Nerval etkisi | Nuran Durmaz

Mart 15, 2017

Nerval etkisi | Nuran Durmaz

nervalEpeydir Gerard de Nerval hakkında yazmak istiyordum. Ahmet Hamdi Tanpınar’ın özel evrakı arasında Nerval hakkında Osmanlıca yazılmış yüz sayfalık bir kitap bulunduğunu okuyunca heyecanlandım. Ne zaman çevrilir, ne zaman basılır, nasıl okuyabiliriz, bilmiyorum.

Kaç gündür şu dizeler aklımda:

Bir hava var, uğruna ben bütün Rossini’yi,

Bütün Weber’i ve bütün Mozart’ı veririm

Çok eski bir hava bu, öyle mahzun… ve içli

Ondaki büyülü gizi ancak ben bilirim

Bu dilin, bu ruhun, insanı çarpmaması ne mümkün. Tanpınar’ı da fena halde çarpmış olmalı.

Tanpınar’ın Nerval’den nasıl etkilendiğini şiire bile döktüğünü biliyoruz:

Senlis’de, Mortefon’da

Ermenonvil ormanında

Dalgın dolaştığım gün

Nerval şiirinin rüzgârında

 

Senlis’de Mortefon’da

Gök mavi toprak nemliydi

Ağaçlıklar içinde bir yerde

Kesik kesik öten kuş sesinde

Aurelia ağlar gibiydi

 

Senlis’de Mortafon’da

İki kuğu yüzüyordu sessiz

Kim bilir hangi rüyanın sonu

Nerval’den iki mısra gibi

Suyu çekilmiş Ter çayında

Ama Nerval hakkında kaleme aldığı yüz sayfalık metinde neler anlattığını bilmiyoruz.

Abdullah Efendi’nin Rüyaları’nı okurken, yazarın Aurielia’dan nasıl etkilendiğini görmek mümkün. Ama bu öyle bir etki ki, Tanpınar’ı gölgesine almamış, aksine onu çok daha yükseklere taşıyacak bir sıçrama etkisi yaratmış. Bana göre her iki metin çok farklı yerlerde, ama kesinlikle çok yukarılarda bir yerlerde duruyor. Her ikisinin de bir rüya metni gibi anlatılmış olması en temel ortak konu. İki metni ayrı ayrı eşelesek, başka ortak detaylar bulmak da mümkün: yıldızlardan inen ruh veya melaike, yazarın kendi kopyasıyla yüz yüze gelmesi gibi, ancak bunlar küçük detaylar bana göre. Belki de asıl ortak konu, her iki metinde de bilinç dışından taşınan imgesel malzemenin olağanüstü estetik bir dille hikâye edilmiş olması.

doguda_seyahat-1423Umberto Eco, Anlatı Ormanları’nda Altı Gezinti kitabında Nerval’in Sylvie’sini anlatırken şöyle diyor:

Sis sözcüğü çok önemlidir. Gerçekten de Sylvie’nin etkisi, nesnelerin hatlarını kesin olarak ayırt etmeksizin, yarı kapalı gözlerle bir manzaraya bakıyormuşuz gibi, okurun üzerinde bir sis etkisi yaratmak üzere tasarlanmış gibidir. Ancak, nesneler ayırt edilmiyor değildir, aksine Sylvie’deki manzara ve kişi betimlemeleri net, kesin ve neoklasik bir açıklıktadır. Ancak okurun anlayamadığı hangi zaman anında bulunduğudur. Georges Poulet’nin yazdığı gibi ‘Nerval’in geçmişi onun çevresinde bir çocuk halayı gibi dönmektedir.’ Sylvie’nin temel mekanizması, geriye bakışlar ile ileriye bakışların (ya da Genette’in analeks ve proleks adını verdiği anlatısal hareketlerin) sürekli olarak yer değiştirmesine ve bazı iç içe geçmiş analeks gruplarına dayanmaktadır.  

