Söyleşi: Mehmet Özçataloğlu
“Bodrum’daki Acayip Günlerim” çocuk kitabı olarak tanımlansa da konu olarak sanki yetişkinlere bir mesajı var diye düşündürdü bana. Yazarken siz de bunu düşündünüz mü hiç?
Mesaj değil belki ama yetişkinlere de söylediği çok şey vardır elbette. Roman 11 yaşındaki Volga’nın ağzından yazılmış olsa da aslında annesi ve babasının dahil olduğu çekirdek ailesinin taşınma hikayesi biraz da. Volga’nın kendi içinde yaşadıkları, hayal kırıklıkları, mutsuzlukları; ardından gelen keşfetme arzusu, yeniliklere açtığı yelken ve daha nicelerini anne ve babası da yetişkin perspektifinden yaşıyor. Onlar da en az Volga kadar dönüşüyor. Dolayısıyla büyüklerin de okurken bir farkındalık yaşadıklarını görüyor ve mutlu oluyorum. Yazarken “yetişkinlere şu mesajı vereyim, bunu göstereyim” diye bir kaygım olmadı açıkçası ama kendim de büyükşehirden Bodrum’a taşınan biri olarak, kendimden birtakım gözlemler, veriler katmışımdır. Belki de size böyle düşündüren o oldu.
Sizin ilk kitabınız bu kitap. Çocuklara yazma fikri nasıl doğdu?
Ben dergi editörüyüm. Uzun yıllar dergi yayıncılığı yaptım, yazı işlerinde çalıştım. Halen, içerik üretimi alanında hem dijital hem basılı işler yapıyorum. Hayatımı yazarak kazanıyorum zaten yani ama edebiyat hep uzak bir alandı bana. Biraz da girmeye cesaret edemediğim bir yerdi doğrusu. Çocukken kitap okumakla ilgili şansım pek yaver gitmemiş. Bunu çok geç fark ettim. Çabuk pes etmişim sanırım. Beni etkileyen bir hikaye, bayıldığım bir yazar, elimden düşüremediğim bir kitap yok eskiyi düşündüğümde. Bu benim için büyük bir eksiklikti hep. Oğlum olduktan sonra, onun kitaplara düşkünlüğü sayesinde benim için de yepyeni bir pencere açıldı. Yeni kitapları takip etmek, ona okumak, birlikte çizimler üzerine konuşmak harika geldi. Sonra kendi de okuyabilmeye başladığında bu sefer resimli kitaplardan çok romanları araştırmaya başladım ve işte o zaman kesinlikle bu büyülü dünyanın içine girmek istedim. Daha da yakın olmak istedim. Vakit yaratmak ve bolca çalışmak gerektiğini iyi biliyordum. Pandemi de buna müsade etti. Çok sevdiğim hocam Aslı Tohumcu’nun çocuk edebiyatı atölyesine katıldım. Oradaki enerji hem bana çok iyi geldi hem de Bodrum’daki Acayip Günlerim’e ilham verdi. Serüven böylece başlamış oldu. Kendi çocukluğumda iz bırakan bir kitap yok belki ama şimdiki çocukların hayatlarında iz bırakma şansım var. İşte bunun için çocuklara yazıyorum. Bu heyecan beni her türlü doyuruyor.
Çocuklara güvenlikli sitelerde, suni parklarda yaşam kurunca sanki doğayla iç içe büyütüyormuş gibi hissediyoruz. Fakat kitabı okuyunca aslında bunun böyle olmadığı anlaşılıyor. Büyük kentlerin içinde yalancı sığınaklar bunlar bana göre. Öte yandan ana kentlerden sahil kasabalarına hep bir göç hali. Çözüm bu mu sizce?
İnanın çözümün ne olduğunu ben de bilmiyorum. Hatta bir çözüm gerekli mi, ona da bakmak lazım. Bu her ailenin kendi özelinde vereceği bir karar. Bizim kendi hayatımızda gelişen hikayede, büyükşehirde doğayla buluşabileceğimiz minicik bir alan yaratma şansımız bile olmadı. Apartmanlarla, betonla çevrelenmiştik ve kentsel dönüşüm bizi her geçen gün zorluyordu. Bu nedenle denemek istedik Bodrum’da yaşamayı ve gerçekten de dünya varmış dedik. Ancak herkes için geçerli olması mümkün değil bu formülün. Bunu hem çocuklar hem de yetişkinler açısından söylüyorum. Sığınak yalancı bile olsa sığınaktır diğer yandan da. Bence konuya şu tarafından bakalım: Her nerede yaşıyorsak, nerede yaşamamız gerekiyorsa; orayı kendimiz için daha iyi hale getirebiliyor muyuz? O coğrafyadan ya da o bölgeden kendimize ne alıyoruz? Biz oraya nasıl bir katkı sunuyoruz? Doğada denge önemli. Dengeyi kurabildiğimiz her yerde yenilikler, güzellikler bizi bekliyor.
