Ne mi İstiyoruz? Her Şeyi | Filiz Gazi

Aralık 16, 2013

Ne mi İstiyoruz? Her Şeyi | Filiz Gazi

filiz-gazi– Anlıyorum ama esas patron kim olacak bu düzende?

– Patronsuz toplum olacak

– Anladım da. Sürünün önünde illaki birileri olacak. Onlar kim olacak onu soruyorum.

– Iıııııım… Ya işçiler ya da topluma yol gösterecek seçilmiş kişiler. Daha karar vermedik.

– Hmm…

(Bugüne kadar süren zorunlu sessizlik)

Uydurdum bu diyalogu. Marksizmin ezcümle özeti gibi gelir. Bütün tartışmaların, kafa kafaya verilip düşünmelerin sonu hep bu bit yeniği soruyla biter: “Kurulacak yeni düzende kimin sözü daha fazla geçecek?” İşçiler mi, işi düşünmek ve okumak olan bilgi hamalı kişiler mi?

Güneşli Pazartesiler filminin anlattıkları kadarıyla işçiler ile bağ kuran bir kuşağa edebiyat kanadından bir de Nanni Balestrini’nin “Her Şeyi İstiyoruz”u öneri olarak verilebilir. Yalnız şu var ki tipik bir işçi portresi çizilmemiştir bu kitapta. Çalışmaktan nefret eden, işten kaytarmak için türlü yöntemler deneyen, ezberlerin aksine asıl tembellerin örgütlenmesi gerektiğine inanan, mizahi yanıyla da kendini sevdiren biridir kitabımızın esas karakteri.

1970’te yazılan romanda, FIAT fabrikasındaki direniş bir işçinin ağzıyla anlatılır. Yazılma tarihinin eski olduğuna bakıp anlatılanların bugünle ilgili olamayacağını düşünmeyin. Kitabın başlarında kahramanımız meslek okulu mezunu olma sebebini, devletin, ucuz iş gücü istihkâmını karşılamak adına sürdürdüğü eğitim politikasının sonucu olduğunu söyler. Kentte yaşayan kardeşi tek göz odalı bir yerde yaşadığı halde geçmişte yaşadığı köyünde adeta saraylarda yaşıyormuşçasına izlenim yaratır. İlerleyen bölümlerde karakterimiz için sendikalar, sadece ve sadece işçi hareketlerini kontrol altına almaya çalışan kurumlardır.

FIAT fabrikalarında küçük çapla başlayan grevlerin zaman geçtikçe büyümesini anlatan romanda aynı zamanda bir insanın değişimi fark edilir. Sayfalar ilerledikçe dil değişir. Var oluş sebeplendirilir. Bu yanıyla politikleşen bir insanın hikâyesidir “Her Şeyi İstiyoruz.”

Fiat’tan önce politik olarak hiç fark etmezciydim. Fiat’ta çıkışın önünde bildiri dağıtan öğrencileri görüyordum. İşçilerle konuşmak istiyorlardı. Bu olay bana biraz acayip geliyordu. “Nasıl ya?” diyordum kendi kendime. Sevişmek, eğlenmek için boş vakitler var, ama olabilecek en boktan yere, fabrikanın önüne geliyorlar. Fabrika, gerçekten var olan en saçma, en boktan şey. Ne işleri var burada? Bu mevzu beni biraz meraklandırıyordu. Ama sonuçta bunlar manyak misyonerler diye düşünüyordum.”  

HER-sEYi-iSTiYORUZ_153138_1İlk defa 1 Mayıs Kutlamalarına katılan işçimiz, kırmızı bayraklarla, pankartlarla, sloganlarla tanışır. Meydanda birikmiş insanlarla, meydanın etrafındaki barlarda oturan burjuvaları ayrı birer ırkmış gibi görür. Bir sendikacının “Bu yaptıklarımızı fabrikalarda da yapmalıyız” demesiyle sadece izin verilen yerde patırtı çıkarmayı anlamsız bulur. Tesadüf ki o sıralarda Fiat’a girmek için müracaat eden iki bin kişi arasındadır. Kulakları duymayanlar, gözlüklüler, topallar, bir kolu alçıda olanlar… Yapılan bütün sağlık muayenelerine, aşamalı görüşmelere rağmen herkes işe alınır. Buna yorumu şöyle olur: “Felçli olmamamız onlar için yeterliydi.”

Fabrikadaki hızlı üretim yorucudur. Gün boyu aynı hareketlerin tekrarlanması can sıkıcıdır. Fabrikanın sıkı kurallarına göre çalışmayı durdurabilecek -hayati olsa dahi- hiçbir mazeret olamaz. Şefleriyle tartışmaya başlayan, rapor alabilmek için çeşitli oyunlar oynayan kahramanımız günün birinde fabrika önünde bildiri dağıtan öğrencilerin toplantılarına katılır ve devamı gelir.

Ertesi gün fabrikadaki bant üretimi aksatacak, üretimi yavaşlatacak bir eylem organize eder. Grev, “Yaşasın Gigi Riva”(“Gök Gürültüsü” lakabı ile tanınan eski İtalyan futbolcu) gibi konuyla alakası olmayan dövizlerin taşınması ile başlar. Gün geçtikçe işin rengi değişir. “Her Şeyi İstiyoruz” sloganları duyulur:

“Her şeyi istiyoruz. Tüm zenginliği, tüm yetkiyi. Ve çalışmak istemiyoruz. Bizim çalışmakla ne alakamız var. Artık iş veya patronlar kötü oldukları için değil, var oldukları için mücadele etmek istiyoruz.”

Grevin beşinci haftasına kadar anlatılan romanda her şey sorunsuz ilerlemiyor. Elbette ki küçük haklar karşılığında mücadeleyi bırakanlar oluyor. Bunun yanında çeteler tarafından öldüresiye dövülen iş arkadaşları moralleri bozsa da mücadelenin sokağa taşmasına engel olmuyor.

“Her Şeyi İstiyoruz” bir işçinin ayma halinden ziyade mücadele ile tanışan birinin “Sonuçta bu da bir iş” diyerek örgütlenmeyi bir meslekmişçesine benimsemesi zannımca. Ki kahramanımızın çalışmaktan nefret ettiğini bir kez daha hatırlatayım. Bu fikir bir tek para kazandıran işleri meslek olarak kabul etme alışkanlığımıza ters düşebilir. Şahsen bana bir eylemcinin “benim mesleğim bu” demesi her yönü ile mantıklı geliyor.

Filiz Gazi – edebiyathaber.net (16 Aralık 2013) 

Yorum yapın