Nursel Köse: “Şiir, hayatın bütün çelişkilerini ve güzelliklerini kucaklama çabası sanki”

Temmuz 29, 2024

Nursel Köse: “Şiir, hayatın bütün çelişkilerini ve güzelliklerini kucaklama çabası sanki”

Söyleşi: Serkan Parlak

Nursel Köse ile Tara Kitap etiketiyle okurla buluşan yeni şiir kitabı “İlkini Yitirmiş Sevda” hakkında konuştuk.

Nursel Hanım, yeni şiir kitabınız “İlkini Yitirmiş Sevda” geçtiğimiz günlerde Tara Kitap etiketiyle okurla buluştu. Sizi bu kitabınızla ilk kez tanıyacak okurları düşünecek olursak kurmaca türlerle olan ilişkiniz, yazma serüveniniz ve yeni şiir kitabınızın ortaya çıkış süreci hakkında neler söylemek istersiniz.

Edebiyatla olan yolculuk, yaşamın derinliklerine inme ve insan ruhunun gizemlerini keşfetme arzusu her işimde yanımdaydı. Kurmaca, bu keşiflerin sınırsız bir sahnesini sundu. “İlkini Yitirmiş Sevda” ise bu sahnede sergilenen duygusal bir yolculuk; aşkın, yitirmenin ve yeniden doğuşun izlerini takip ediyor. Her bir şiir, bir ruhun yankısı, bir kalbin ritmi ve bir zihnin yansıması olarak özdeşleşti insanlarla. Yazma süreci, yaşamın kendisi gibi karmaşık ve çok katmanlıydı; her mısra, duyguların ve düşüncelerin bir izdüşümü belki de.

Şiirlerinizin merkez izlekleri aşk, ayrılık, cinsellik, yalnızlık, bellek ve zaman, doğa, nostalji, kadınlık halleri, eril şiddet ve ölüm, bireysel yabancılaşma ve İstanbul… İnsanın temel dertlerini şiir formuyla derinlikli biçimde görünür kılmaya çalışırken nasıl bir süreç işliyor?

Şiir, hayatın bütün çelişkilerini ve güzelliklerini kucaklama çabası sanki. Aşkın ve ayrılığın izinde yürürken, yalnızlığın ve hatıraların karanlık köşelerinde dolaşıyoruz. Bellek ve zaman, geçmiş ve şimdi arasında köprüler kuruyor. Doğa, varoluşun evrensel ritmiyle uyum sağlıyor. Kadınlık halleri ve eril şiddet ise toplumsal gerçekliklerin ve kişisel deneyimlerin birer aynası olarak beliriyor hep kadının yaşamında. Bu süreç, bazen kelimelerin ruhumda yankı bulduğu bir an, bazen duyguların ve düşüncelerin çaresizliğinin, söylenmeyenin yükünün bir araya geldiği çokça içsel yolculuklar hep.

Şiirlerinizde güçlü mecazlar, tekrarlar ve zıtlıklar belirgin biçimde ön planda. Şiirlerinizin dil anlatımıyla ilişkili olarak bu durumun nedenleri hakkında neler söylemek istersiniz.

Dil, duyguların ve düşüncelerin şekillendiği bir yapı taşı. Doğanın armağanı bu beceri belki de doğayı anlayalım, onunla doğru iletişime geçelim diye bahşedilmiş bize.

Mecazlar, anlam katmanları oluşturur ve okuyucunun zihninde farklı çağrışımlar uyandırabilecek tekrarlar, belirli bir ritim ve vurguyu güçlendiriyor. Zıtlıklar ise yaşamın çelişkilerini ve karmaşıklığını yansıtıyor. Bu dilsel araçlar, şiirlerimde duygusal bir derinlik ve anlam zenginliği yaratmama yardımcı oluyor belki.

Şiirlerinizin ilk taslaklarını nasıl oluşturuyor ve geliştiriyorsunuz.

İlk taslaklar, genellikle ani bir ilhamın veya derin bir duygusal deneyimin ürünü olarak ortaya çıkıyor. Gözlemlemek, irdelemek, başka bir yerden bakmak merakımı uyandırıyor. Notlar alırım, bazen bir kelime, bazen bir cümle. Bu ham haller, zamanla şekillenir, kelimeler yer değiştirir, mısralar yeniden düzenlenir. Bu süreç, bir heykeltıraşın mermeri yontması gibi, şiirin özünü ortaya çıkarma çabası.

Son günlerde neler okudunuz, önümüzdeki dönemde yeni üretimleriniz olacak mı.

Son günlerde, 21. Yüzyılda Coğrafyanın Gücü adlı Tim Mashall’dan bir kitap okuyorum. Bundan sonra yeni üretimlerim olacak; yaşam ve sanat, sürekli bir yenilenme ve yaratım süreci içinde yazmaya devam ediyorum. Şimdilerde senaryo taslakları yazıyorum, hikayeler, anılar biriktiriyorum.

Her ne kadar okuma ve yazma deneyimleri, işçilik ve gözlem gücü önemli olsa da şiirlerinize başlarken ilham kaynaklarınız neler oluyor.

İlham, zor gelen bir misafir aslında. Genellikle doğanın güzelliklerinden, insan ilişkilerinin karmaşıklığından ve içsel deneyimlerin derinliğinden gelebiliyor. Bir kuşun sabah şarkısı, bir yabancının gözlerindeki hüzün, bir yağmur damlasının pencere camında bıraktığı iz, bir kadının acısı, bir aşığın tehlikesi şiirlerimin başlangıç noktaları olabiliyor.

