Marc Randloph’ın Netflix’in Doğuşu ve İnanılmaz Serüveni adlı kitabı Meltem Yılmaz çevirisiyle Holden Kitap tarafından yayımlandı.
Tanıtım bülteninden:
Netflix’in bir fikirden şirkete dönüşmesinin inanılmaz hikâyesi, şirketin ilk CEO’su ve kurucularından Marc Randolph tarafından gün ışığına çıkarılıyor.
Bir zamanlar video kiralama mağazaları hüküm sürmekteydi. Hepsinde gecikme ücreti vardı. Video yayın akışı henüz duyulmamıştı ve DVD’lerin yaygın olarak kullanılması ancak uçan arabalar kadar olası görülüyordu. Fakat Marc’ın bir fikri vardı. İnternetten faydalanarak film kiralamak gibi basit bir fikir. Bu basit fikirden yola çıkarak Reed Hastings ve Marc Randolph birlikte Netflix’i kurdular.
Şimdi 150 milyon abonesiyle Netflix’in zaferi ortada olsa da 21. yüzyılın en altüst olmuş startup’ı yola birkaç inanan ve her dönemeçte karşılaşılan bir felaketle başlamıştı. Ancak tüm bunlara rağmen Marc Randolph’un yolculuğu cesarete, azme ve kararlılığa sahip herhangi birinin dünyayı değiştirebileceğini kanıtlıyor. Karşıt görüşlerle dolu bu anlatıda Marc, akıcı bir dille iş hayatının en temel problemlerine mükemmel çözümler sunuyor:
Nasıl başlanır? Yatırımcı nasıl bulunur? Şirket nasıl yönetilir? Başarısızlıkların ve hayal kırıklıklarının üstesinden nasıl gelinir? Başarıyla nasıl başa çıkılır? Başarı aslında nedir?
Netflix’in Doğuşu ve İnanılmaz Serüveni sıradan bir başarı öyküsü değil, aynı zamanda insanı derinden etkileyen bir hayat rehberi.
TADIMLIK
Silikon Vadisi iyi bir kuruluş hikâyesini sever. Her şeyi değiştiren o fikir, gece gelen aydınlanma ânı, bunu başka türlü yapabilsek nasıl olur, muhabbeti.
Kuruluş hikâyeleri çoğu kez tezahür anlarına dayanır. Kuşkulu yatırımcılara, temkinli yönetim kurulu üyelerine, meraklı muhabirlere ve son olarak da halka anlatılan bu hikâyelerin çoğu zaman belli bir odak noktası vardır: Her şeyin açığa çıktığı o an. Brian Chesky ve Joe Gebbia San Fransisco’da ev kirasına güçleri yetmeyince evlerindeki şişme bir yatağı insanlara kiralayabileceklerini fark ederler ve Airbnb ortaya çıkar. Travis Kalanick yılbaşı gecesi özel şoföre 800 dolar verince bunun daha ucuz bir yolu olması gerektiğini düşünür ve Uber ortaya çıkar.
Netflix fikrinin Reed’in Blockbuster’da Apollo 13 için 40 dolarlık bir gecikme ücreti ödemesi üzerine ortaya çıktığına dair popüler bir hikâye var. Gecikme ücreti olmasa nasıl olur? diye düşünür. Ve işte! Netflix fikri ortaya çıkar. Bu hikâye güzel. Kullanışlı da. Pazarlamada söylediğimiz gibi duygusal anlamda doğru.
Ama bu kitapta göreceğiniz gibi, hikâyenin tamamı bu değil. Evet, Apollo 13’ün gecikmiş bir kopyası hikâyeye dâhil ama Netflix fikrinin bununla ilgisi yok, öyle ki başlangıçta biz de bu ücreti almıştık. Daha da önemlisi, Netflix fikri ansızın, kusursuz, kullanışlı ve dosdoğru şekilde gelmedi, gökten vahiy olarak inmedi.
Tezahür anları nadiren gerçekleşir. Ve kuruluş hikâyelerinde ortaya çıktıklarında çoğu zaman fazla basitleştirilmiş ya da düpedüz yanlış olurlar. Bu öyküleri severiz çünkü ilham ve dehayla ilgili romantik fikre yatkındırlar. Elma düştüğünde kendi Isaac Newtonlarımızın ağaç altında oturuyor olmasını isteriz. Arşimetlerin banyosunda olmasını.
Ama işin gerçeği çoğu zaman bundan çok daha karmaşıktır.
İşin gerçeği, iyi bir fikrin yanı sıra bin tane de kötü fikrin olmasıdır. Ve bazen aradaki farkı söylemek oldukça zordur.
Kişiye özel spor malzemeleri. Kişiselleştirilmiş sörf tahtaları. Köpeğinize özel formüle edilmiş köpek mamaları. Reed’e sunduğum tüm fikirler bunlar. Üzerinde saatler harcadığım fikirler. Aylar süren araştırmanın, yüzlerce saatlik tartışmaların ve aile restoranındaki arkası kesilmeyen toplantıların sonunda Netflix’i yaratan fikirden daha iyi olduklarını düşündüğüm fikirler.
Neyin tutup neyin tutmayacağını bilmiyordum. 1997’de tek bildiğim kendi şirketimi kurmak istediğimdi ve bunun internet üzerinden bir şeyler satmakla ilgili bir iş olduğuydu. Hepsi bu kadar.
Dünyanın en büyük medya şirketlerinden birinin bu iki istekten doğması saçma geliyor. Ama tam da öyle oldu.
Bu, bizim kişiye özel şampuan fikrinden Netflix’e nasıl geldiğimizin öyküsü. Ama aynı zamanda bir fikrin inanılmaz serüveninin öyküsü: Hayalden düşünceye ve gerçeğe. Ve bizi bir arabanın içinde sürekli yeni fikirler üreten iki adam olmaktan, eski bir bankada bir düzine bilgisayar başında insana ve borsa takip ekranından şirketimizin hisselerini izleyen yüzlerce çalışana götüren bu yolculukta öğrendiğimiz şeylerin hayatlarımızı nasıl değiştirdiğinin öyküsü.
Bu hikâyeyi anlatmamın amaçlarından biri, bizimki gibi öykülere karışan söylenceleri ortadan kaldırmak. Ama başlangıçta –çoğu zaman farkında olmadan– yaptığımız şeylerin nasıl ve niçin işe yaradığını göstermek benim için bir o kadar önemli. Reed’le yaptığımız ilk araba yolculuklarının üstünden yirmi yıldan fazla zaman geçti ve bu süreçte geniş çapta bir projenin başarısını etkileyebilecek şeyleri keşfettiğimizi fark ettim. Tam olarak kanunlardan ve hatta ilkelerden bile bahsetmiyorum, güç bela elde edilen doğrulardan bahsediyorum.
Şunun gibi gerçekler: Tezahür anlarına aldanmayın.
En iyi fikirler dağın zirvesine nadiren şimşek hızında gelir. Hele bir dağın kenarında, kum kamyonunun arkasında trafiğe takılmışsanız gelmezler bile. Haftalar ve aylar içinde çok daha yavaşça ve adım adım görünürler. Hatta, nihayet bir tanesine ulaştığınızda bunun farkına varmanız uzun sürebilir.
edebiyathaber.net (5 Eylül 2023)