor. Çünkü tepelerde de yaşam kolay değildir. Alize rüzgârları barakaların çatılarını uçuracak, kocaman ağaçları yerlere yatıracak değin sert esiyor, kimse evinden çıkamıyor.

Kahramanımız, Nama adlı bir çocuk. Felaketi hissediyor, olacakları fark ediyor ama yine de çok seviyor doğup büyüdüğü toprakları. Tüm sorunlara karşın tepelerde arkadaşı Uli’yle birlikte ormanda güzel zamanlar geçiriyor. Rengârenk papağanların uçuştuğu, “büyülü orman” dedikleri bu yerde kuşları izliyor, cırcırböceklerine sus komutu veriyor, böğürtlenlerle karınlarını doyurup sırtüstü uzanarak bulutların hareketlerinden anlam çıkarıyorlar.

Sular çekilince evlerine dönenler, parçalanmış kayıklarını, çamur içinde kalmış, bazı duvarları yıkılmış evlerini onarıp yeniden eski yaşamlarına dönme mücadelesi veriyor. Bu durumun ne denli süreceği ise hiç belli değil. Bu ada ülkesinde diken üzerindeki yaşama çabasını her yönüyle anlatıyor yazar.

Adada doğup büyümüş, oranın doğasıyla özdeşleşmiş halk, özellikle yaşlılar, bazılarının gerçekleştirdiği gibi ana karaya göçmek, vatanlarından ayrılmak istemiyor. Üstelik kara ülkelerinden birine gitmek, hele oraya yerleşmek hiç de sanıldığı kadar kolay değil. Bugün dünyanın en büyük sorunlarından olan uluslararası mülteci göçmenlik konusu, en büyük engel olarak karşılarına çıkıyor. Vizeler, oturma izinleri, çalışma belgeleri, ülkeye kabul ya da reddedilme kararı veren mahkemelere çıkmak, belgeler sunmak gibi türlü sıkıntıları aşmak zorundalar.

Kahramanımız Nama ve ailesi de bu zorlu kararı verip ana karaya gitme mücadelesi içine girenlerden. Nama’nın öğretmeni de destekliyor bu çabayı. Ona göre bir çocuk için en gerekli şey iyi bir eğitim almaktır, bu da ancak bir kara ülkesinde olabilir.

Romanda zorunlu göç, göçmenlik sorununu ayrıntılarıyla irdelemiş yazar. Yıllardır ana karada, Nova Ayada adlı ülkede yaşayan İvo amcanın ilginç, kitaplarla dolu kahve dükkânının romana girmesi, Nama’nın o kafe sayesinde Arvan adındaki bir çocukla başlayan arkadaşlığı ve bu süreçte ortaya çıkan yeni kahramanlar, konuyu daha da genişletip renklendiriyor. Yazar, nükleer tesisler, Okena’da su altı madenciliğinde ortaya çıkarılan stronsiyum elementi, bu elementin yakıta dönüştürülmesi, atıkların yanlış depolanması, bu olayın radyasyonla açığa çıkan etkileri üzerine verdiği bilgileri, okuru sıkmadan olaylar arasına yerleştirilmiş.

Nama ve ailesi Okena’ya en yakın yerleşim olan Nova Ayada adlı ülkede kalma izni alabilecekler mi, yoksa süreleri dolunca geri mi dönecekler?

Yalnızca bu sorunun yanıtını öğrenebilmek için bile merak ve heyecanla okunacak bir kitap, Okena’ya Çiçekler.

Elif Bülbül’ü kutluyor, kitabının yolunun uzun ve açık olmasını diliyorum.

Yorum yapın