Ömer Koray: “Denizin tılsımı öyle güçlü ki, ondan uzak bir yaşamı aklımın ucundan geçiremiyorum”

Mayıs 15, 2024

Ömer Koray: “Denizin tılsımı öyle güçlü ki, ondan uzak bir yaşamı aklımın ucundan geçiremiyorum”

Söyleşi: Nilgün Çelik

Ömer Koray ile Eksik Parça Yayınlarından çıkan Tuz Kokulu Öyküler öykü kitabı hakkında konuştum.

Kitabınızın yolu açık, okurunuzun bol olmasını diliyorum.  Tuz Kokulu Öyküler , yaşamını denizcilikle kazanan emekçilere adanmış, deniz öyküleri içeren bir eser. Kitabınızın oluşum sürecini merak ediyorum, yazma isteği nasıl ve neden gelişti? Ne kadar sürede oluştu kitabınız?

İyi dilekleriniz için çok teşekkürler. Bu öykülerin sınırlı bir kısmı daha önce örneğin Naviga, Yelken Dünyası gibi sektörel dergilerde yayınlanmıştı. Yazma isteği gerilere belki de babam Yaman Koray ve babaannem Mebrure Alevok’ a kadar dayanıyor. Ailede edebiyat hep yaşamın bir parçasıydı zaten. Yıllarca denizle didiştikten sonra denize ve doğaya uzak kalmış insanlara veya tersine tutku duyan denizcilere dilim döndüğünce aktarımda bulunmak istedim. Bu öyküler benim açımdan biraz da ömür boyu denizin cefasını çeken meslektaşlarımı takdir boyutu taşıyor.

Öykü yazma ile ilgili herhangi bir eğitim aldınız mı?

Hayır, almadım.

Kitabınızın ilk öyküsü Hüdaverdi, okuru huzursuz etmeyen ama yoğun, duygusal bir öykü.  Duygunun öne geçmeden öyküleştirilmesi başarıdır benim için.  Öykünün arka planda bir hikayesi var mı? Ne kadarı gerçek?

Öyküdeki ana karakter Ethem Dayı profiline yakın bir emektar balıkçıyı tanırdım. Tekneden düşüp kurtarılan köpek olayı da bana anlatılmıştı. Bunlardan hareketle öyküyü oluşturdum diyebilirim. Ağırlıklı kısmı kurmaca…

Fırtına adlı öykünüz denileri bilmeyen bizler için aksiyon dolu bir öykü. Öykü kahramanlarınızdan biri birçok kişinin sormak istediği soruyu diğer kahramanınıza soruyor: “Reis bu kadar eziyet çekiyorsun, ölümden dönüyorsun da niye yine gidiyorsun?” (s,29) Denizciler bu denli zorlu deniz yolculuğundan neden vazgeçemez?

Nilgün Hanım, çocukluğumdan beri denizin kucağında yoğruldum ve tüm yaşamımı denize bağlayıp, yaşamımı sadece denizden kazandım. Kanlı personel kavgalarından, yük kaydırmaya, karaya oturmaktan, denize adam düşmesine değin yaşamadığım şey kalmadı.  Denize lanet ettiğim onlarca olay yaşadım. Ama denizin tılsımı öyle güçlü ki, ondan uzak bir yaşamı aklımın ucundan geçiremiyorum. Sorunuzun bir yanıtı yok. Akıl sır ermez bir tutku bu ve mantıklı bir açıklaması yok. Bu nedenle sorunuzu çaresiz bir şekilde yanıtsız bırakmak durumundayım…

Güle Güle Kızım Rosinante, denizcilerin denizle olan bağı kadar, tekne üreticilerinin de yaptıkları işe bağını konu eden bir öykü. Kızını gelin eden baba duygusallığında. Siz gerçek hayatta aynı zamanda bu işin üretiminde de bulundunuz. Bu süreçten bahsetmenizi istiyorum. Nasıl bir bağ kuruluyor, üretilen tekneden ayrılmak gerçekten zor mu?  Bir ressam beyaz bir tualle veya bir heykeltraş bir blok mermerle yaratma yolculuğuna nereden başlıyorsa, tekne yapımcısı da işte o noktadan başlıyor. Boş bir alanda yerlere bazı çizgiler çiziliyor ve onların üzerinde yavaş yavaş tekne doğmaya başlıyor. Bu seri üretim olmayan özel sipariş tekneler için geçerli bir ifade. Sonuçta kullandığınız yöntem ve malzeme ne olursa olsun olayda yoktan var etme, yaratma öyküsü var. İşine saygısı ve sevgisi olan bir kişinin yarattığı şeye tutku duymaması bu anlamda zor bence. Sözünü ettiğiniz öyküdeki Halim Usta beraber çalıştığımız gerçek bir kişi ve kitap basıldığında paylaştığım ilk okuyuculardan biri. Çok mutlu olduğu ve duygulandığını söyleyebilirim.

