Turnede Bir Artist Öldürüldü, 1958 yılında Vatan gazetesinde tefrika olarak yayımlanmış, Nahid Sırrı Örik’in vefatından sonra ancak 1995’te Arma Yayınları tarafından kitaplaştırılmıştır. Oğlak Yayınları’nın günümüz baskısı okuyucuyu, A. Ömer Türkeş’in “Nahid Sırrı’nın Kadınları” önsözüyle karşılıyor. Ömer Türkeş: “Selim İleri’nin 1997 tarihli Cemil Şevket Bey, Aynalı Dolaba İki El Revolver romanını okuyana kadar Nahid Sırrı’nın hayat hikâyesini saran trajedi hakkında bilgi sahibi değildim. Selim İleri, tutunamamış roman kahramanının son yıllarını öylesine hüzünlü sahnelerle canlandırmıştı ki, edebiyat tarihi üzerinde çalışan biri için Nahid Sırrı ile ilgilenmek kaçınılmazdı.” diye bahseder Örik’ten, “Edebiyata adanmış ama karşılığını bulamamış bir hayattır Nahid Sırrı’nınki.” diye de ekler. 1950’li yıllarda geçen ve kısa bir roman olan Turnede Bir Artist Öldürüldü; artık sahne alamayan, maddi sıkıntılar çeken Nezihe Yanıkses’in hikâyesini konu alıyor. Gazinoların, assolistlerin, kumpanya kültürünün tam da zirve yaptığı zamanların arka sokağında dolanıyor ve bu hayatın çöküşünü ustalıkla anlatıyor Örik.
Güzel sesli, alımlı Nezihe Yanıkses bir süre ses sanatçılığı yaptıktan sonra, işsiz ve parasız kalmıştır, mecburiyetten çerezci olarak bir gazinoda işe başlar. Ancak her ne kadar bu işi mecburiyetten kabul etse de, kendisinin sahnede olması gerektiğini düşünür ve yaptığı işi kendisine layık görmez. Örik, okuyucuya şu cümlelerle verir Nezihe’nin kendine layık görmediği işin korkusunu: “Aa, sen vestiyer mi oldun, satıcı mı oldun? Ayol sen artisttin, nasıl oldu da bu hâle düştün?” diye merhametle karışık istihzalı suallerine muhatap olmaktan korkuyor, bu korkuyu bir türlü yenemiyordu.” Nezihe, bu korkuları yaşadığı o günlerde,“Bu muhteşem turneyi bilhassa seni sahneye kavuşturmak için tertip etmiş olduğumu söyleyebilirim!” diyerek, kumpanya turnesine dahil olmasını isteyen Süleyman Bey’in teklifini hiç düşünmeden kabul eder. Ancak sahnenin yıldızı o değildir, sadece yardımcı artist olarak çıkacaktır sahneye. Hazırlıklar tamamlanıp Bandırma’ya varırlar. Günler sonra sahnenin yıldızı Selma Ceylan’ın Süleyman Bey ile anlaşmazlıkları üzerine sahne yıldızı Nezihe Yanıkses olur. Bandırma seyircisi gerçek yıldızına kavuşmuş, Nezihe Yanıkses’i benimsemiştir. Nezihe’de yavaş yavaş istediği, kendini layık gördüğü şöhrete kavuşmanın hayalini kuruyordur. Kumpanya dünyası; eğlenceli, ışıklı ancak tehlikeli ve nankör çukuruna çeker içindekileri. Yakışıklı bir mühendis ile gönülbağı kuran Nezihe Yanıkses’i, rahatsız eden bir de hayranı vardır. Bir gün sahnesi bittikten sonra “Çeşmi siyahı söyle, abla!” diye yerinden fırlayan bu hayran, şarkıyı söylemeyen Nezihe Yanıkses’e fırlattığı bıçakla iki küreğinin tam ortasından bıçaklar. Kendine gelen ancak durumu ağır olan Nezihe Yanıkses’in hikâyesi, Süleyman Bey’in yolda denk geldiği ve olayları rasgele anlattığı gazeteci tarafından gazetelere taşınır. “Bandırma’da, bir gazinoda bir ses sanatkârı ağır yaralandı!” Artık birçok gazete ondan söz ediyordur. Öleceğini hisseder Nezihe Yanıkses ve ölecek olmaktan daha çok uğruna cinayet işlenen bir yıldız olarak bahsedilerek ölmekle ilgilenir. Herkesin merak ettiği, erkeklerin uğruna hapishaneye düştüğü bir yıldızdır artık o. Nahid Sırrı; kumpanya dünyası üzerinden kıskançlık, küçük görme, gösteriş, fakirlik, çaresizlik kavramlarını kitap boyunca çok ince değinerek ustalıkla işler.
Narsisizm bizi çağırırsa!
