“Hayatımın sonbaharlarını şiir yazarak geçirmekle ne iyi yapmışım,” diyen aktris, komedyen, yazar, şair ve radyo tiyatrosu yazarı Nursel Köse‘nin yeni şiir kitabı “İlkini Yitirmiş Sevda” geçtiğimiz günlerde Tara Kitap etiketiyle okurla buluştu.
Köse’nin şiirlerinde merkez izlekleri aşk, ayrılık, cinsellik, yalnızlık, bellek ve zaman, doğa, nostalji, kadın olma halleri, eril şiddet ve ölüm, bireysel yabancılaşma ve İstanbul oluşturuyor. Şair, insanın bireysel ve toplumsal temel dertlerini şiir formuyla derinlikli biçimde görünür kılmaya çalışıyor.
Güçlü mecazlar, tekrarlar ve zıtlıklar belirgin biçimde ön planda. Şiirlerin dil anlatımıyla ilişkili olarak bu durum, yakıcı meselelerin çarpıcı biçimde vurgulanmasını ve anlamın güçlenmesini sağlıyor. Öte yandan roman, öykü ve şiirde ilişkiler, duygular, kadınlık ve erkeklik durumları, nostalji, geçmiş travmalarıyla hesaplaşma, bireysel yabancılaşma ve aile izleklerinin son dönemde daha fazla ön plana çıktığını düşünecek olursak, Köse’nin bu anlamda zamanın ruhundan etkilendiğini rahatlıkla söyleyebiliriz.
Başlıkların genellikle iki ya da üç sözcükten oluştuğu “İlkini Yitirmiş Sevda”daki şiirlerin hemen hemen hepsinde birinci tekil kişi -ben, kahraman anlatıcı- kullanılıyor. Anlatıcının yaşam felsefesi şiirlerin tamamında güçlü biçimde hissediliyor. Bu felsefe doğrultusunda kadın doğulmaz, toplumsal normlar ve cinsiyet rolleriyle mücadele edilerek, çatışmalar yaşanarak belli bir süreçte kadın olunur.
“saçlarınız çırılçıplak dövülüyor, en arsız hayalleriniz sıyrılıp çıkıyor ansızın, en utanmaz yataklardan, en saf rüyalarınız yırtılıyor, en kıvrak yerlerinden kamçılanıyor, kasıklarına kadar namus” Cinsellik, saçlar ve beden üzerinden namus aracılığıyla kontrol altına alınır.
Hayaller ile rüyaların mekanı olan ev ve evlilik yalnızlık getirir. Tutsaklıktan çıkış için harekete geçme zamanı çoktan gelmiştir, ancak buna karşılık evlilik kesinlikle çözüm değildir. Farklı bir çözüm yolu olarak devreye giren aşk ise, toplumsal bağların kopması ve gündelik hayatın bitmek bilmeyen işlevsiz tekrarları yüzünden çoktan anlamını yitirmiş, deyim yerindeyse insanlığı terk etmiştir. Şairle birlikte insanlık da aşka inancını yitirmiştir sonunda. Dinler gücünü kaybetmiş, iklim krizi nedeniyle doğanın döngüsü bozulmuş,
mevsimler yer değiştirmiştir.
“serinleten sularda üşüyoruz şimdi, yitiriyorum, bir azizin bir asırlık inancını bir
anda yitirmesi gibi, en kutsal olanı, ve ben anlamıyorum ilkbaharın yerini,
başka mevsimlere bırakmasını”
“İlkini Yitirmiş Sevda”da şiirlerin çoğunun merkezinde aşk ve ayrılık var.
Aşk beklentisi ve isteği iletişim kurmaya yöneltir, buluşma gerçekleşirse ilk
dokunuş zordur, hüzünlendirir. İletişim kurulamazsa, boşluğu yalnızlık ve
sessizlik doldurur. Ayrılığın yaklaşması halinde duygular kontrol altına
alınmaya çalışılır. Zaten aşkın sonu geldiğinde hiçbir şekilde çözüm
bulunamaz, ne olursa olsun bütün büyük aşklar sonlanır. Zaten yaşam da
tekrarlara dönüşür her geçen gün, geriye ölüm ve sızı kalır.
“bir gümüşlük çöker, akşamın gülümsemesine, rahatlamıştır çılgınlıklar, ve
akşam esintisi yalar dudaklarınızı, hiç öpülmemişliğinizi anımsarsınız, en
uzağında bir aşkın, bir söyleşidir artık, iki çay bardağında eriyen iki şeker,
nedir sessizlik, nedir söylenmeyen sözlerden başka”
Nursel Köse, peşinden sürüklediği çocukluğunu ve göz göze geldiği
kadınlığını şiirlerinde dolaştırıyor. Onun yaralardan yapılma aşkları,
aynalarda bile görünmeyen duyguları, sadece kendisinin işaretlediği bir
coğrafyanın sessiz şarkıları aslında.
edebiyathaber.net (22 Temmuz 2024)