Nohut Manifestosu | Okay Taşlı

Mart 21, 2025

Nohut Manifestosu | Okay Taşlı

Biliyor musunuz, nohut aslında mutfakların en büyük filozofudur. Sessiz ve derinden gider, ama sabrı, direnci ve her şeye uyum sağlayabilme yeteneğiyle gerçek bir bilgedir. İnsanlık tarihine şöyle bir baktığımızda, büyük devrimciler hep bir noktada bir yerlere çarpmış, duvara toslamış, birileri tarafından engellenmiştir. Ama nohut… O, binlerce yıldır hiç durmadan yoluna devam etmiştir.

İlk olarak Mezopotamya’da ortaya çıktığı söylenir, Sümerlerin çömleklerinde onun izlerine rastlanmıştır. Babil’in kervanlarında taşınmış, Persler onu baharatlarla harmanlayarak yemeklerine katmış, Romalılar “Cicer” diyerek ona ayrı bir değer vermiştir. Zamanla Orta Doğu’ya yayılmış, Akdeniz kıyılarını dolaşmış, Hindistan’a uzanmış ve en sonunda tüm dünyaya yayılmıştır. Ama dikkat edin, nohut hiçbir zaman “Bakın ben buradayım!” diye bağırmaz. O hep oradadır, usul usul pişer, köşesinde bekler, vakti geldiğinde sahneye çıkar ve insanları mest eder.

Zamanın dalgaları arasında kaybolmayan bir lezzet düşünün. Krallar, savaşçılar, dervişler ve köylüler tarafından tüketilmiş bir besin. Bir yanda kraliyet sofralarında baharatlarla zenginleştirilirken, diğer yanda göçebe çobanların kaynattığı sade bir çorbanın içinde… Nohut, zamanın ve mekânın kısıtlamalarına boyun eğmez.

Nohut, toplumun her kesimiyle dosttur. Zengin sofralarında humus olarak kendini gösterir; üzerine biraz zeytinyağı gezdirilir, sumak serpilir, bir dilim kızarmış ekmekle lezzet şölenine dönüşür. Fakir mutfaklarında ise en besleyici yemeklerden biri olur, ekmekle afiyetle yenir. Bazı yemekler elitisttir, herkesin tabağına konmaz; bazıları ise aşırı sıradandır, kimsenin dikkatini çekmez. Ama nohut öyle mi? O, her tabakta yer bulur, her mideye girer, herkesi kucaklar.

Kimi zaman savaş zamanlarının kurtarıcısıdır. Asker yemeklerinde, uzun süren yolculuklarda, kıtlık dönemlerinde hep oradadır. Çünkü nohut sabırlıdır, stoklanabilir, dayanıklıdır. Zamana karşı direnir, tıpkı insanlığın içindeki o sönmeyen direnç gibi.

Bir de toplumsal mücadeleleri vardır nohudun. Kuru fasulye ile yüzyıllardır süren sessiz bir rekabet içindedir. “Kuru fasulye mi, nohut mu?” tartışmaları, büyük aile sofralarında yıllarca süregelmiştir. Çoğu zaman kuru fasulye kazanır, çünkü halk arasında bir “devlet yemeği” muamelesi görmüştür. Ama nohut sessizce bekler, çünkü bilir ki, asıl gücünü zamana yayarak gösterecektir.

Nohut, insanlara sabrı öğretir. Bir kuru nohudu elinize aldığınızda serttir, taş gibidir, dişinizi kırar. Ama içine biraz su koyup bekleyin… Saatler geçtikçe şişmeye, yumuşamaya başlar. İşte hayat da böyledir. Bazen hemen olmaz, biraz beklemek, pişmek, demlenmek gerekir. Aniden yumuşayamazsın, bir süreçten geçmelisin.

Sonra o nohut kaynamaya başlar. Kendi halinde fokurdar, içindeki sertliği bırakır, lezzeti açığa çıkar. İnsan da öyledir; zor zamanlardan geçerken kaynar, şekil değiştirir ama sonunda kıvama gelir.

Bu noktada nohut, zamanın doğasına dair derin bir hakikati fısıldar bize: “Her şeyin bir zamanı vardır.” Aceleye gelmez, baskıya boyun eğmez. Eğer yeterince beklersen, en sert taş bile suyla yumuşar.

Nohut öyle bir nimettir ki, kendini her şekilde var edebilir. Pilavın yanında mahzun mahzun duran bir yancı olabilir, isterse ana yemek olup etli yahniye dönüşebilir, un haline gelip ekmek olur, haşlanıp salataya girer, fırınlanıp leblebi olur. Veganlar onun suyunu bile alır, köpürtür, aquafaba adıyla “mucize malzeme” diye sunar.

Düşünün, sıradan bir baklagilken suyunu bile değerli hale getiriyorsan, işte o zaman gerçek bir efsanesin! Nohut bunu bilir, gösteriş yapmaz, sessizce gücünü korur.

Buna varoluşçu bir perspektiften bakalım: Nohut var olmanın özünü değiştirmeden, ama biçimini sonsuz kez dönüştürerek hayatta kalmayı başarır. Katı kimliklere sığınmaz, kendini sürekli yeni baştan yaratır. Bazen humus olur, bazen falafel, bazen de sadece mütevazı bir çorba. İnsan da böyle olmalıdır: Değişime açık, ama özünden kopmayan.

Nohut Gibi Olun!

Nohut gibi sabırlı, nohut gibi dayanıklı, nohut gibi dönüştürülebilir olun. Hayatta sert zamanlar olacaktır, ama doğru koşulları sağlarsanız, tıpkı bir nohut gibi yumuşayıp en lezzetli halinize ulaşabilirsiniz. Unutmayın, her şey kaynama noktasına ulaşana kadar serttir, ama sonra… Sonra sadece tadını çıkarırsınız!

Ve belki de en önemlisi, nohut gibi alçakgönüllü olun. Sessiz ama güçlü, mütevazı ama vazgeçilmez… Çünkü asıl bilgelik, kendini göstermek için bağırmak değil, varlığınla zamana meydan okumaktır.

Nohut bizi çağırıyor, ne dersiniz?

edebiyathaber.net (20 Mart 2025)

Yorum yapın