Nilay Şimşek Ercan: “Dışarıdan bakıldığında son derece sıradan görünen yaşamların içindeki benzersizliği anlatmak istedim”

Aralık 4, 2024

Nilay Şimşek Ercan: “Dışarıdan bakıldığında son derece sıradan görünen yaşamların içindeki benzersizliği anlatmak istedim”

Söyleşi: Serkan Parlak

Nilay Şimşek Ercan ile geçtiğimiz aylarda A7 Kitap etiketiyle okurla buluşan ilk romanı Bıraktığın Yerde Değilim üzerine konuştuk.

Nilay Hanım; ilk romanınız Bıraktığın Yerde Değilim geçtiğimiz aylarda A7 Kitap etiketiyle okurla buluştu. Kurmaca türlerle olan ilişkiniz, yazma serüveniniz ve ilk romanınızın ortaya çıkış sürecini sizden dinleyelim.

Kurmaca türlerle olan ilişkimin geçmişi epey eski bir vakte dayanıyor; okuma yazmayı öğrenmeden önce anne ve babamın anlatımına göre, bol resimli hikaye kitaplarını onların eline tutuşturup sesli okumalarını istediğim dönemlere. Okumayı öğrendikten sonra da  kurmaca türlerle öncelikle şiir ve kısa hikaye, sonrasında roman  okumaya başlayarak  ilişki kurduğumu, zamanla okuma istencine yazma ihtiyacının eşlik ettiğini söyleyebilirim.

Çocukluk yıllarından itibaren  evin  bir köşesine çekilip, şiir ve kurmaca eserler yoluyla kendi iç mahzenime yolculuk yapmaktan büyük keyif aldığımı, yaşamın yorucu taraflarıyla baş edebilmek, yaşadığım üzüntü veya mutluluk veren olaylar karşısında kendim başta olmak üzere  insan denen varlığın varoluşunu  derinlemesine sorgulayabilmek, ilerleyen dönemlerde ise toplumsal konulara hassasiyetimin de artışıyla insanın bir çok varlık meselesini anlamlandırabilme  ihtiyaçlarından dolayı öncelikle bol bol okumalar yaparak, okumaları izleyen yazı denemeleriyle de perçinlenen uzun bir yolda olma hali olarak görebilirim kendi okuma ve yazma yolculuğumu.

“Bıraktığın Yerde Değilim,” aslında yıllar boyu okuduklarımdan, yazdıklarımdan, yaşadıklarımdan, deneyimlediklerimden, mesleki tecrübelerimden, toplumsal  bir varlık olmakla birey olmak arasındaki o ince çizgiden damıttıklarım neticesinde, artık kaçamadığım bir anlatı olarak kendini bana yazdırdı, kendi  yolculuğunu başlattı aslında. Öz yaşantımda ortaya çıkan zorlu hastalık süreçleri de benim için itici güç oldu, Okuduklarımı, yazdıklarımı artık başkalarıyla, dahası yaşamın zorlu virajlarında var olmaya çalışan insanlarla, özelinde de kadın okuyucularla paylaşma isteğinin içimde ayyuka çıkması roman yazma sürecinin başlangıç noktası oldu diyebilirim. Ana karakter Zeliha’nın da cevabını aradığı gibi; insanın neden yazdığı sorusu bundan sonraki edebiyat yolculuğumun da temel meselesi olacak ve suya yazı yazma kaygısından da her daim nasibini alacak. Sözün özü, “Bıraktığın Yerde Değilim,” benim için edebi anlamda  yolda olma halinin somut olarak  ilk nüvelerini taşıyor. Devamında zuhur edecekleri ben de merakla bekliyorum.

Her ne kadar okuma ve yazma deneyimleri, işçilik ve gözlem gücü önemli olsa da ilk romanınıza başlarken esin kaynaklarınız neler oldu? Bu soruyla ilişkili olarak şunu da sormak isterim, romanınızın ilk taslaklarını nasıl oluşturdunuz?

Esin kaynaklarımın neler olduğu sorusu kendi içinde pek çok cevabı barındırıyor: Gördüklerim, yaşadıklarım, okuduklarım, tanıklık ettiklerim, özellikle psikolog olarak pek çok hikaye dinlemiş olmam ve hayatı sorgulayarak yaşamayı tercih etmek diyebilirim. Lakin daha spesifik bir yanıt vermek istersem; romanı yazma itkisinin yaşadığım hastalık deneyimi olduğunu söyleyebilirim. Hastalığa eşlik eden aşk, ölüm, ayrılık, aile ilişkileri, çocukluk yaşantıları ve arkadaşlık gibi konular ise  tecrübe ettiklerimi ve okuduklarımı damıtma çabasından ortaya çıktı. Romanın ilk taslakları da içimde aniden beliren sözcükleri ve cümleleri not almamla oluşmaya başladı.

