Söyleşi: Günnur Aksakal
Yeni romanınız Hikâyenin Kalbi’nde yer alan Bahar ve Yeter karakterleri, öğretmenlik mesleğine yönelik bir eleştiri mi? Bu karakterler üzerinden eğitim sistemine dair neyi vurgulamak istediniz?
Öğretmenlik ya da eğitim sisteminden çok onların da içinde olduğu okuma kültürümüzün çarpıklıkları üzerine bir hikâye diyebiliriz Hikâyenin Kalbi için. Bu karakterler bu kültürün ürünleri. 2020’lerin Türkiye’sinde çocukların ve tabii toplumun büyük bölümünün kitapla arasına mesafe koymuş olmasının kabahatini öğretmenlere yüklemek haksızlık olur. “Kitabın ve okumanın” değersizleştirildiği bir kültürel iklimde öğretmenin elinden de çok şey gelemiyor ne yazık ki. Ayrıca bu kültürsüzlük ortamının bir kurbanına dönüşüyor öğretmen, o da kitabı kıymetli görmeyenlerin arasına katılıveriyor. Eğitim sistemine dair altını özellikle çizmek istediğim bir mesele yok ama Hikâyenin Kalbi’nin, okuma kültürümüze dair sorular sorduğunu söyleyebilirim.
Bahar Öğretmen karakterini oluştururken hangi özelliklere dikkat ettiniz? Onu, çocuklara ilham veren bir figür haline getiren en önemli yönü sizce nedir?
Okullarla yakın temasta olan biri olarak hatırı sayılır sayıda Bahar Öğretmen’le tanıştığımı sevinerek belirteyim. Akıntıya karşı kürek çekme iradesini yıllardır gösteren bu öğretmenler anılmayı, desteklenmeyi, hikâye kahramanı olmayı sonuna kadar hak ediyor. Zaten bu kitap da onlara, çılgın öğretmenlere, ithaf edildi.
Doğru kitabı doğru çocukla doğru zamanda buluşturmak bir zanaattır. Ve bu zanaatın adı öğretmenliktir bence. Bahar Öğretmen ve benzerleri, sayıları azımsanmayacak kadar çok olmakla birlikte yeterli sayılmaz, bu zanaatın erbaplarıdır diyebilirim. Onlar çocuklara kitap okuma aşkı aşılamanın bir öğretmenin en büyük görevi olduğunu bilen eğitimcilerdir.
Kitapta Bahar Öğretmen’in uyguladığı yenilikçi eğitim yöntemlerini gerçek hayatınızda da denediniz mi? Kendi öğretmenlik deneyimlerinizden yola çıkarak mı bu karakteri oluşturdunuz?
Bir bölümünü evet denedim tabii. Ya da öğretmen arkadaşlarımda gözlemlediğim konular. Bir bölümü ise artık geride bırakılması gereken yöntemlerin yerine neler önerebilirim diye düşündüğümde aklıma gelenler. Öğretmenlik, çocuk edebiyatı, çocuk dünyası adına önemli birikimler yapılabilecek bir meslek. Gözünüz kulağınız açık olursa çocuklar sizi güncel talepleri, ihtiyaçları ve yenilenme konusunda yönlendiriyor zaten. Öğretmenler, yaratıcılığı hayli yüksek, ancak bir o kadar da kolaya kaçma hevesli insanlar. Belki mesleğin ilk yıllarında yaratıcılık öne çıkıyor da on yıllar geçtikçe işi otomatik pilota bağlama eğilimi artıyordur. Öyle ya da böyle, öğretmenlerin kitapla ilişkisi sıkı ve güncel olmadıkça çocuklara verebilecekleri de sınırlanıyor.
Romanda, “Hikâyenin kalbinde olanı bulmak” fikrini vurguluyorsunuz. Bu kavram sizin için ne anlama geliyor ve bu fikri çocuklara nasıl iletmek istediniz?
Hikâyenin kalbinde hep lafı uzatmadan söylenmesi gereken şey vardır. Bir öz, damıtılmış bir fikir, moda deyimle tema. Hayatımız en büyük ve biricik hikâyemiz. Onun kalbinde değişim var örneğin: Aşk, neşe ve heyecan var…
Hikâyenin kalbinde olanı bulmak geçmişle gelecek arasında bölünmeden, yaşadığın âna odaklanabilmek demek. Çocuklar bu konuda çok yetenekli. Onları hikâyede doğal halleriyle yansıtmak yeterli oluyor.
Çocukluğunu Yaşayamamış Yetişkinler Derneği. Romanın şüphesiz en çarpıcı unsurlarından biri. Peki, sizin de katılmak isteyeceğiniz böyle bir dernek gerçekten olsaydı üye olur muydunuz?
Çocukluğunu yaşayamamış yetişkinlerle dolu ülkemiz. Bu coğrafyada çocukluğunuzu doya doya yaşamanıza izin verilmiyor pek. Öyle olunca da sorunlu yetişkinler, büyüyemeyen yetişkinler, yaşamı çocuklara zehir eden yetişkinler çoğunluk oluyor. Bizim bunu değiştirmemiz, çocukların çocukluklarını özgürce yaşayabilecekleri, böyle derneklere ihtiyaç duyulmayan bir ülke yaratmamız gerekiyor.
Romanın bir yerinde İlginç, okulda sessizce kitap okurken “Bir kitap kurdu olduğumu göreceklerine inanmazdım,” diyor. Hem bir eğitimci hem de bir yazar olarak okurlarınızın sizi nasıl bir rolde hayal ettiğini görmek isterdiniz?
Her birimiz en temelde bir okuruz. Bir gün yaptığımız bütün işleri, yazmayı, öğretmenlik yapmayı, yayıncılığı filan da bırakabiliriz ama okur olmayı sürdüreceğiz. Kendimi en çok bir şeyler okurken huzurlu hissediyorum. Evet bu rol tam bana göre: her an her yerde okuyan biri… meraklı bir okur!
edebiyathaber.net (5 Kasım 2024)