Çok güzel bir kitap okudum. Genç bir kitap. (Genç bir yayınevi, genç bir yazar ve genç bir çevirmen). Yüz Kitap Yayınevi’nin tutkunları var haklı olarak. Hani o kadar da kitap kurdu olmadığım halde bu yayınevinden çıkan kitapların dört tanesini okumuş ve çok beğenmiş biri olarak yine Yüz Kitap hayranı bir yazar arkadaşımın tavsiyesi ile Nevada’yı grup okuması yaptık. Tabii ki sonuç muhteşem.
Çöl ve kovboy filmlerine dair artık sapık bilgilerimle hakkında çok az şey duyduğum Nevada için kitaba başlamadan önce haritada yerine baktım ve internette de bir araştırma yaptım. Çok ilginç tabii ki. Altın ve gümüş madeni olan bu havza o kadar çok yeraltı zenginliğine rağmen üstü çöl. Kupkuru çöller ve çorak dağlarla kaplı. Yeraltındaki altın ve gümüş ile gözü dönmüş aç gözlü hırslı insanların kupkuru toprakların içinde kavrulması çok hüzünlü bir atmosfer yaratıyor haliyle.
İlk öykü, ilk okuyuşta yabancı bir coğrafya, yabancı bir kültür, yabancı isimlerle insanı yoruyor. Ama … Evet ama dediğim gibi kabaca Nevada coğrafyasına ve tarihine baktıktan sonra tekrar okursanız o daha önce hissettiğiniz yorgunluk yerini keyifli bir okuma serüvenine bırakıyor. Hayaletler ve Kovboylar. İlk öykünün adı bu. Zorlu bir coğrafyada hırsla ve hayal kırıklıkları ile süren veya sonlanan hayatlar. Nesiller arası geçişler. Yazarın dediği gibi nereden başlanırsa başlansın bir şekilde benzer sonuçlanan yaşanmışlıklar. Bir film seyrediyor gibi. Öykü birinci tekil şahıs ekiyle çeşitli başlangıçlar ile anlatılıyor. Aslında gerçekten yaşanmış olayların içinden bir anlatı bu. Örneğin Sharon Tate olayı. Seri katil Manson çetesi. Dünyayı çalkalayan o korkunç cinayet. Şimdi sıkı durun. Yazar Claire Vaye Watkins, Manson çetesi üyelerinden Paul Watkins’in gerçek kızı. Paul Watkins bu tarihin en kanlı şiddet olayı Sharon Tate cinayetinin de tanıklarından biri… Yani yazarın bu öyküde okura kurgu gibi gelen anlattıklarında aslında gerçek payı da var. Claire Vaye Wilkins’in bu olayın tanığı belki de sanığı olan bir adamın kızı olduğunu internet okumalarından öğrendikten sonra öykü tabii ki çok daha ele avuca sığmaz oluyor.
Şunu söylemeliyim ki her bir öykü ile bilmediğiniz bir dünyaya gidip tuhaf olayların içine girerken bir de bakıyorsunuz ki çok da bilindik insan hallerine karışmışsınız. Duygusal yükü ağır öyküler. İnsanlara insanları anlatırken dünyanın gidişatına ve insanlığın görmezden geldiği çevre felaketini ve yok oluşunu neredeyse ağlayarak okuyorsunuz. Taş gibi gerçekler yüreğinize oturuyor. Örneğin Graceland öyküsünde “Beyaz Asya gergedanlarının teşhir edildiği alanda, gergedanın çamur görüntüsü verilmiş alana sürte sürte küçücük kalmış boynuzunun duvarda bıraktığı izleri gördükten sonra dışarıdaki banka oturup uzun uzun ağlamıştım” s.239. “Bu dünyada akla hayale gelmeyecek kötülükler yapan insanlar var. Kendisi hariç hiç kimseyi düşünmeyen insanlar var. Taş gibi katı yürekli insanlar var. Ama artık hiç fil yok” s.249
Nevada, dünyada insan hırsının ve tüketiciliğinin dünya coğrafyasındaki sadece bir örneği. Çekirge sürüsü gibi gelip yeraltı madenlerini deşerek ve etrafa kanser saçarak yaşamaya çalışan ve sonunda kendileri de o felaket çukuruna düşen insanlar. Aynen dünyanın birçok coğrafyasında olduğu gibi. Tabii ki bu çevre felaketi insan ilişkilerine de yansıyan bir durum. Yazar o usta diliyle yıpranmış ilişkileri, cılız sevmeleri, korkakça yaşanan aşkları bütün öykülere serpiştirerek anlatmış.
Ayrıca söylemeliyim ki kitaptaki her bir öykü katmanlı bir roman gibi. Gerçek bir coğrafyada bazıları yaşanmış, bazıları kurgulanmış müthiş öyküler.
Bazı kitapları grup okumalarında konuşmak gerekiyor. Belki de sonra bir kere daha okumak. Nevada tam da öyle bir öykü kitabı.
edebiyathaber.net (17 Ekim 2022)