Nilay Hanım sizce romanda, öyküde, şiirde döneme göre bazı konular, izlekler ön plana çıkıyor mu? Son dönemde ilişkiler, kadınlık ve erkeklik durumları, geçmişteki travmalarla hesaplaşma, aile ve bireysel yabancılaşma mesela. Sizin de bu anlamda zamanın ruhundan etkilendiğinizi söyleyebilir miyiz?

Kesinlikle ön plana çıktığını düşünüyorum. Toplumsal ve sosyal varlıklar olduğumuz ön kabulünden yola çıktığımızda, yaşadığımız çağın problemlerinden, gelişmelerinden, temel meselelerinden etkilenmememiz söz konusu olamaz elbette. Zaten edebi bir kaygıyla roman yazma isteğinin temelinde yazarın  anlatmak istediği bir takım meselelerinin, sorgulamalarının, belki de içinde bulunduğu sistemlerde kendi  varlığını yazarak inşa etme çabasının  olduğunu düşünüyorum.

 ”Bıraktığın Yerde Değilim” ile kanser deneyiminden geçen bir kadının kendini sorgulama sürecini merkeze koyarken; kadın olmak, kadınlara yönelik oluşturulmaya çalışılan beden algısı, hastalığın beraberinde getirdiği değişimlere psikolojik olarak uyumlanma süreci, içinde bulunduğumuz kapital odaklı sistemin hasta kişilere yaklaşımı, ekonomik güçlükler gibi  bireysel ve toplumsal konuları roman türünün olanaklarıyla yansıtmayı amaçladım. Özetle; zamaının ruhundan etkilendiğimi ifade edebilirim.

Romanınızın merkez izleklerinin – aşk, sevgi, kayıp, umut, arayış, yolculuk, travmalar-  içerdiği etik meseleler hakkında neler söylemek istersiniz, günümüzün temel yakıcı dertlerini roman türü aracılığıyla görünür kılmaya çalışırken ne gibi hassasiyetler gözettiniz?

Amacım meme kanseri geçirmekte olan bir kadının yaşadığı güçlükleri, bireysel ve toplumsal sorgulamalarını, kendini  yeniden keşfetme yolculuğunu hikaye etmekti. Hikayeye sizin de bahsettiğiniz şekilde pek çok mesele eklemlendi, ana karakterin hikayesinin etrafında günümüzün yakıcı problemleri, çocukluk yaşantılarının önemi, içine doğduğumuz ailede yaşadığımız travmatik yaşantıların  sarsıcı etkileri, kanser olmanın getirdiği yalnızlaşma, fiziksel ve ruhsal değişimlerle baş etme güçlükleri, tedavi seçeneklerinin  özellikle ekonomik güçlük yaşayan insanlar için kısıtlılığı gibi pek çok güncel problemi edebi bir kaygıyla, tasvir  etmeye çalıştım. Bu yakıcı meseleleri ele alırken, Türkçe  yazı dilini doğru kullanmak, güzel cümleler kurmak, teknikle birlikte  okuyucunun kalbine nüfuz edecek samimi bir anlatım oluşturmak , göstermekten çok hissettirmek, hastalık özelinde birtakım meselelere dikkat çekmek gibi hassasiyetlerim vardı. En önemli hassasiyetimin ise, yazı diliyle kurguladığım dünyanın hakikatine  herkesten önce kendimin ikna olmam gerekliliği  olduğunu söyleyebilirim. Çünkü önce ben bir yazar olarak Bıraktığın Yerde Değilim’in okunmaya değer bir roman olduğuna inanmalıydım ve hep kendime okur gözüyle şu soruyu sordum: “Sen  bu romanı okumak ister misin?”