Sizce roman, öykü ve şiirde döneme göre bazı izlekler ön plana çıkıyor mu. Son dönemde ilişkiler, duygular, kadınlık ve erkeklik durumları, nostalji, geçmiş travmalarıyla hesaplaşma, bireysel yabancılaşma ve aile mesela. Sizin de bu anlamda zamanın ruhundan etkilendiğinizi söyleyebilir miyiz?

Edebiyat, her dönemin ruhunu yansıtan bir ayna aslında. Bugün, bireysel ve toplumsal travmaların izleri, nostalji ve geçmişle yüzleşme çabaları, kadınlık ve erkeklik rollerinin sorgulanması, edebiyatın merkezinde yer alıyor ama her zaman aldı zaten. Ben de bir zamanın ruhundan etkilenerek yazdığım şiirlerin bu zamanın ruhu ile örtüştüğünü gördüm ve bu şiir okunmaz halimize rağmen “İlkini Yitirmiş Sevda” kitabımı Tara Kitap’tan yayınlamaya karar verdim. Acının, zevkin, mutluluk ve mutsuzlukların, ölümün ve vedalaşmaların bize yaşattığı duygular sanki hiç değişmiyor, eskimiyor. Nesilden nesile farklı genlerle taşıyoruz bugüne ve geleceğe ruh çöpümüzü; bu izleklerim şiirlerime yansıyabilir.

Şiirlerinize uzun zaman çalıştıktan sonra nasıl bir hisle son noktayı koydunuz. Yeni şeyler keşfettiniz mi, şiirlerinizin duygu ve düşünce dünyanıza ne gibi katkıları oldu?

Bazen bakıyorum bir şiirim başka bir şiirimle kardeş, onları birleştirip daha öz anlatım ortaya çıkardığım kısa ve acısız şiirler yazdığım da oluyor. Şiirlerime son noktayı koyduğumda, genellikle bir boşluk ve huzur hissi yaşarım ama geçicidir, şiir bitmez duygusu da peşimi bırakmaz. Bu süreç, kendimle olan içsel bir diyaloğun son bulması gibidir bazen. Şiir yazmak ve okumak, duygusal ve düşünsel dünyamı derinleştirmiş, kendimi ve dünyayı daha iyi anlamama yardımcı olmuştur hep.

Odaklandığınız izleklerden hareketle özellikle şiir türünü seçmenizin nedeni nedir?

Şiir, duyguların ve düşüncelerin yoğun ve özlü bir şekilde ifade edilmesine olanak tanıdı bana. Bu yoğunluk, izleklerimin derinliğini ve karmaşıklığını en iyi yansıtan araçtır gibime geliyor. Şiir, kelimelerle yapılan bir resim gibi değil mi; her bir mısra, bir fırça darbesiyle hayat bulmaz mı şiir de.

Şiirlerinizin hemen hemen hepsinde birinci tekil kişi, ben, kahraman anlatıcı kullanıyorsunuz. Bu durumun nedenleri hakkında neler söylemek istersiniz?

Birinci tekil kişi, okurla doğrudan bir bağ kurmamı sağlıyor. Bu anlatım tarzı, duyguların ve deneyimlerin daha samimi ve kişisel bir şekilde ifade edilmesine olanak tanıyor. “Ben” kullanımı, okurun da kendi içsel dünyasına bir pencere açabilir umuduyla yazıyorum.

Şiir türünde başucu şairleriniz ve kitaplar hangileri?

Başucu şairlerim arasında Paul Celan, Erich From ve Orhan Veli bulunuyor. Ahmet Arif, Cemal Süreya ve Nilgün Marmara beni derinden etkileyen şiirler yazmış.

Dergiler, kitaplar, dijital mecralar, sosyal medya… Yayıncılık ve okur kitlesinin geldiği son noktayı da göz önünde bulundurarak şiir türünün geleceği hakkında ne gibi öngörüleriniz var?

Dijital mecralar ve sosyal medya, şiirin daha geniş kitlelere ulaşmasını sağladı bir açıdan. Şiir, değişen dünyada daima var olacak bir sanat formu. Ancak, dijitalleşmenin getirdiği hızlı tüketim kültürü, şiirin derinliğini ve anlamını zayıflatabilir. Bu nedenle edebiyat severlerin, okurların ve yazarların, şiirin özünü koruma çabası içinde olmasını önemsiyorum.

Dünya ve Türkiye özelinde iklim krizi, salgın, savaşlar, göçler, ırkçılık ve her geçen gün daha da artan temel eşitsizlikler üzerinden düşündüğümüzde bu zorlu zamanları sanat aracılığıyla daha az hasarla atlatabilmemiz mümkün mü sizce?

Sanat, insanlığın en güçlü sığınaklarından biri. İklim krizi, salgınlar, savaşlar ve eşitsizlikler gibi büyük sorunlarla başa çıkarken, sanatın birleştirici ve iyileştirici gücüne sığınmak mümkün. Sanat hem bireysel hem de toplumsal anlamda, bu zorlu süreçlerin üstesinden gelmek için bir umut ışığı sunuyor. Şiirlerim, bu acıların ve travmaların içinden doğan umut ve direnç hikayelerini de anlatmayı yeğliyor. Sanat, insanlığın yaralarını sarmada, duygusal ve zihinsel sağlığını korumada kritik bir rol oynuyor. Bu anlamda, şiirin ve genel olarak sanatın, zorlu zamanlarda bile daha dayanıklı bir toplum yaratmada önemli bir araç olduğuna inanıyorum.

edebiyathaber.net (29 Temmuz 2024)

Yorum yapın