Arzu Eylem’in Çok Çağı, Mehmet Sürücü’nün Ah Kamilâ, Akın Çokuğurluel’in Çobanaldatan adlı kitapları Notabene Yayınları etiketiyle yayımlandı.
Tanıtım bülteninden
Arzu Eylem’den: Çok Çağı
Arzu Eylem iki öykü kitabından sonra bir romanla çıkıyor karşımıza.
İki farklı dünya. Birisi kül tepelerinin ardında, susuz, denizsiz, şiirsiz, aşksız, insansız Beta. Diğeri yemyeşil, gecesiz, kışsız, şiirli, şarkılı, düşlü, renkli Alfa. İki dünyayı buluşturansa gittikçe sönen Güneş.
Beta’yı küle çeviren Elitler nükleer felaketin yaklaştığını anlayınca Alfa gezegenine göç ederek, sayıca kendilerinden çok olan Çirkinleri, Beta’da kaderlerine terk ederler. Yüzyıllar sonra Güneş’in sönmeye yüz tutması iki halkı yeniden buluşturur. Çirkinler Kusursuzlara, Elitler Mutlara dönüşmüştür. Kusursuzlar yapay zekâlarla yaşarken, Mutlar doğayla buluşur ve ilkel komünal yaşama geçer. Evrenin geleceği iki dünyanın sil baştan yazacağı hikâyeye bağlıdır.
Çok Çağı, aşkı yeniden icat etmek için yollara düşen Tamur’un ve atalarının geride bıraktığı çaresizlikle yüzyıllar sonra yüzleşen Mutların hikâyesi. Çok Çağı, içinde Gılgamış’ı, Nuh Tufanı’nı ve pek çok mitolojik öyküyü saklayan; dünü, bugünü, geleceği saran bir dram. Hem ütopya, hem de distopya. Doğayı, aşkı, şiiri teknolojiye kurban eden insanlığa dair bir bilimkurgu. Aslında Çok Çağı, Tamur’un evrene sığmayan kocaman yüreğini anlatan tanıdık bir aşk romanı.
Mehmet Sürücü’den: Ah Kamilâ
Mehmet Sürücü bir öykü kitabıyla karşılıyor sonbaharı.
Betimleme ve atmosfer ustası Sürücü, yazı masasından değil sahici bir dünyadan sesleniyor okura. Yalnız o dünya, yazarın kaleminin ucunda, suya değen söğüt dalları gibi incecik eğiliyor, rüzgârda sallanan örümcek ağı gibi dalgalanıyor, uykulu bir köpek gibi esniyor, rüzgârla denize sürüklenen soğan kabuklarının rengine bürünüp sürrealist bir dünyada yol alıyor. Sıradan imgeler büyülü bir dünyada, bir ressamın fırçasından çıkmışçasına bambaşka ve olağanüstü bir niteliğe bürünüyor. O zaman onun gibi görmek istiyor okur ya da onun gözüyle bakmayı deniyor bu kez imgelere. Soğan kabuğu rengine bürünmüş paskalya yumurtaları gibi, en sıradan şeyleri mor renge batıran bir yazar Sürücü. Adeta mor ustası. Onun dilinde peygamberdevesi, bu nedenle Kamilâ oluyor belki de. Mehmet Sürücü acelesiz. Meselesi ömür değil çünkü, bugün ya da kalabalıklar da değil. Islıktan uğultuya, uğultudan inlemeye, inlemeden çığlığa dönen sesleri dinliyor, deniz suyuyla çalkalıyor bulduğu her şeyi, tuzdan nemden geriye kalanlarla türlü renkte, şekilde, büyüklükte, aslını bir tek kendisinin bildiği yapılar kuruyor önümüze.
Akın Çokuğurluel’den: Çobanaldatan
Akın Çokuğurluel, iddialı ve sarsıcı bir kitapla; üçüncü romanı Çobanaldatan’la okurların karşısına çıkıyor. Yazar, diğer kitaplarında da dikkat çeken akıcı üslubu, dışımızdaki dünyanın düzeniyle uğraşan konu seçimi ve ince bir zekâyla oluşturduğu olay örgüsüyle hayatın, ölümün, kabullenişin, varoluşun sırlarını da bağırıyor. Tüm sessizliğiyle.
Dinlemeye hazır mısınız?
Yan komşunuz geceleri duvarlara sloganlar yazan bir isyankâr. Evet, içe kapanık o genç çocuk… Efendi de bir çocuktu hâlbuki.
İnanamadınız değil mi?
Hayatın kırılma anlarından sonra kırılgan insanların savruldukları yolları göreceksiniz bu kitapta; bir yalandan sonra kaçtığınız kuytu, bir ölümle başınıza çöken dünya, bir aşk sonrasında yuvarlandığınız girdap.
Acıların hiçbirinin gerçek olmadığına kendinizi inandırarak, dizinizdeki çiziklerle, ellerinizdeki yaralarla uyusaydınız geceleri, sabah uyandığınızda kanayan yaralarınıza bakıp tekrar başlasaydınız aynı güne…
Her adım yavaş. Her çözüm boş. Her düşünce eskimiş.
O, duvarlara yazılar yazıyor. Siz ne yapardınız? Nasıl uzaklaşabilirdiniz kaçtığınız şeyden?
Kendinizden.
edebiyathaber.net (23 Ekim 2018)