Eco’nun dediğine göre, Nerval’de proleks ve analeks gruplarının sürekli yer değiştirmesi başımızı döndürüyor ve hangi zamanda olduğumuzu unutuyoruz. Belki nerede olduğumuzu unutmuyoruz, belki mekânlar detaylı tasvir ediliyor, gözümüzün önüne seriliyor, ama anılar arasında gidip geldiğimizden bir yerde mekân algımız da belirsizleşiyor. Böyle bir kafa bulanıklığı içinde kendimizi tam bir rüya âlemine girmiş gibi hissediyoruz. Nerval, yazdığı metinlerle bizi şaşırtıcı zenginlikteki kendi düş dünyasına tam anlamıyla almayı başarıyor.

Tanpınar’ın Abdullah Efendi’nin Rüyaları hikâyesinde böyle bir etkiye kapıldığımı söyleyemem. Yani anlatılan rüyaların bu derece içine girebilmiş değilim. Daha çok dışardan izliyor gibiyim. İzledikçe de rüyaların acayipliğine, zengin imgesel gücüne ve anlatım güzelliğine hayran kalıyorum.

T.S. Elliot Gelenek ve Yetenek adlı makalesinde şöyle diyor: “Hiçbir şair, hiçbir sanatçı tek başına tam bir anlam ifade etmez. Onu anlamak ve beğenmek, geçmişin şairi ve sanatçılarıyla olan bağlarıyla birlikte beğenmektir.”

Tanpınar’ı anlamak ve beğenmek için önce Nerval’i anlamamız gerekiyor demek. Sonra da Tanpınar’ı Nerval’e bağlayan ortak konuların izini sürmeliyiz.

Bir hava var, uğruna ben bütün Rossini’yi,

Bütün Weber’i ve bütün Mozart’ı veririm

Nerval’in bahsettiği hava, Tanpınar’ı da sarhoş etmiş olmalı. Her iki yazarın da eskiye düşkünlüğü, geçmişin izlerinde edebiyat ürettikleri, rüyalarını malzeme ettikleri doğru. Her iki yazarı da okuduğumda bu şiirde bahsedilen havayı kokluyor hissine kapılıyor olmam bu yüzdendir belki de.

Nerval’in ne tür bir rahatsızlığı olduğunu bu günden anlamamız zor. Ama uzun süreler akıl hastanesinde yattığını biliyoruz. Nerval’i Nerval yapan eserleri ağırlıklı olarak bu dönemde ortaya koymuş olması ilginç. Buhran nöbetleri arasında oturup yazdığı metinler, hem çok bilinçli bir kalemden dökülüyor gibi, ama aynı zamanda yazarın deliliğinin izlerini taşıyor.

Gezgin diyebileceğimiz kadar fazla seyahat etmiş olan Nerval’in YKY’dan çıkan Doğu’da Seyahat adlı eseri de bir o kadar gerçekçi, akılcı ve tarafsız bir dille yazılmış. Konuları oryantalist bir bakışla değil –hele ki o zamanlar için-, nesnel bir bakışla ele alması bu metinleri daha da kıymetli yapıyor. Ayrıca, bu durum Nerval’i daha da ilginç hale getiriyor. Tam bir akıl adamı olduğunu gördüğümüz Nerval’in hayatının son yıllarında delilik nöbetlerinin sıklaştığını görüyoruz. Belki de Nerval’i bir kat daha ilginç kılan ise, yazarın deliliğe doğal bir şeymiş gibi bakması, bu durumdan gocunmadığı gibi belki zenginlik olarak görmesidir. Gerçekten de deliliğini bir malzeme olarak kullanmış, deliliğinin içinden taşıdığı izlenimlerini; efsanelerin, fantastik öykülerin, sembollerin, rüyaların imgelem dünyası içinde olağanüstü estetik bir dille aktarmayı başarmıştır.

Umarım Tanpınar’ın Nerval hakkında yazdıklarına kısa zamanda kavuşuruz. O zaman Tanpınar’ı daha iyi anlayacağız, başka türlü okuyacağız.

Nuran Durmaz – edebiyathaber.net (15 Mart 2017)

Yorum yapın