“Bu son yıllarda etik bir ifade aramakta olduğumu fark ettim; Kitaplarım aracılığıyla, etik bir varoluş hissi ifade etmek istiyorum, üstelik bunu edebi olarak ifade etmeliyim.”
Adamın adı Artur Paz Semedo, kadının adı Felicia. Adam Bellona anonim şirketinde, hafif silahlar bölümünde muhasebeci. Şirketin ağır silahlar bölümünde çalışma hayali kuran, bir film ve kitapla sorgulanmaya başlayan, ama yarım kalmış bir hayat onunki. Çünkü yaratıcısı ölmüş.
Kitapta kadının hayatını ise basit bir tutarlılık olarak betimler Saramago. Hatta aynı tutarlılıkla Berta olan adını değiştirdiğini yazar. (Çünkü Berta birinci dünya savaşında Paris’i bombalayan alman topunun adı.) Kadın savaş karşıtı bir pasifisttir. Rahatsızlığı ve hakikati bir araya getiren başkahraman rolünü bu hikâyesinde de bir kadına vermiş Saramago. Onun kadınları hep parlak konuşma yeteneği ve coşkuyla şekillenmiştir “Körlük”teki doktorun karısı gibi.
Adam ise irade ile güç arasındaki çelişkilerin bir örneğidir. Silah tutkunu olmasına rağmen bir el bile ateş etmemiştir. Yaşadığı düzene uyum sağlamış ve bu düzene karşı gelmeyen bir kördür. Gündelik hayata teslim olmuş bir benlik bilincinin hazırlıksız dehlizlere dalmasıdır aslında adamın hikâyesi. (Acaba Artur bu dehlizden nasıl birisi olarak çıkacaktır.)
Bir film ve filmin uyarlandığı kitabı okuyarak değişir Artur’un hayatı. Saramago; rakamların ve faturaların adamı olan Artur’un okurluğunu, herhangi bir nedenden ya da hiçbir neden olmaksızın falanca kitabı okumayı yurttaşlık yükümlüğü olarak gören kimselere benzetiyor. Ama kitabı okuduktan sonra adam değişmeye başlıyor. (Saramago’nun değişiyle, ‘zavallım’ kendisini neyin beklediğini bilmiyordur.)
“15.8.2009 nihayet yeni bir kitap yazacağım. Bir silah fabrikasında neden hiç grev olmaz… Evet, silah şirket kuracağım adı da Roma savaş tanrısı Bellona olacak. ”
Saramago bu kitabın hazırlığını günlüğüne bu şekilde not düşmüş. Zihnindeki hikâyeyi başlatan bu sorudur zaten. Hikâyesinin ana örgüsüne daha sonra duyduğu bir olay da eklenir. Bence bu olay onu daha fazla heyecanlandırmıştır. (İspanya İç Savaşı sırasında Halk Cephesi birliklerine fırlatılan bir bomba sabotaja uğratıldığından patlamaz. Topçu bir asker düzeneği sökünce içinde bir rulo kâğıt görür. Almanca el yazısıyla şöyle denmektedir; “Yoldaşlar, korkmayın. Benim yüklediğim obüsler patlamayacak. Bir Alman işçi. İspanyol, Alman, İtalyan, Portekizli işçiler İspanya İç Savaşı’nda silahları sabote ederek risk aldılar. Saramago Milano’da ve Portekiz’de yaşanan bu kardeşçe tavırdan çok etkilenmiştir.) Bir bombanın içindeki bir mesaj, otuzlu yıllarda silah ticareti yapan bir şirkette grev fikri, işte onu yeni bir roman yazmaya yönlendiren çengellerdir onun deyimiyle.
Saramago, insan duygusu, dengesiz bir kaleydoskoptur der. (Ucu buzlucamla kapatılmış metal ya da mukavvadan bir boru içine yerleştirilmiş aynaların aracılığıyla, renkli küçük cisimlerin ve onların görüntülerinin oluşturduğu çeşitli biçimleri gösteren araç.) Artur’u Malraux’un kitabını (Umut) okumaya iten şeyin, kızgınlık hoşnutsuzluk ve öfke olduğunu söyler. Çünkü seyrettiği filmdeki silah şirketinde çalışan işçilere karşı hissetmiştir bu duyguları. Onlara karşı hissettiği tiksinti duygusu onu öfkelendirmiş, hoşnutsuz etmiştir. Dünya kurulduğundan beri silahlar vardır oysa, bu yüzden insanlar ölüyordur, sadece ölmesi gerekenler asla daha fazlası değildir ona göre. Tarih bize her şeyi asla söylemez. O doğruyu biz bulmalıyız Saramago’ya göre.