Nezihe, pek güzel ve tesirli bulduğu sesinden dolayı kendisine “Yanıkses” soyadını layık görür. Sadece sahnede değil gündelik hayatta da o “Nezihe Yanıkses”tir. Aynı zamanda kendisini pek hoş bir kadın olarak da görür. “Gözü duvardaki, kaçırmak hatasını işlemiş olduğu yaşlıca dostu Macit Akay’ın hediyelerinden büyücek aynaya ilişti ve yaşlı gözleriyle, geniş alnıyla, düz, muntazam burnuyla kendini beğendi. Güzelim ben, her kadın beni almaz! Kocasından kıskanır, diye düşündü.” Örik, bu anlatımı ve kitap boyunca ara ara değindiği Nezihe anlatımıyla kulağımıza narsisizmi fısıldar adeta. Narsisizm Yunan mitolojisinden sudaki yansımasını gören, bu yansımasına yani kendisine âşık olan ve bir ömür boyu ulaşamayacağı bu âşkın peşinde kendisini izleyen, bu uğurda da ölen Narkissos’tan gelmektedir. Narkissos, bir gün ormanda avlanırken su içmek için nehire iner. Tam eğilip su içecekken suda kendi yansımasını görür. Güzelliği karşısında şaşkına döner. Yansımasını izlemekten alamaz kendini. Orada, öylece durup suda dans eden silüetini izleyerek saatler, hatta günler geçirir. En sonunda ona sarılmak için suya doğru eğilir, dengesini kaybedip düşer ve boğularak ölür. İşte narsist kelimesi de buradan gelir; kendisine hayran ve abartılı bir şekilde öz önem anlayışı taşıyan kişidir. Narsist bireyler için yaşamın daha ilk aylarında bile yalnızlık duygusunu tatmaya başladığı ve bu duyguyla daha bebeklik döneminde bile kendine yetmeye çalışma gereksinimini deneyimledikleri söylenir.
Örik, Nezihe Yanıkses’in çocukluğu, gençliği ya da ailesiyle ilgili bir bilgi vermez. Ancak roman boyunca Nezihe’nin hep yalnız olduğunu hissettirir okuyucuya ve yalnız öldüğünü vurgular. Fischer’a göre klasik Narsistik Kişilik Bozukluğu olan bireyler; sürekli kendi ile uğraşan, kendi ile ilgili sürekli bir takdir ve beğenilme ihtiyacı içerisinde olan bir görüntü çizerler. Hak edilmişlik duyguları uçlardadır, başkalarına karşı empati kuramazlar. Her ne kadar böyle bir büyüklenmeci kendilik sergiliyor olsalar da yoğun olarak haset, öfke, değersizlik ve reddedilme ve yetersizlik duyguları yaşarlar. Narsistlik kişilik yapısı, gücünü kendi benliğinden değil başkalarının gözünde gördüğü hayranlık dolu bakışlarından alır. Örik de Nezihe’nin diğer sahne artistlerine nasıl hasetlendiğini, kendini çok beğenen Nezihe’nin aslında kendini değersiz ve yetersiz hissettiği duygularını bizimle açıkça paylaşır. Narsist kişiler; beğenilmek, övülmek, alkış almak, ve “en” olmak isterler, zaten böyle olduklarına da inanırlar. Narsisistler genellikle göz önünde olacakları meslekleri seçerler. Yani Nahid Sırrı Örik’in de narsisizm kavramını bir ses sanatçısı aracılığıyla vermesi tesadüf değildir. Doyurulamayan bir boşluk içindedir Nezihe Yanıkses, bu boşluğu da “Bir artist öldürüldü”nün arkasına sığınarak, huzurla ölür. Nezihe ölecek olmanın acısından daha çok, yıldız olarak ölecek olmanın hazzını yaşar. Örik de Nezihe Yanıkses için “Yıldızlığın hazzı ve gururu içinde öldü.” der.
“Saadete çok benzeyen bir his yavaş yavaş bütün mevcudiyetini kaplıyordu. Gazetenin havadisi kelimesi kelimesine varlığına nakşolmuştu. Evet, bir trupun yıldızıydı, halk, sanatını takdir etmişti, bir delikanlı kendisine yüz vermediği için uğrunda bir cinayet işleyerek kendi kendini mahvetmişti. Nezihe’nin bu cinayete kurban oluşuyla da bütün bir şehir engin bir kedere düşmüştü: Bütün bu şeyler bir İstanbul gazetesinin en mühim yerinde bildirilmekte idi. Beni biri çıkıp İstanbul’da, Safa Gazinosu’nda da bıçaklayabilirdi. O zaman fındık fıstık satıcısı bir kız müşteriler arasında dolaşıp fındık fıstık sattığı sırada bir belalısı tarafından bıçaklandı, diye yazılırdı. Talihim varmış ki zilletten kurtuldum, diye düşündü. Hatta, bu ölüm döşeğinde de, artık kalkamayacağını anladığı bu döşekten kinle hatırladığı Leyla Saran’ın kendisinden, ‘Yıldız’ diye bahseden bu gazeteyi mutlaka göreceğini, görünce de büyük bir kıskançlık duyacağını düşünebildi. Gözlerini açıyordu. Belki açamıyordu da artık. Fakat mesuttu. Yıldızlığını kimse inkâr edemezdi.”
Demet Aksu – edebiyathaber.net (2 Temmuz 2020)