Edward J. O’Brien’ın yazdığı Ateşten Düşünceler kitabı, okuru, felsefe tarihinin en aykırı ismi Nietzsche’nin zihnindeki ‘yaramaz tilkiler’le tanıştırırken, o çılgın fikirlerin köklerine inip nasıl satırlara döküldüğünü nedenleriyle birlikte anlatıyor.
“Böylece bize söylendiği kadarıyla Batı yaşamının nihai yıkımına varmış bulunuyoruz. Bugüne dek Avrupa, hep çöküntüde olduğumuzu ve kaosumuzdan hiçbir zaman dans eden bir yıldız doğuramayacağımızı söylerler. Aç olmamıza rağmen, bizi doyurabilecek yemek yoktur, susasak bile boğazımızı serinletecek su bulamayız. Bununla savaşan gençlerimiz ya hakikate inanırlar ve “Ye, iç ve mutlu ol” nidalarıyla yaşarlar ya da zihinlerinde veya güney sahillerinde kendi hayal alemlerine kaçarlar. Ayaklarının altında sağlam bir zemin bulamazlar, ya inancın mezarında ölümle dans ederler ya da kendilerini Asya’nın kaderciliği ile uyuştururlar. Kahramanlıkları Charlie Chaplin’in sırıtışı, korkaklıkları ise Doğu tapınaklarında inzivaya çekilmek gibidir. Hiçbiri inanarak konuşmaz ve hiçbir umutları yoktur. Avrupa inancı bir zamanlar Tanrı’ya aitti. Ancak Rönesans’tan sonra bu inanç yavaş yavaş değişti. Rönesans’tan Karşı Reform hareketine dek, bu bitki yavaş yavaş filizlendi, büyüdü ve sonunda Terör Dönemi ve Fransız Devrimi ile gelen yıkımla çiçek açtı, Tanrı’ya duyulan inanç, yerini bir gün Tanrı’nın yerini alacak olan öngörülebilir İnsan’a bıraktı ve artık etrafımızda bizlerin yarattığımız ve söylenene göre ihtişamdan uzak, yalnız, aç ve fakir ölecek olan, ruhumuzu kaybetmiş Tanrı’yı görebilir olduk.”
Bu satırlar Maya Kitap etiketiyle yayınlanan, Edward J. O’Brien’ın kaleme aldığı ‘Bir Nietszsche Biyografisi’ alt başlığını taşıyan Ateşten Düşünceler’in son bölümüne ait. Kitabın adını yazmasam da “Tanrı’nın yerini alacak öngörülebilir İnsan” tanımından kimi çıkaracağımızı tahmin etmek hiç zor değil: Friedrich Wilhelm Nietzsche!
Şu zamana kadar Nietzsche hakkında birçok söz söylendi, yazdıkları alıntılandı, kimileri ona taptı, kimileri lanetledi ancak felsefe tarihinin bu ruhu en bilinmez adamının düşüncelerinin nasıl oluştuğuyla ilgili çok fazla kaynağa denk gelmedik. Bir biyografi roman olan Ateşten Düşünceler, Nietzsche’nin kafasındaki kuyruğu birbirine değmeyen bin tilkiye odaklanarak, onun nasıl ‘Nietzsche’ haline dönüştüğünü irdeliyor.
Kitap bir biyografi ancak aslında Nietzsche’nin somut hayatına çok fazla dokunmuyor. Sadece giriş kısmında gençlik dönemine kadar ailesini ve Nietzsche’nin bu dönemde yaşadıklarına şöyle bir göz atıp geçiyor. Zaten yazar O’Briean da asıl amacının Nietzsche’nin hayatının ‘gerçek yüzünü’ göstermek olduğunu ifade ediyor. O’ Brien’a göre filozofun çektiği acılar, sıkıntılar, bir alçalıp bir yükselen zihnindekiler çocukluğunda yaşadığı travmalar neticesinde oluşmuş. Burada bahsettiği travma hiç kuvvetle muhtemel babasının trajik ölümü olmalı. Zira şunları yazmış filozof babasıyla ilgili: “Babam, kaderi dünyaya kısa bir ziyarette bulunmak üzere çizilmiş kırılgan, sevecen ve hastalıklı biriydi. Yaşamın kendisinden çok, hoş bir hatırasıydı sanki. Ona özellikle minnettar olduğum şey, sayesinde daha ulvi be nadir bir evrene geçebilmem özel bir dikkat göstermeme gerek kalmadan sadece biraz sabırla bunu başarabilmemdir. Bir başka deyişle, babamın zamansız ölümünden sonra onun hayatının bir uzantısı olmuştum sanki, yani babamın ta kendisiydim aslında. Kendine denk kimseyle tanışmamış ve ‘intikam’ kavramının en az ‘eşit haklar’ kadar açıklanamaz olduğunu düşünen herkes gibi, ne zaman küçük veya büyük bir sıkıntıyla karşılaşsam, kendimi her türlü güven ve himayeden (ve tabii ki müdafaa ve kendimi haklı gösterme ispatından) yoksun bıraktım.” Buradaki “kendini her türlü güven ve himayeden” ile “müdafaa” kısmı önemli.
Kitapta, Nietzsche’nin yaşamı boyunca karşılaştığı tüm güçlükler karşısında –sonradan ayağa kalksa da- yataklara düştüğünü ya da kendisine karşı yapılan olumsuz eleştirilere hep üstü kapalı cevaplar verdiğini görüyoruz. Ayrıca Nietzsche artık otuz beş yaşına geldiğinde ölümü kendine yakıştırmaya başlıyor ve babasının öldüğü yaşta olduğunu, ölümün onu beklediğini her fırsatta arkadaşlarına yazdığı mektuplarda belirtiyor.
Ve Wagner… Daha doğrusu Wagnerler. Filozofun gençlik yıllarında kendine seçtiği ilk ‘Tanrı’sı Schopenhauer’i bırakıp Nietzsche’nin yine babasından kendine kalan müzik merakı mirası onu Richard Wagner’le tanıştığı andan itibaren ‘Üstat’a tapınmaya kadar götürüyor ki bu gel-gitli ilişki kitapta kendine en çok yer bulan konu olarak karşımıza çıkıyor. Tabii ki Nietzsche’nin Wagner’in hayat arkadaşı Cosima’ya olan saplantısını da yakından izliyoruz. Bu karışık ilişki üzerine epey kafa patlatmak gerekiyor.
Ateşten Düşünceler’i için kelimenin tam anlamıyla, Friedrich Wilhelm Nietzsche’nin bulanık zihnine yapılan bir yolculuk diyebiliriz. Burada yazar Edward J. O’Brien’a ayrı bir parantez de açmak gerekiyor. Çünkü yazar Nietzsche’nin zihnini okumamızı sağlarken somut belgeler olarak arkadaşlarına, kız kardeşine yazdığı mektupları kullanıyor. Bu mektuplar da zaten okuru bu çılgın filozofun karanlık beynine götüren kitaptaki en önemli araç olarak bize eşlik ediyor. Kitap, kendini ‘Tanrı’ ilan eden, felsefe tarihine damga vurmuş bir filozofun aslında ‘köküne kadar insan’ olan tarafına ışık tutarken o çılgın satırların nasıl ortaya çıktığına tanıklık ettiriyor.
edebiyathaber.net (10 Şubat 2022)