Eserinizde çok sık denizci dili kullanmışsınız. Bunlar okurun kısmen bilmediği terimler. “.. dev ırgat, başaltı, kaloma etmek, fundaya hazırlamak, kıçüstü, neta edilmek gibi. Burada okur içi biraz risk aldığınızı düşünüyorum, katılır mısınız?

Çok haklısınız, bu benim de aklımı kurcalayan bir konu. Bu nedenle de teknik terimleri açıklayan bir sözlük hazırlayıp, iletmiştim. Ancak herhalde okuma ritmini bölmemek adına bu sözlük kitaba bir şekilde eklenmedi. Bu konuyu yayınevi ile tekrar değerlendirmek gerekir sanki…Öte yandan biz de bu dili kullanıyoruz ve “şimendifer” e, “şimendifer” diyoruz…😊 Okuyucunun de belki bu anlamda bir çaba sarfetmesi gerekir denize tutku duyuyorsa.

Veda Mektubu, çok önemli bir konuya dikkat çekiyorsunuz. Doğanın saf halinden insanın vahşiliği ile nasıl değiştiğini çok naif bir dille anlatmışsınız. Doğanın /denizlerin katledilişi ve şimdilik sessizce bekliyor olmaları, sonrasında başımıza neler gelebileceğinin hatırlatması gibi bu öykü. Sizce bu denli önemli bir konuya dikkat çekmek için yazarların eserleriyle katkıda bulunması dışında neler yapılmalı? Bu yeterli mi sizce?

Ne yazık ki artık bu konuda yorum yapmak istemiyorum. Benim için sözün bittiği yeri çoktan geçtik. İnsan hırsının ve açgözlülüğünün önüne nasıl geçilebilir, kestiremiyorum doğrusu. Öykünün içeriği Türkiye’ yi işaret ediyor ama inanın ben öykünün aktardığı yağmayı dünyanın birçok farklı yerinde gördüm. Sonuçta gittikçe köşeye sıkışıyoruz ve bu işin sonu insanlık için “Tamam mı, devam mı?” noktasına gelmek üzere korkarım…Sonraki kuşaklara böyle bir dünya bırakmakta olduğumuz için kendimi de sorumlu hissediyorum ama “Ne yapılabilir insanı düzeltmek için?” noktasında yetkin olmadığım ortada.

Gemide vefat eden bir yolcuyu konu eden öykünüz, Yolcu ile Stejer ilginç akıcı bir öykü. Uzun deniz yolculuklarında ölüm de yaşama dair muhakkak. Bu gibi durumlarda gemide ne yapılır? Öykünüzde bahsettiğiniz o kokuyu okur olarak biz hissetmişken, bir cenaze ile yaşamak nasıl bir duygudur?

O öyküdeki stajyerlerden biri de bendim. Yaşandı o olay tümüyle. Çok acı ve ağır bir olaydı yaşayanlar için. Başından sonuna… Sefere bağlı olarak en yakın limandan mevtanın tahnit edilerek ülkesine gönderilmesi gerekir. Tabi okyanusun ortasında buna şansınız olmayacaktır. Bedenin ya buzlukta korunması veya denize defnedilmesi düşünülebilir ama bunun hukuki ve vicdani sonuçlarının gerek kaybedilen kişinin ailesi gerekse bu kararı verme yetkisini taşıyan kaptan için ayrıca değerlendirilmesi gerekir.

Yazmaya devam edecek misiniz yeni çalışmalarınız var mı?  Bunlar yine denizcilik öyküleri mi olacak? Başka türde yazmayı düşünür müsünüz?

Evet, yazmaya devam ediyorum. Yine denizi ve biz denizcileri anlatan bir öykü kitabı olacaktır diye düşünüyorum. Başka bir tür yazma konusunu değerlendirmekteyim ama bunun için kendimi geliştirmem ve çok çalışmam gerektiği inancındayım. Bir yandan çok ağır bir proje yüküyle yat üretimine devam ederken bir yandan bu gelişmeyi nasıl sağlayabilirim, henüz çözemedim…

Çok teşekkür ederim cevaplarınız için.

Zaman ayırıp kitabımı okuduğunuz ve bu soruları ilettiğiniz için çok teşekkür ediyorum. Benim için yüreklendirici bir şey oldu nazik çabanız.

İyi dileklerimle,

edebiyathaber.net (15 Mayıs 2024)

Yorum yapın