Ayrı yaşadığı karısı ile yaptığı telefon görüşmesi sonrasında, şirketin arşivinde araştırma yapmaya ikna olur Artur.(Artık bir şeyler eskisi gibi değildir onun için) Bunu yaparken karısının ona “Franco’nun imzası olan emirleri arama, diktatörler sadece ölüm hükmü imzalamak için kalem kullanırlar” sözü de çok vurucudur ayrıca. Yurttaş yanlış ve zararlı kabul ettiği faaliyetlere ortak olmama hak ve görevine sahiptir. Acaba Saramago’nun kahramanı bunu yapabilecek midir?
Saramago, sorumsuzluğun ne de itaate sığınmanın insanı suçluluktan kurtarmayacağını düşünmüştür ki onun edebiyatı da zaten vicdan rahatlığına karşı kuşkunun bir örneğidir hep. Vicdanı delerek onu rahatsız etmek daha iyi bir dünya inşasını kolaylaştırmaz mı sorusunu tüm diğer hikâyelerinde olduğu gibi bu hikâyesinde de sormuş, okurun bunu düşünmesini istemiştir.
Genel müdüre izin almak için giden Artur’un, bu izin sonrasında odasına giderken ki mutluluğunu insanların ücret artışına bağlamalarını yazarın, sıradan insanların hayal gücü bu kadar işte diye yorumlaması da bir hayli ilginçtir. Burada dünyanın sorunlarını dert etmeyen körleşmiş insanlara vurgu yapar ki Saramago, kaleme aldığı tüm hikâyelerinde de bunu hissettirir zaten. Adamın en büyük hayali ağır silah bölümüne terfi edilmektir ama arşivde serbestçe çalışma hakkını elde ettiğinde çok daha fazla mutlu olur. Hayatında ilk kez birisi üstelikte herhangi biri değil, bir genel müdür, ona çalışma alanında özgür olmasını sadece bir hak olarak değil yükümlülük olarak da tanımıştır. Kahramanımız artık arşivde araştırma yapmaya başlamış, hatta ilginç belgelere bile ulaşmıştır. Hikâye bu şekilde devam eder.
2010 Şubat ayını kitabın bitiş tarihi olarak belirlemiştir yazar. Söylenecek çok lafı vardır Saramago’nun. Ama bir türlü ilerleyemiyor, uzun aralıklarla yazamıyordur.( 22 Şubat 2010’da sağlığı iyice kötüye gider. Fakat öncesinde aralıklarla romanını şekillendirmeye devam etmiş ama bitirememiştir.) Elinde olmadan gideceği bir yer vardır, ensesinde bir varmış bir yokmuş misali ölüm kol geziyordur çünkü. Onu bekleyen yolculuğa rağmen ” eğer hayatta olursam gelecek yıl okurların karşısına çıkacak” diye de not düşer defterine.(24 Ekim 2009) Ama maalesef tamamlayamadan ölür.
Olayın geçtiği yere, kahramanların tasvirlerine kadar her şey tamamdır oysa. Hikâyenin sonu da yazılmıştır. İşte son; Felica’nın ağzından çıkararak çınlayan ”cehenneme kadar yolun var”. (Saramago buna örnek bir darbe der.)
Edebiyat daima boşluğa özlem duymaz mı zaten. Saramago hikâyedeki bu boşluğu bizim doldurmamızı istemiştir gayriihtiyari. Artık bizim hayal gücümüzle dolacaktır hikâyedeki boşluk. Her birimiz farklı dolduracaktır bu boşluğu. Gerçi ona göre çıkarılacak ders için hikâyenin sonuna kadar beklemeye gerek yoktur. Ders başlangıçta bile yüzümüze vurur zaten.
Yarım kalan bu hikâyedeki boşluğu doldururken, bir yıldızın arkasından Saramago da bizi izleyecek, Artur’la vicdanımızı nasıl rahatsız ettiğimize bakacaktır kim bilir.
Kaynak: Jose Saramago. Mızraklar, Mızraklar, Tüfekler, Tüfeklerç Kırmızı Kedi Yayınları. Çev. Işık Ergüden.
Havanur Taflan – edebiyathaber.net (3 Haziran 2020)