Romanınızın merkez karakteri Zeliha’nın psikolojik çözümlemeleri derinlikli, yaşadıkları çatışmalar ve bu çatışmaların ardından gelen değişimleri her anlamda gerçekçi ve inandırıcı. Elinizdeki malzemeyi kurgu için yeniden üretip dönüştürürken nasıl bir süreç işledi; mekânlar, atmosfer, diyaloglar ve özellikle bir karakter olarak Zeliha söz konusu olduğunda.

 er şeyden evvel, Bıraktığın Yerde Değilim’i yazmak içimde bir niyet olarak ortaya çıktığında, Zeliha bir karakter olarak zihnimde ve  kalbimde belirmişti. Fiziksel görüntüsü, yaşı, sosyo-ekonomik düzeyi, doğup büyüdüğü yer, aile ilişkileri bir tasarım olarak içsel dünyamda canlanmaya başlamıştı. Bazı sahneler imaj olarak gözümün önüne geliyor, diyaloglar oluşmaya başlıyor, başka işlerle meşgulken beni yazmaya iten konuşmalar zihnimde beliriyordu.  Başlangıçta hikayenin bir kaç temel unsurunu biliyorken, pek çoğunu da yazı masasına oturana dek bilmiyordum, Zeliha bana kendini yazdırdı; çoğu kez de şaşırtarak. İçimdeki o dolup taşma halini ve anlatma isteğini yazma eylemine her geçişimde hissettim. Bir karakter olarak Zeliha’yı anlatırken gerçekçi olması, samimi olması, okuyanın kalbine dokunması, aynı zamanda bazı yakıcı sorunlar hakkında düşündürmesi fakat tüm bunları oluşturmaya çalışırken de inandırıcılıktan uzaklaşmaması en önemli kaygılarımdı diyebilirim. Gerçeküstü şeyler yazmak istemedim. Bilakis; hayatın içerisinde dışarıdan bakıldığında son derece sıradan görünen yaşamların içindeki benzersizliği anlatmak istedim. Elime bir mercek alıp Zeliha’nın kalbine eğildim, o da hikayelerini anlattı.

İlk romanınızın dil ve anlatımında; karakterlerin duygu ve davranışlarını göstermeden daha ziyade anlatmanın; hikâye etmenin yanı sıra yer yer şiirsel unsurların ön plana çıktığını düşünüyorum. Bu seçiminizin nedenleri hakkında neler söylemek istersiniz?

Roman, Zeliha’nın kemoterapi sürecinde tuttuğu günlüklerden oluşmakla birlikte, Zeliha’daki anlatma ihtiyacı, kaynağını ölüm korkusundan alıyor aslında; romanın bazı yerlerinde de sezdiriyor bu kaygısını. Öte yandan anlatırken çocukluğuna, aile ilişkilerine, arkadaşlıklarına, yaşadığı bu zorlu süreçte onu hayata bağlayan umuduna, çelişkili duygularına, aşkın geçmişteki ve günümüzdeki hallerine  eğiliyor. Tüm bu nitelikleri, bir anlatım tarzı olarak göstermekten ziyade hikaye etmeyi tercih etmemin sebepleri olarak görüyorum.

Romanda yer yer ön plana çıkan şiirsel unsurların da her şeyden evvel şiire ve bazı şairlere duyduğum sevgi ve ihtimamla ilgisi var. Ama  romanda ağırlıklı olarak düşünce aktarımından ziyade duygu aktarımını önemsediğimden, samimi bir atmosfer  yakalamak istediğimden şiirsel unsurları ön plana aldım.

Romanların başlangıç ve sonunu yazmak zordur. Bıraktığın Yerde Değilim’in başlangıç ve sonunu nasıl yazdınız?

Bir tiyatro sanatçısının  sahneye  giriş yapıp  tirat atması  gibi,  Zeliha da romana  kendisiyle ilgili bir anlatımla giriş yaparak okuyucuya romanı sezdiriyor. Bu  başlangıcı romanın genel atmosferini  okuyucuya hissettirmek ve Zeliha’yı ana karakter olarak okuyucu ile kısa  ama etkili bir şekilde tanıştırmak için sevgili editörüm Ceylan Hazinedar ile tercih ettiğimiz bir yöntem oldu. Aslında  kendi kendime roman taslağını oluştururken, “Şu hayata bir not düşmek istiyorum,” cümlesi kitabın bütün meselesini anlatan bir özet cümle benim için. Romanların başlangıçlarının çok önemli olduğuna inanıyorum; ben de bir okuyucu olarak bir romanın başlangıç cümlesinden etkilenmeyi arzuladığımdan “Bıraktığın Yerde Değilim,” in de başlangıcını, oluşturmak istediğim roman atmosferini yansıtmasını ön planda tutarak  tasarladım.

