Bazen bir film izlersiniz ve sizi çok etkileyen ya da dikkatinizi çeken bir sahnenin nasıl yapıldığını merak etmeye başlarsınız. Bazı filmlerin kendisinden çok arka planı ve nasıl çekildiği, filmin kendisinden daha ilginç olur ve daha fazla merak uyandırır. Bu durum kitaplar için de geçerlidir. Bir kitabın öyküsünden çok, yazarı, yazılma koşulları, neden yazıldığı ve yazarın bu kitabı nereden etkilenerek yazdığını merak edersiniz. Ayrıca kitabın konusu, yazarın yaşam öyküsünün ışığında daha çok anlam kazanır, okurun ilgisini çeker ve daha çok zevk verir. İşte Hasan Saraç’ın yeni kitabı da bu saydıklarımızı anlatan bir kitap.
Yazar Hasan Saraç’ın “Yazdıklarıyla Yaşayanlar” (Hikâyelerin Hikâyesi) başlıklı yeni kitabı, okura 25 yazarın yaşamı, eserleri ve nasıl yazdıkları ile ilgili hikâyeler sunuyor. Yani sevdiğiniz yazarın yaşam öyküsü, eserleri, hangi koşullarda yazdığı ve hayatından dikkat çeken anları anlatıyor.
Ben kitabı okurken sadece yazarların yaşam öykülerine odaklanmadım, kitabı aynı zamanda onlarca kitap önerisi yapması açısın da değerli buldum. Saraç, en başta okuduğu, beğendiği, belki de tavsiye ettiği yazarların yaşam öykülerine odaklanıyor. Ancak bunu yaparken bir yandan bu yazarların eserlerine, yazma üsluplarına değiniyor, bazı kitapları ile ilgili bilgi veriyor. Bu da bana uzun bir okuma listesi ve onlarca kitap önerisi sunmuş oluyor.
Kitapta dünyaca ünlü birçok yazar ile birlikte Türk yazarlar da var. Kitabın içeriğine göz attığımda 25 yazardan 9’unun şimdiye kadar hiçbir kitabını okumadığını fark ettim. Bu aslında benim için bir eksiklikken, aynı zamanda bana ilerisi için uzun bir okuma listesi de sunuyor.
Mesela Hasan Saraç, George Orwell’den bahsederken onun dünyaca ünlü distopyası 1984’ü anlatmakla yetinmiyor. Benim de okuduğum Aldous Huxley’in “Cesur Yeni Dünya”, Ray Bradbury’nin “Fahrenheit 451” romanlarını da hatırlatıyor. Ayrıca okuyacaklarım arasında olan, distopyanın öncüleri arasında yer alan Yevgeniy Zamyatin’in “Biz” ve ilk defa bu kitapta ismini duyduğum Dave Eggers’in “Çember” isimli distopyasından da bahsederek bu türü severler için okuma önerisi sunuyor.
Aslında kitabı heyecanla ilk elime aldığımda şöyle düşünmüştüm. Kitapta, çoğunun en azından bir eserini okuduğum, bazılarını ise ilk defa tanıyacağım 25 yazar var ve her gün bir yazar ile ilgili bölümü okuyacağım. Ancak yaptığım bu plan kitabı ilk elime aldığımdan birkaç saat içinde suya düştü. Çünkü kitabın üçte biri bir oturuşta bitmişti.
Kitapta en çok beğendiğim kısım Stephen King ile ilgili sayfalar oldu. Aslında hiç Stephen King okumadım. Belki bundan dolayı King ile ilgili kısım hem çok dikkatimi çekti hem de yaşam öyküsü, nasıl yazdığı ve yazarlık serüveni beni çok etkiledi. En kısa sürede de King’in Kara Kule serisinden başlamayı düşünüyorum.
Öte yandan bu kitaptaki yazarlar arasına iyi ki de alınmış dediğim isim ise Umberto Eco oldu. Eco’nun öncelikle akademisyen yönünü takdir etmekle birlikte romanlarını da herkese tavsiye ederim. Birkaç yıl önce aramızdan ayrılan yazarın yaşam öyküsü ve eserlerine Hasan Saraç’ın bu kitapta yer vermesine ayrıca sevindim. Ayrıca Eco’nun son romanı Sıfır Sayı’dan hem Saraç’ın bu kitaba hem de benim kitapla ilgili inceleme yazıma aynı alıntıyı aldığımızı görmek güzel bir rastlantı.
“İyi de gazeteler XXIII. Ioannes’in iyi yürekli Papa olduğunu yazdı ve insanlar da bu görüşü benimsedi.”
“Doğru. Gazeteler insanlara nasıl düşünmeleri gerektiğini öğretir ” diyerek araya giren Simei idi.
“Peki ama gazeteler halkın eğilimini mi izler yoksa bu eğilimi onlar mı yaratır?”
“Her ikisi de Bayan Fresia. İnsanlar başlangıçta nasıl eğilimlere sahip olduklarını bilmezler, biz bunu onlara söyleriz ve onlar zaten böyle bir eğilime sahip olduklarını fark ederler. Biz fazlasıyla felsefe yaparız ve profesyonelce çalışırız.” (Umberto Eco, Sıfır Sayı, s. 84)
Bu arada kitapta yer verilen yazarlardan biri de Franz Kafka’dır. Zaten edebiyatla ilgili böyle bir kitap yazıp da Kafka’ya değinmemek olmazdı. Kafka yazdıklarıyla her zaman çok konuşulan yazarlardan biri olmaya devam edecektir. Zaten Kafka’nın arkadaşı Max Brod’dan, ölümünden sonra eserlerini yakmasını istemesi de en çok konuşulan edebiyat olaylarındandır.
Saraç ise bu kısa ve öz paragrafta Kafka’nın yaşamının özetini şöyle yapmış: “Bürokrasi karşıtı ve anti-militarist görüşleriyle tanınan Kafka, birkaç kez işini, sevgilisini, yaşadığı kendi değiştirir. Ve henüz kırk birinci doğum gününü bile kutlayamadan, dünyasını da değiştirecektir.” (s. 26)
Bu arada yazıyı tamamlamadan önce bir uyarı da yapayım. Eğer bu kitabı okursanız, kesinlikle bütün bu ünlü yazarların yazma alışkanlıkları ve yaşamlarından etkileneceksiniz. Bunun sonucu da içinizde şiddetli bir yazma isteği uyanacaktır. Ben de bir şeyler yazmaya başlasam mı diyeceksiniz kendi kendinize. Bu, belki de kitabın yazarının bilen tahmin edemediği bir yan etkisidir diyebiliriz.
Son olarak, Hasan Saraç kitapta yazarlardan birçok alıntıya yer vermiş. Ancak benim en çok beğendiğim ve halen kafamın için yankılanan alıntı ise Jean-Paul Sartre’nin bir sözüdür: “Hayat üç bölümdür: Dünyayı değiştireceğini sandığın, değiştiremeyeceğini anladığın ve dünyanın seni değiştireceğine emin olduğun.”
Dr. Javanshir Gadimov – edebiyathaber.net (29 Mayıs 2018)