“Volga, İstanbul’da sokağında oyuncak müzesi olan güzel bir apartmanda oturuyordu. Günlerini birlikte geçirdiği arkadaşları vardı…” Eğlenceli bir ortam, başka diyarları aratmayacak bir düzen. Dolayısı ile Bodrum da cazip gelmiyor ilk başta. Fakat yaşanınca durum değişiyor. Volga’daki bu değişimin tek nedeni coğrafya da değil. Gerisini sizden dinleyelim.
İşte biraz önceki soru geldi ve burada Volga’ya bağlandı. Volga, yola çıkarken mutsuz evet çünkü başka bir hayatın mümkün olabileceğini ve hatta o hayatın eşsiz deneyimlere gebe olabileceğini bilmiyor, kestiremiyor. Biz yetişkinler için de bu böyledir. Konfor alanımızdan çıkmakta zorlanırız. Oysa çarkın içinden çıkıp da yürümeye başlayınca görürüz etraftaki papatyaları, parlayan güneşi, denizi… Deniz bazen dalgalı olabilir, bazen günlerce yağmur yağar, her yer çamur olur ama artık biliyoruzdur ki, yürümeye devam ettikçe güzellikler peşimizden gelecek. İşte Volga bence esas bunun farkına varıyor. Söylediğinize sonuna kadar katılıyorum. Volga’daki değişim coğrafyadan bağımsız hareket ediyor. Yeniliklere açık olmanın onu özgürleştirdiğini fark ediyor karakterimiz. Elbette kurduğu yeni arkadaşlıklar ve farklı kültürleri keşfetmesi de bu yolculukta elini bırakmıyor.
Benim çocukluğum da mandalin bahçelerinin olduğu bir sahil kasabasında geçti. Bahçe aralarına dalıp dalından koparıp yemenin lezzetini arıyorum şimdilerde. Bugün gelinen noktada ise o bahçelerin yerlerine villaların kondurulduğunu görüyorum. İçim acıyor geçmişi düşününce. Benim gibiler için bir anı kitabı aslında “Bodrum’daki Acayip Günlerim.” Çocuk edebiyatında bundan sonrası için projeleriniz neler? Yeni gelecek kitaplar var mı?
Şanslı bir çocukmuşsunuz, ne güzel! Sahil kasabaları bir dönüşüm yaşıyor, doğru. Özellikle Bodrum çok fazla göç alıyor. Bu talebi karşılamak için de bölge şehirleşme eğilimine giriyor ister istemez. Tepeden bakınca üzülebiliriz buna. Ama içinde olduğum için ben, üzülmek yerine, bu şartlarda neler yapılabilir diye kafa yormayı tercih ederim. Mesela Ege Denizi’nin sonu da Marmara gibi olmasın diye neler yapabiliriz, sahillerimiz daha temiz olsun diye, ormanlarımıza çöp yığılmasın diye… Bunlara odaklanmayı ve yaşadığım yerin eski güzelliklerini koruyarak, eksikliklerini de gidererek değişmesine tanık olmayı seçerim. Ben sonradan Bodrum’a göçmüş bir yazar olarak, sizi çocukluğunuza götürdüğüme sevindim. O atmosferi yazmak, yaşamak kadar kolay değildi doğrusu.
Yeni kitaplar gelecek umarım. Yeni hikayeler, yeni mekanlar, yeni karakterler üzerinde durmadan çalışıyorum. Güzel sorularınız ve değerli yorumlarınız için çok teşekkürler. Bu vesileyle Çınar Yayınları’ndaki editörüm Burcu Aktaş’a ve kitabın çizeri, benim gibi 7 yıl önce İstanbul’dan Bodrum’a yerleşen illüstratör Kürşat Ünsal’a da bir teşekkür etmek isterim. Bodrum’daki Acayip Günlerim’i hep beraber “acayip” yaptık çünkü! Tüm okuyuculara sevgiler…
edebiyathaber.net (21 Haziran 2021)