Kemoterapi sürecinin bitişini ise, romanın sonu olarak  en baştan tasarlamıştım zaten. Her zorlu sürecin kazandırdıkları ve düşündürdükleri üzerine şiirsel bir anlatımla da sonlandırmayı uygun buldum.

Uzun zaman çalıştıktan sonra nasıl bir hisle son noktayı koydunuz romanınıza? Yazarken yeni şeyler keşfettiniz mi; duygu, düşünce dünyanıza romanınızın ne gibi katkıları oldu?

Bu sorunun cevabı benim için çok katmanlı; bir çok duyguyu yazma sürecinde, tabiri caizse iliklerime kadar yaşadım. Son noktayı koyacağım yeri biliyordum fakat son noktayı koyana kadar anlatacaklarım, genellikle yazarken ortaya çıktı. Romanı tamamladıktan sonra  anlatmış olmanın, sanki eteğimdeki taşları dökmüş olmanın hafifliğiyle, üzerimden büyük bir yükün kalktığını hissettim. Duygu ve düşünce dünyam içerisinde anlatılmayı bekleyen daha nice hikaye olduğunu sezdirdi bana “Bıraktığın Yerde Değilim.” Kendi yaşadığım zorlu süreçleri de anlamlandırmamı, kendi duygu ve düşüncelerimi fark etmemi sağladı. Zeliha ile birlikte ben de iyileştim, pek çok yaramı sardım ve rahatladım aslında. Yazarak ruhumu sağalttım. İyi ki de yazmışım. Umarım okuyanın da kendi açmazlarıyla yüzleşmesine ve ruhsal iyileşmesine katkıda bulunur.

Nilay Hanım, nitelikli kurmaca okurlarını, metni okurken aslında sadece anlatıcı ilgilendirir. Yazar ilgilendirmez, yazarın yaşam öyküsü özellikle. Değerlendirmeler anlatıcı üzerinden yapılır. Siz romanınızı birinci tekil kişi anlatıcı bakış açısı üzerinden kurgulamışsınız. Kurmaca metinlerde çözülmesi en zor konulardan olan anlatıcı meselesi hakkında romanınızda ne gibi problemlerle uğraştınız? 

Yazar, hangi tür anlatıcı bakış açısı üzerinden anlatısını kurgulayacağını, ne anlatmak istediğine, nasıl anlatmak  istediğine, temel meselelerine göre  belirleyebilir. Ben de öncelikle ne anlatmak istediğime, hangi tür ile anlatacaklarımı en içime sinen şekilde aktarabileceğime ve nasıl bir anlatı dünyası kurgulamak istediğime karar verdikten sonra romanımı birinci tekil anlatıcı bakış açısı üzerinden  oluşturmam gerektiğine kanaat getirdim. Bu  tercih ettiğim yol, yazma süreci içerisindeyken beni pek zorlamadı. Çünkü Zeliha bir roman karakteri olarak tasarım dünyamda canlı kanlı bir şekilde belirmişti ve kendisinin anlatmak istediği pek çok mesele vardı. Fakat, bir yazar olarak kurguladığım hikayelere daha dışarıdan ve objektif bir gözle bakmaya çalışsam da süreç boyunca Zeliha’yı çok yakın bir arkadaşım, dostum gibi hissetmiş olmam, beraberinde yaşadığım değişen duygu yoğunlukları birinci tekil bakış açısına sahip anlatıcı seçimimin zorlayıcı tarafları olabilir. Yine de Zeliha’nın hikayesi başka türlü anlatılamazdı diye düşünüyorum.

Hikâyeler iç evrenimizin, kozmik yapımızın yansımaları olarak dünyayı daha katlanılabilir hale getiriyor. Hikâyeler ötekilere yazılıyor, öznel alana hitap ediyor, okurları etkilemeleri gerekiyor. Günlük hayatta katlanamayacağımız gerçekler hikâyede, romanda katlanılır hale geliyor. Odaklandığınız temalardan hareketle özellikle roman türünü seçmenizin nedeni nedir?

