Söyleşi: Zeynep Yolcu
Şair Nurduran Duman ile “Mi Bemol” adlı kitabı ve şiir üzerine konuştuk.
“anne gel silkele tozumu, dür beni göğsüne katla
yine büyüt harfle ninniyle, üç gün üç gece uyut
beni hayatta yatır anne gözünün önüne
kalın bir ev içi ser üstüme.”
Mi Bemol şiirlerinin kronolojisi yazılış tarihine göre mi oldu?
Şiirlerime tarih atmıyorum, ne zaman yazılmaları tamam oldu ben de bilmem. Kimi şiir birkaç günde kimi şiir yıllar içinde yazılır. Şiir sanatına kişisel tarihimden, bu ürünün yazıldığı tarih de olabilir, şiirin kendisini ilgilendirmeyen pek bir şey eklemem.
Şiirin konusu genellikle günümüzde acıya, hüzne,
kedere ve toplum ile uyuşmazlığa indirgeniyor. Siz ise şiirlerinizle bayrağı umuda,
yaşama dalgalandırıyorsunuz. Gelecekte sizin için ‘ ışık şairi ‘ denilmesini
ister misiniz?
Işık şairi… İnsanın yapmaya çalıştığının anlaşılması ne güzel, nasıl iyilikli. Sevilesi
bir ifade bu elbette. Işık iyilikli söz, şair güzel sözcük. Şiir tanıktır. Şiir
tanık olduğunu yüklenir, taşır. Şiir taşıyıcıdır da. Her konu -şiir sanatının şart
koştuğu ince işle işlendiği sürece- şiiri ilgilendirir. Şiir her şeyin
içindedir, her şeyi içerir. Şair ise sürekli karar verendir, bir noktalama
işaretini koyup koymayacağına değin. Kalemi tutan olarak, evet, kararlarımı aydınlığın
araçlarını kullanmak yönünde alıyorum. Hatırlayalım, bir yerde ışık olmadığı
için karanlık vardır, bir kibrit çöpüne bakar, değil mi? İyi, güzel, doğruyu,
başka deyişle etik, estetik, adalet sacayağını temel alarak kurdum, kuruyorum
şiir anlayışımı ben de. Sızlanıp duran, şikâyet edip çözüm önermeyen, kederi tembelliği
pes etmeyi öven, türlü kılıflar biçerek ataleti yakışıklı gösteren vb.
meşrulaştırıcı tutumdan uzak durmayı seçiyorum. Şairin işi karanlığın rüzgârına
yelpaze olmak değil, aydınlanmanın değirmenine su taşımak.
Şiir kitabınız Mi ve Bemol olarak iki bölüme ayrılmış. Bemol şiirlerinizde anneye,
ülkeye değinmişsiniz. Çevre ile gelenek ile çatışma yaşadınız mı?
Çevrenin geleneğin de dahil olduğu kültür değerlerini çok önemli buluyorum.
Kültür insanlığın hayranlık uyandıran yaratımı, varoluşa ilişkin açıklamaları
da içinde barındırır. Çevrenin geleneğin değiştirilmesi hatta tamamen
unutulması gereken yönleri için önerilerim olur, sürdürülüp geliştirilmesi
gereken yönlerini ise hatırlatmayı parlatmayı önemsiyorum. İmece örneğin, bin
yıllardır uzun geniş coğrafyalardan (Cengiz Aytmatov’un Kırgızistan buğday
tarlalarından dem vurduğu eserlerinde ne güzel anlatır), Anadolu’nun en
ucundaki bir Çanakkale köyüne değin yaşanmış yaşanan ne güzel bir değer değil
mi? Hatırlayıp kent yaşamı için de dönüştürerek yeniden kazansak güzel olmaz
mı? Bunda çok zorlanacağımızı sanmıyorum, kültürel genlerimizde var, hangimiz
düşen arkadaşına omuz vermiyor?..
“ Açılsam dünyaya. Gülüşe. Alkışa.
Şiir söylesem. Uzatsam dilimi uzak ülkelere “
Ülke içinde ülke dışında birçok ödül aldınız. Ülkeye ödül getirmenin mutluluğunu anlatır mısınız?
