Günümüz koşullarında üniversitelerin edebiyat bölümlerinde okumanın anlamı nedir? Kariyer olarak umutsuz vaka gibi görünüyor, amaç aramak boşuna. Ancak hayal ve sorgulama yeteneği kazanmak isteyenler için dil üzerinden deney ve keşfe açık boyutuyla bambaşka sulara yelken açılabilir. Temsil ettiği dünyada aydınlık ve karanlık arasındaki sınırlar geçişkendir. Edebiyat dünyayı yeni ve farklı bir gözle görmemizi sağlar. Okumak, gündüz gözüyle rüya görmektir bir bakıma.
Edebi eserler ideolojik yapılarıyla aynı zamanda kültürel, politik, ekonomik ve toplumsal bağlam hakkında düşünmeye çağırırlar. Ayrıca politik metinler şiir ve hikâyelerle iç içedir. “Avrupa’da bir hayalet kol geziyor,” cümlesi şiirseldir. Ölen yazı ve yazarlar geri döner her okumada. Yaşam ve ölüm vazgeçilmez temalardır. Sözcükler bağlar, kandırır, ayartır, ikna eder. Metinlerde söylenmeyen, konuşulmayan, gizlenen şeyler dikkatimizi çeker. Söylenenle aralarındaki sınırda geziniriz. Okurken haz duyarız. Bunu sağlayan şey gerçeklik etkisidir. Bazen gereksizmiş gibi gelse de bunu sağlayan şey çoğunlukla kişi ve mekan betimlemeleridir. Edebi metinlerde sıradan, gündelik, tuhaf ve tekinsiz gerçeklik yeniden üretilir. Okuyucular “son” , yazarlar kontrol edebilecekleri bir dünya duygusu ister belki de.
İngiliz Dili ve Edebiyatı profesörleri Andrew Bennett ve Nicholas Royle tarafından yazılan, Mukadder Erkan tarafından Türkçeye başarıyla çevrilen “Şu Edebiyat Denen Şey” Notos Kitap’ın eleştiri-deneme serisinden yayımlandı. Alt başlık olarak belirtilen üç ana etkinlik; okumak, düşünmek ve yazmak metnin gövdesini oluşturuyor. Öncelikle üniversitede edebiyat okumayı düşünenler ve okuyanların hedeflendiği belirtilmiş ancak kendine özgü nitelikli okumalar yapan, edebiyat üzerine düşünen ve belli başlı edebi türler hakkında eleştirel deneme yazan okuyucular için tekrar tekrar okuyabilecekleri bir kitap var elimizde.
“Şu Edebiyat Denen Şey”in birinci bölümü şiir okuma, roman okuma, öykü okuma ve oyun okuma üzerine kısa ve özlü açıklamalarla açılıyor. Her bölümün merkezini örnek metinler oluşturuyor. Şiirde W.H. Auden’ın Güzel Sanatlar Müzesi; romanda J. Austen’ın İkna; öyküde D.F. Wallace’ın Bir Tür Armağan/ Burada-Şimdi Olarak İntihar ve F. O’Connor’ın İyi İnsan Olmak Zor ve oyunda Shakespeare’in Romeo ve Juliet metinleri tartışılıyor. Farklı bakış açıları üzerinden öznellik ve nesnellik dengesini iyi gözeten yorumlar yapılıyor. Her bölümün sonunda ise şiir, roman, öykü ve oyun metinlerini nasıl daha iyi okuyabileceğimiz, inceleyebileceğimiz, üzerlerine düşünebileceğimiz ve bir yandan yazmaya çalışırken öte yandan da üslubumuzu nasıl oluşturabileceğimiz konusunda öneriler sunuluyor. Kitabın ikinci bölümü edebiyat hakkında düşünmeye, son bölümü ise deneme, yaratıcı yazı ve kurmaca yazmaya odaklanıyor.
Yaratıcı okuma etkin bir eylemdir. Okumak yazmayı gerektirir. Metni birçok kez okuyabiliriz. Metnin ne yapmaya çalıştığını düşünerek verdiğimiz bir cevaptır bu. Kendimize özgü biçimde tuttuğumuz notlar sayesinde yazımızı üretiriz. Çarpıcı cümleler ve metaforlar, metnin gündelik dilde gerçekleştirdiği dönüşüm, olay örgüsü, anlatıcı konumu ve zamansal perspektifteki değişimler ön plana çıkabilir. Belki de bütün bunları metnin ötesindeki şeylerle ilişkilendiren yeni düşünme biçimleri geliştirilebilir. Başka yazarların metinleri ve sanatın herhangi bir dalındaki yapıtlarla karşılaştırmalar yapılabileceği gibi okuduğumuz metinden hareketle dış dünyadaki etik meselelere de yönelebiliriz.(adalet, çevre, şiddet…)
Serkan Parlak – edebiyathaber.net (9 Ağustos 2018)