Odaklandığım konuların merkezi hastalık gibi görünse de Bıraktığın Yerde Değilim, salt hastalıktan bahseden bir roman değil; içerisinde yaşama dair pek çok tema barındıran bir yaşam anlatısı aslında. Aşk, ayrılık, ölüm, yaşamın anlamı, çocukluk yaşantılarının yetişkinliğe etkileri, psikolojik travma, bağlılık gibi pek çok  meseleyi kurgu karakterler üzerinden yansıtma isteğimi en iyi roman türünün geniş olanaklarıyla gerçekleştirebileceğimi düşündüm. Kitapta iç içe geçmiş, birbiriyle ilişkili pek çok meselenin yanında, bugün ile geçmiş arasında geçişler mevcut. Dolayısıyla, Bıraktığın Yerde Değilim’i ancak roman hacminde kurgulayabilirdim.

Roman türünde başucu yazarlarınız kimler, başucu kitaplarınız hangileri?

Pozitif ayrımcılık yaparak kadın yazarlarımızdan başlayayım o halde. Tezer Özlü, Pınar Kür, Oya Baydar, İnci Aral, Tomris Uyar, Nezihe Meriç, Leyla Erbil ilk aklıma gelenler. Son  yıllarda Sema Kaygusuz, Şule Gürbüz, Melisa Kesmez okumaktan keyif aldığım yazarlar oldu. Bu listeye Türkçe  yazı dilini özenle kullanmasından ve üslubundan  etkilendiğim Nazan Bekiroğlu’nu ekleyebilirim.

Erkek yazarlarımızdan Sabahattin Ali, Ahmet Hamdi Tanpınar, Peyami Safa, Halit Ziya Uşaklıgil,Vedat Türkali,Yaşar Kemal, Oğuz Atay, Rıfat Ilgaz, Aziz Nesin. Öyküde ise Orhan Duru ve Ahmet Büke ilk aklıma gelenler.

 Yabancı yazarlara örnek olarak  klasik eserlerin pek çoğu diyebilirim. Ama ilk aklıma gelenler: Tolstoy, Dostoyesvski, Turgenyev, Andre Gide, John Steinbeck, Oscar Wilde, Milan Kundera, Anton Çehov, Margureite Duras.

Başucu kitaplarım olarak okuduktan sonra yıllar boyu etkisini hissettiren, tekrar okuma isteği oluşturan kitapları anlıyorum. Birkaç örnek vermek isterim:

Sabahattin Ali’den Kürk Mantolu Madonna, Ahmet Hamdi Tanpınar’dan Huzur, Vedat Türkali’den Bir Gün Tek Başına, Mehmet Uzun’dan Aşk Gibi Aydınlık Ölüm Gibi Karanlık, John Steinbeck’ten İnci, John Fowles’ten Fransız Teğmen’in Kadını, Milan Kundera’dan Varolmanın Dayanılmaz Hafifliği, Sema Kaygusuz’dan Yere Düşen Dualar, Tezer Özlü’den Yaşamın Ucuna Yolculuk, Tolstoy’dan Diriliş, Oscar Wilde’den Dorian Gray’in Portresi,Yaşar Kemal’den İnce Memed, Aziz Nesin’den Anıtı Dikilen Sinek, Nazan Bekiroğlu’dan Nar Ağacı.

Son günlerde neler okudunuz? Önümüzdeki dönemde yeni  üretimleriniz olacak mı?

Son günlerde epey çeşitli okumalar yapıyorum; psikoloji kitapları her zaman listemde mevcuttur. Özellikle Rollo May’in kitaplarını okuyorum son zamanlarda. Aynı zamanda uzun bir dönemdir tasavvuf okumaları yapıyorum. Özellikle psikoloji ile tasavvufu birleştiren Benötesi Psikoloji konusuna yoğunlaştım. Bütün bunların yanında toplumsal meseleler üzerine okumalar yapıyorum. Roman ve öykü okumalarım devam ediyor. Roman türünde Sinem Sal’dan Behice’nin Yarım Kalan İşleri , Nezihe Meriç’ten Alacaceren, Sema Kaygusuz’dan Karaduygun okuma listemde bulunuyor.

Önümüzdeki dönemde yeni üretimlerim olacak. Zihnimde ve kalbimde belirmeye başlayan şeyler var, ufak ufak da taslakları oluşturmaya başladım. Yine kadınlık özelinde, toplumun yakıcı meselelerinden birini merkeze alarak psikolojik çözümlemelerin de ağırlıklı olduğu hikayeler bütününden bir roman atmosferi oluşturmaya niyetleniyorum. Umarım muvaffak olabilirim.

edebiyathaber.net (4 Aralık 2024)

Yorum yapın