Ramazan Olgun’un üçüncü kitabı Dünde Kalan Yarın, aşkın türlü hallerinin getirdiği sonuçlardan sadece birini anlatırken satır aralarında gizlediği erkeğin ‘sahip olma’ hırsı, bağlılık, kadınlığın keşfi, intikam gibi konularla metnin sıradanlığına başka bir rol biçerek okuru bu meseleler üzerine düşündürtmeyi ihmal etmiyor.
Yazar Ramazan Olgun, 1979 yılında Köyceğiz’de doğmuş. Yazma hevesi lisedeyken şiirle başlamış. 2018 yılında ilk kitabı Bozkırın Gelini, ikinci kitabı Papatyalar Solarken 2019 yılında çıkmış. Aradan üç yıla yakın bir süre geçtikten sonra, Birlikte Kitaplar Yayınevi’nden çıkan üçüncü kitabı Dünde Kalın Yarın’la tekrar okuyucu karşısında. Kitap, henüz gencecik bir kadın olan Leyla’nın toz pembe başlayan hayat yolculuğunda, yaptığı bir seçimle nasıl bayır aşağı yuvarlanmaya başladığını anlatıyor.
Leyla, Sivil Havacılık bölümü mezunu, güzeller güzeli bir kızdır. Okulunu bitirdikten sonra okuduğu bölümle ilgili bir iş bulmuş hatta eşyalı bir ev tutarak her gencin hayalini süsleyen düzenli hayat standardını erken yaşta tutturmuştur. Bir havayolu şirketinin yer biriminde bulduğu işine henüz bir hafta olmasına rağmen büyük heyecanla gitmektedir. Ama Leyla’nın içini kıpır kıpır eden bu motivasyonunun arkasında sadece işi değil birlikte çalıştığı Hakan’ı görme ve onunla aynı vardiyada çalışmayla ilgili hayaller vardır. Hakan, uzun boyu, esmer teni, kömür karası gözleriyle hayli etkileyici bir erkektir. Çevresi alımlı kızlarla doludur. Hakan’ın o kadar kız içerisinden Leyla’yı fark etme ihtimali imkansız gibidir. Ama Leyla dut gibi aşıktır Hakan’a. Ötesi yoktur.
Leyla’nın iş yerinde yeni başlayanlar için bir haftalık verilen eğitim sonunda tüm personel işe başlayacakları bölümlere dağıtılacaktır. Şans Leyla’nın yüzüne güler ve Hakan’la aynı bölümde çalışmaya başlar. Zaman aktıkça aralarındaki muhabbet de ilerler. Leyla Hakan için yanıp tutuşup bir yolunu bulup ona yakınlaşmak için elinden geleni yaparken Hakan da artık ona karşı boş olmadığını gösterir. Mesai haricinde, özele giren sorularla Leyla’yla bir bağ kurmak ister. Yalnız kalabildikleri nadir anlardan birinde, servis beklerken Hakan, Leyla’ya, “Leyla, ben seni çok beğeniyorum ve günden güne düşüncelerimi, yüreğimi dolduruyorsun. Aslında görüştüğüm bir kız arkadaşım vardı, yalan yok. Ama ona, kendisiyle yapamayacağımı ve seni sevdiğimi söyledim. Ayrıldık!” diyerek içindeki tüm duyguları bir çırpıda söyleyiverir. Leyla kuş gibi uçmaktadır artık. Sevgili olmuşlardır.
İş haricindeki vakitlerini arkadaşlarıyla deniz kıyısına gidip eğlenerek geçirmeye başlarlar. Birbirilerine ilk temasları da bu eğlencelerden birinde olur. Ama Leyla fazla ileri gitmek istemez. Aşklarının üçüncü ayında ise artık Leyla da her şeyiyle Hakan’ın olmak ister. Bu büyük aşkın fiziksel eksiği de tamamlanır. Bir bütündürler artık. Ancak o muhteşem gecenin sabahında Leyla, mutluluktan ayakları yerden kesilmişçesine bir halde kahvaltı hazırlayıp Hakan’ı uyandırmaya gittiğinde işler biraz değişmiştir. Hakan, Leyla’nın tüm tatlı sözcülerine, öpüp okşamalarına ters cevaplar verir. Aralarına bir soğukluk girmiştir. Her ne kadar Hakan haftanın birkaç günü Leyla’da kalsa da sözcükler bitmiş, duygular yön değiştirmiştir. Asıl olay ise ikilinin yine bir gün arkadaşlarıyla deniz kıyısına gittiklerinde ‘patlar’. Gerçekten patlar. Zira içkiyi fazla kaçıran Hakan yok yere Leyla’ya bir tokat atar. Leyla uzun süre kendine gelemez ancak Hakan’ın kendisine bir çiçek gönderip özür dilemesiyle yelkenleri suya indirir. Birlikteliklerinin üzerinden de epey vakit geçmiştir. Çiftimiz nihayet evlenir. Ancak ikisinin arasında resmiyet kazanan aşkları bir sonun başlangıcı olacaktır.
Günler geçtikçe Hakan’ın ‘gerçek’ yüzü ortaya çıkar. Leyla’ya karşı aşırı soğuk davranmaya başlar. Her gece eve zil zurna sarhoş gelmeye başlar. İkisi neredeyse birbirini göremez olmuştur. Leyla kendini karanlık gecelerde gözyaşlarına bırakırken Hakan onun varlığından habersiz yaşamaya devam eder. Bir de üstüne üstlük Hakan Leyla’yı aldatmıştır. Leyla’nın içinde Hakan’a karşı duyduğu sevgi tamamen nefrete dönüşür ve bu nefret de intikam hırsını ortaya çıkarır. Leyla da Hakan’ı onun kendisini vurduğu silahla vuracaktır…
Konuyu fazla deşip açık etmeden kitabı toparlayalım: Dünde Kalan Yarın bir aşk romanı gibi başlıyor ve ilerliyor. Yazar Ramazan Olgun, yaşanmış bir hikayeden yola çıkarak yazdığı kitabında gerçeklere olabildiğince bağlı kaldığını belirtiyor. “Mutlu son mu?” sorusu elbette kitabın sonunda saklı. Aşk romanı dediğimizde mutlaka “çiçeğim, böceğim, bir tanem” olayı girmiyor devreye. Zira insana bin bir türlü halini gösterip bin bir türlü farklı duygu yaşatan aşkın değişkenliği de bu hallere göre sonuçlanıyor. Dünde Kalan Yarın da böyle bir sona sahip. Ancak kitabın ‘aşk’ konusunu bir kenara bırakıp bize düşündürdüğü başka soruları da var. Erkeğin ‘sahip olma’ arzusu, kadınlığın keşfi, ‘aşk’ın başlı başına ters köşe yapabilme özelliği, bağlılık, Dünde Kalan Yarın’ın satırları içinde saklanan gizli öznelerden bazıları. Kitap aslında sıradan, her an karşımıza çıkabilecek bir konuyu işliyor. Yani yeni bir şey anlatmıyor ki ayrıca anlatmasına zaten gerek de yok. Ama bahsettiğim satır aralarındaki kadın ve erkeğe ait hisler bence kitabın asıl fonunu oluşturuyor. Son olarak yazar Ramazan Olgun’un kitap boyunca vazgeçmediği ‘benzetme’ ısrarı bir yerden sonra sıkıcı gelmeye başlıyor. Bunu yerli yerinde, sade ve daha verimli kullansaymış, kitabın konusuyla paralel gidecek bir anlatım olacakmış. “Tercih meselesi” deyip gerisini okura bırakalım.
edebiyathaber.net (23 Aralık 2021)