Şiirle buluşmak nedeniyle davet edildiğim başka coğrafyalarda, Türkçeden gelip Türkçeyi temsil ettiğimi bilmeye çalışarak, 24 saat 360 derece özen gösterdiğim bir tutum benimsediğimi söyleyebilirim. Biraz yorucu ama içten gelen bir şey olunca seve seve yükleniyorsunuz bu yorgunluğu, çok sevdiğiniz iki şey, Şiir Sanatı ile Türkçe uğruna sonuçta. Dilimiz çok güzel, matematiksel özelliği olan, binlerce yıldır oladuran kültürlerden birini mükemmel taşıyan bir varlık; çok dahasını hak ettiği ilgiyi dizelerimle de görmesi, daha da önemlisi taşıdıklarına hiç bakma fırsatı olmamış başka dillerdeki okurlara bu olanağı sunabilmek sevinç verici tabii. Yabancı ülkelerde hemen her şiir okuyuşumdan sonra yanıma gelip “Türkçe ne kadar güzel bir dil(miş)” diyenlerin gözlerindeki yeni bir şey keşfetmenin pırıltılı heyecanını görmek de çok hoş. İnsan insanlığa, varoluşa ilişkin tüm olasılıkları deneyimleyerek öğrenmeyi tek bir ömre sığdıramaz ki… Dil ile kültür insanlığa, yer yüzünde bulunuşa ilişkin yanıtı aramamıza, kimi zaman anlam bulmamıza yarayan insan yapımı en iyi iki araç. Dil ile kültür sayesinden bambaşka coğrafyalardan, farklı mı farklı iklimlerden insanlar olarak birbirimizden öğreniyor, esinleniyor, daha anlamlı varlıklar olmamıza destek veriyoruz.
“ünlü harf kümesi işte şimdi alabilirim
edebilirim, eksilip artabilirim
yapayalnız küme bir evrende“
Dünyada şairlerin cinsiyetine dair ayrı bir tutum sergileniyor mu?
Pek değil. Aslında bizim kuşakla birlikte ülkemizde de o ayrım kırıldı. Çok değerli kadın şairlerimiz var. Yeni gelen kuşak da birçok pırıltı kadın şaire sahip. Gördüğüm, artarak devam edecek sayımız. Şöyle düşünebiliriz, dünyada kadın ne kadar ekonomik ve sosyolojik olarak güçlü ve özgür, kadın şair de o kadar etkin, etkili ve sayıca da çok.
Katmanlı şiirlerinizin olduğunu gördüm. Defalarca
okunsa bile yalınlığı içinde kendi gizini saklayan şiirleriniz var. Şiirlerin
okunup anlaşılması için zamana ihtiyacı var mıdır?
Okura kalmış, her okur kendi yoluyla kendi zamanıyla okuyabilir. Kimi okur ardı
ardına üç kez okuyor, bunu bir yöntem olarak benimsemiş, annem örneğin. Beni
her zaman gülümseten bu gizdöküm bilgi bir yana… Sorunuzda saklayan diyorsunuz…
Şiir ne söylemediğindir. Saklayarak açık eden mi desek?.. Şiir anlatmaz söyler.
O yüzden harfi harfine anlaşılması tüm koşul değil. Anlamak isteyen okur zamanı
dilediği gibi kullanabilir elbette. Söylenenle geçişmek isteyense harfi harfine
ilişki kurmalı şiirle, tüm bünyesiyle, bu da geniş zaman demek.
“savurdum dün külünü hepten döndüm güne
orman demedim üfürdüm, bulut yıldız üflerim!
N çıkar, karıştırsın közümü dokuz Musa asası?
Kağıt oyup kalem soydum, fırça çekiç vurdum,
Kendimi yere diktim de, göğe çakmadım mı başımı”
Harflerin büyük veya küçük yazılışı şiirin manasını
değiştirir mi? Nadir, büyük harf kullanmışsınız, neden?
Şiir bir yaratı-tasarım. Hem yazar hem de bir yapı kurarsınız. Bina, gemi inşa
eder gibi… Çağrışım, ritim, imge vb. bir dolu öge de söz konusu; bunun
yerçekimi var, dalgası var rüzgârı, karı yağmuru var, akışkanlar mekaniği ya da
suyun kaldırma kuvveti. Şiir sanatında her ögenin bir değeri, hadi ağırlığı
diyelim, var. O şiirde o yerde büyük harf kullanılması gerektiği için o harf
büyük olur. Noktalama da çok azaldı şiirlerimde.
“sonra tüm gölleri kucakla
gülleri, gleri, gülmeleri
yeni bir atlas dikmişim
iki nehir eksikmiş, umursama”
Su türevi olan “damla, yağmur, göl” gibi
kelimeleri şiirlerde kullanma yoğunluğunuz var. Deniz Mühendisi olmanızın etkisi var mıdır?
Buraya kadar sorularınızı yanıtlarken de suya ilişkin sözcükler kullanıp durdum.
