Bir önceki yazımda okula yeni başlayan çocukların sevincine ortak olmaya çalışmış ve onların daha çabuk, daha istekli okumaları adına kitaplar önermiştim. O günden bugüne iki haftalık bir zaman geçti ve bu zaman içerisinde, o minikler eğitimleri için büyük bir adım attılar bile. Artık birçoğu harfleri tanıyarak o sıralara oturuyorlar zaten. Hatta bir kısmı az buçuk okuyabiliyor da. Bununla birlikte hiçbir çalışma göstermeden o sıralara oturmuş olanlar da bu sürede epey yol almışlardır. İstiyorum ki onlar yaşamlarında bu büyük adımları atarken onlara yönelik seçenekleri çoğaltalım. Heveslerini artıralım. Bugün de onlara yönelik kitaplardan söz edelim.
Önümde beş kitaplık bir dizi var. Çiğdem Sezer’in yazdığı, Zülal Öztürk’ün resimlediği, Bilgi Çocuk’un da çocuklarla buluşturmak istediği “Bayan Şeftali ve Alya” dizisi. Pırıl pırıl, rengârenk kitaplar…
Alya, çağdaş, kentli bir ailenin kızı. Yaşıtları gibi kurstan kursa koşuşturuyor. Ama yine de çok mutlu olduğu söylenemez. Yaz tatilinin bir kısmını büyükbabasıyla birlikte köyde geçirmek istediğini söylediğinde “Dans kursun var, yüzme kursun var” denilerek reddedilse de büyükbabası duruma el koyuyor ve Alya’nın anne-babasını ikna ederek onu köye götürüyor. Böyle başlıyor Alya’nın köy serüveni ve sonrasında Bayan Şeftali ile tanışması…
Kentteki yaşam biz yetişkinleri olduğu kadar çocukları da hırpalıyor aslında. Doğal beslenmeye yabancı, topraktan, doğadan uzak olmaları fiziksel gelişimlerini de etkiliyor. Evlerimizin içinde sunduğumuz olanakları yaşamın kendisi sanıyorlar. Dünyanın önlerindeki ekranın içinde olduğunu düşünüyorlar. Alya onlara göre bir nebze şanslı. Çünkü köyde, yanında kalabileceği bir büyükbabası var. Bu zamanda çocukları internetten koparıp köye göndermek de kolay değil ama neyse ki Alya kendi istedi bunu.
Beş kitaplık dizinin ilk kitabı “Bayan Şeftali ve Alya Tanışıyorlar.” Şeftali diye isim mi olur, diye soran çocuk olursa nedeni kitapta yazıyor. Oradan öğrenecekler. Esas serüven sonrasında başlıyor. İkinci kitap daha da renkleniyor ve “Bayan Şeftali ve Alya Gökkuşağı Yapıyorlar.” Ormana kozalak toplamaya gidiyorlar bu kitapta Alya, büyükbabası, Bayan Şeftali ve torunları. Bir tümce dikkatimi çekti bu kitapta. Aslında yazının başında bütün bu anlatmak istediklerimin de en kısa özetiydi belki de. “… Bazen çamların arasında böğürtlen görüyorlardı. O zaman kozalak çuvallarını bırakıp böğürtlen toplayıp yiyorlardı. Alya, daha önce hiç dalından koparıp böğürtlen yememişti.” Durup düşününce çok tuhaf buluyorum bu durumu. İçimi de acıtmıyor değil hani. Dalından böğürtlen yiyebilen biri olarak kendi çocuklarıma da sunamıyorum bu olanağı. Çocuklar dalından mandalina koparıp yiyemiyorlar, o mandalina çiçeğinin kokusunu bir kez olsun içlerine çekemiyorlar, erik ağaçlarına (düşme pahasına) tırmanıp erik toplayamıyorlar. Böğürtleni koparmayı geçtim ne olduğunu bile bilmiyorlar belki de. Hele dutun altına bir örtü serip silkelemek… Yaşam diye neyi dayatıyorlar bize. Ve o dayatmaların sonucunda biz de neler sunuyoruz çocuklarımıza. Ne şanslı çocuklarmışız biz, diyerek devam edelim diziye. Üçüncü kitap “Bayan Şeftali ve Alya Kayıp Yumurtayı Arıyorlar.” Bu kitapta herkeste bir üzüntü. Çünkü Kırmızı Prenses’in yumurtası kümeste yok. Acaba kim sakladı? Bu sevimli tavuğu kim üzdü? Çiğdem Sezer şiirlerle, şarkılarla süsleyerek anlatıyor hikâyeyi. Yeri gelmişken onu da belirteyim. Sezer şair kimliği de olan bir isim. Bunun avantajını kullanmış ve diziyi zaman zaman şiirselleştirmiş. Bir diğer kitapsa “Bayan Şeftali ve Alya Uçurtma Uçuruyorlar.” Dizinin her bir kitabı çocuklar için neşe olacaksa da kitapların adları içimi burkuyor benim. Çocukların ne denli şanssız olduklarını düşünmekten alamıyorum kendimi. Haksız da değilim aslında. Soralım şimdi çocuklara, kaçı kendi uçurtmasını kendisi yapabilir.
Bayan Şeftali’nin dere şarkısını buraya alayım da biraz neşelenelim bari: “Çağıl çağıl akan dere/ Uzaklara selam söyle/ Rüzgarla arkadaşsın/ Ağaçlardır sırdaşın/ Dağlardan geliyorsun/ Denize gidiyorsun/ Doğanın şarkısını/ Ne güzel söylüyorsun.
Ve dizinin son kitabı “Bayan Şeftali ve Alya Değirmende.” Masalarımızdaki ekmeğin öyküsünü okuyor çocuklar bu kitapta. Bir buğday tanesinin toprakta filizlenip ekmeğe dönüşümünün öyküsü. Böylelikle beş kitaplık dizide doğaya ve doğal yaşama dair ne varsa okuyacaklar, görecekler çocuklar.
Çiğdem Sezer çok iyi yapmış bu diziyi yazmakla. Dört duvar arasında kafaları yerde gözleri ekrandaki çocuklarda bir farkındalık yaratabilir, bir merak uyandırabilir. Kafaları yukarı kalkar, gözler gökyüzünde kuşları arayabilir, kim bilir!
Okuma serüvenine başlayan, yaşamlarındaki o engeli aşmak için o büyük adımı atmaya hazırlanan çocuklar için her anlamda doyurucu kitaplar bunlar.
Bu kitle için olan kitaplara devam edeceğim…
Mehmet Özçataloğlu – edebiyathaber.net (1 Ekim 2018)