Su hayattır. Sevgi duyuyorum ya, daha çok da saygı duyarım suya. Hayranlık
desem belki daha doğru. Denizin de dili var, konuşur insanla, bazen bağırır
çağırır, bazen tutar öper, benimle şarkı söyle der. Suya sevgimi söylemek için,
sudan öğrenmek için deniz mühendisi oldum.
“sana şimdi su başı nereden bulurum?
nerede temizlerim, istiyorum sarabilirim yaralarını…
beni gel al. al beni gel. beni al. gel kopar!
soğur özümü, ez vadimi polenimi!”
Şiirleriniz için otobiyografik diyebilir misiniz? Her şiir şairin yaşamından kesitler sunar mı?
Şiirlerimde çok az otobiyografik ögeler var, daha doğrusu özel hayat tarihimden çok az şeyi doğrudan konu ediyorum. Şiir sağaltır evet, iyileşmek şiir yazıp harika yapıtlar bırakanlar oldu, Anne Sexton gibi itirafçı, daha doğrusu gizdökümcü şairler örneğin. Ama ben hayatımdan kesitleri yaşamın içinde çözüyorum, belki bir yürüyüşte, seven değer veren bir omuzda, ağaçların bitimsiz devinimini izlemekte, kedilerin her zaman şaşırtıcı bilgeliğinde vb. Özelime ilişkin olan doğrudan değil de halleştikten sonra, belki bazen halleşme sürecinde, okurun da sanatın da meselesi olabildiğince yer edinebiliyor şiirlerimde. Şiire dururum. En arı duru en sağlıklı halimle otururum şiirin karşısına, şiirimin başına.
Kalemi şiir yazmak için ele alanlara tavsiye de bulunur musunuz?
Şair çalışır. Genç şairin işi de çok çalışmak, şiirin sanat, ilim olduğunu bilmek, sürekli öğrenmek. Öncelikli bilgi şiirlerin kendisini okumakta tabii. Yunus Emre’den Dede Korkut’a Dîvânu Lugâti’t-Türk’e, Gülten Akın’dan şu anki genç şaire kendi dilinin tüm şiir örneklerinden okumuş olmaya çalışması, Kalevala destanından Du Fu’ya tüm dünya şiirine erişmeye çaba göstermesi gerek. Sonra da şiir eleştirisi, inceleme, araştırma kitapları okuyacak. Tüm türlerdeki edebi eserler, bilim, sanat kitaplarıyla da beslenmeli. Resim, heykel, tiyatro, sinema, müzik, mimari ürünleriyle geçişmesi, fizik, kimya, evrenbilim, matematik gibi alanlarda neler oluyorla iletişimde olması da önemli. Sözlük okuyabilir. Atlas çalışabilir. Şiirde buluşun önemli olduğunu bilse iyi olur. Türkçeyi sevsin iyi bilsin, dili çok zengin, şiir sanatı için çok olanaklı, Türkçeden yardım almak isterse Türkçe genç şaire seve seve destek verir. Dergiler edebiyatın oluştuğu mecra, yaşayan okul, ürünlerini kitap çıkarmanın peşine düşmeden önce mutlaka dergilerde yayınlamalı, dijital ortamda yayınlayacağı mecranın da -dergilerde olduğu gibi- editör ve yazı kurulunun bilirkişiliğine dikkat etmeli.
Şairin işlerinden biri yaşam gücü vermek bence. Yazdığımız şiir, tarlasına giden çiftçiyi, fabrikasına giden işçiyi, okuluna giden öğretmeni öğrenciyi, şirketine giden yöneticiyi yaşama hevesiyle kuvvetlendirip onlara yaşam gücü vermeli. Bir sevinç, tını… Bir fidan diktiğinizde bazen büyüyüp ağaç olamaz ölür, olsa da ağaçlık ne bilemez cılız kalır. Böyle fidanlar için “toprağını sevmedi” derler. Ağaç sımsıkı kavradığı kökleriyle toprağından beslenerek sapasağlam dimdik ayakta durur da, evreni kucaklayıp tüm kurda kuşa dalını gövdesini, yersiz yurtsuz yerli yurtlu tüm insana meyvesini gölgesini verebilir, atmosfere oksijenini sunabilir. Toprağını sevmeyen ağaç daha kendi yeterince beslenemezken oksijen sunabilir, meyve verebilir, kurda kuşa göğün tüm varlığına dallarını uzatabilir mi? İnsanın da ağaç gibi olduğunu düşünüyorum. İnsanın kefili, aracısı, öncüsü Şair de ağaç gibi olmalı.
Sayın Şair Nurduran Hanım,
Saygılarımla, bin teşekkür ile… Şiirlerinizdeki ışık daim olsun.
Ben teşekkür ederim.
edebiyathaber.net (3 Mart 2021)