Hazırlayan: Can Öktemer
En son okuduğunuz kitabın adı nedir? İzlenimlerinizi öğrenebilir miyiz?
Aynı anda ya da iç içe okumak gibi pis bir huyum var. Son zamanlarda yine böyle okuduğum üç kitaptan kısaca da olsa bahsedeyim: Yüz Kitap’tan çıkan, genç Bulgar yazar Miroslav Penkov’un “Batının Doğusu” adlı öykü kitabı, Calvino’nun “Varolmayan Şövalye”si (Ada Yayınları baskısı) ve Elio Vittorini’nin “Fil” adlı romanı (Helikopter Yayınları).
Penkov, Bulgaristan tarihinin farklı dönemlerini ustalıkla yedirmiş öykülerine. Her ne kadar kitabı İngilizce yazmış ve yıllardır Bulgaristan’dan ve Bulgarcadan uzak yaşıyor olsa da öyküleri Balkan havasına çalıyor. Hüzün ve mizah bir arada.
Vittorini ajitasyona düşmeden yoksulluğu, yaşamı, ölümü ve yaşlılığı anlatıyor. Klasiklere yaraşan bir sadelikle.
Calvino’ya gelince… Normalde önsöz/sonsöz sevmem ama romanın çevirmeni Gül Işık’ın yazdığı Önsöz ve Calvino’nun Sonsöz’üyle birlikte okunduğunda Varolmayan Şövalye yazmaya heveslenenler için atölye gibi bir kitap haline geliyor. Benden söylemesi.
Son okuduğunuz kitapta, en beğendiğiniz cümle ya da alıntı nedir?
Varolmayan Şövalye’de çevirmenlerle ilgili çok eğlenceli yerler var aslında ama buraya şunu yazacağım: “Savaş dünya durdukça sürecek, ne kazanan olacak ne kaybeden, sonsuza değin böyle karşılıklı siperlerde çakılı kalacağız. Bir taraf olmasa öteki tarafın hiçbir varlığı kalmayacak, artık onlar da biz de neden savaştığımızı çoktan unuttuk… Şu kurbağaları işitiyor musun? Bütün yapıp ettiklerimizde, onların vıraklamalarından, kıyıdan suya, sudan kıyıya sıçramalarından fazla anlam yok…”
Yeni bir kitaba başlamadan önce arkadaşınızdan mı tavsiye alırsınız, kitap eklerinden mi yararlanırsınız yoksa tamamen sezgilerinizle mi hareket edersiniz?
Okurluğuna güvendiğim dostlarımı dinlediğim olur ama sanırım en çok kendi sezgilerime ve sevdiğim yazarlara yaslanıyorum kitap seçiminde. Sevdiğim yazarların söyleşilerinde ya da kitaplarında işaret ettikleri yazarların peşine düşerim sıklıkla. Bazen de tamamen edebiyat tanrısının tesadüflerine bırakırım kendimi.
Keşke bu kitabı ben yazsaydım dediğiniz bir kitap var mı?
Çok var. Bir tanesini söyleyeyim: Dün Dağlarda Dolaştım Evde Yoktum.
Yazdıklarınızı ilk olarak ne zaman gün ışığına çıkardınız ve ilk kimlere okuttunuz?
TSE’nin çıkardığı Öncü Çocuk diye bir çocuk dergisi vardı. 8-9 yaşlarımdaydım, o dergiye bir “şiirimi” göndermiştim. Öncesinde de evde okuduğumu anımsıyorum. “Öncü çocuk dergisi gelir bize kendisi” gibi bir bercestem olduğuna bakılırsa dergi abonelikle dağıtılıyor olmalıydı. Lise yıllarında, okul dergisinde yayımlanan şiirimsileri de saymazsak Ankara Üniversitesi Kadın Çalışmaları bölümünde yüksek lisans yaparken sevgili Güzin Yamaner hocamın dersinde yazdığım metinler, başkalarıyla “paylaştığım” ilk metinler oldu diyebilirim. O derste yazdığım öykülerden bazıları, daha sonra ilk kitabım Eksik Yıl’da yer aldı. O derste, Güzin hoca bizi o yazma pratiğine teşvik etmeseydi belki daha geç olurdu öykü yazmaya başlamam. Belki de hiç yazmazdım.
Belirli yazma alışkanlıklarınız var mı? Gürültülü bir yerde mi yoksa sessiz bir ortamda mı yazmaktan hoşlanırsınız?
Ortam sessiz olursa daha iyi olur tabii. Nedir bana laf atan, benden yanıt bekleyen, doğrudan benimle konuşan birileri olmadığı sürece kalabalık, gürültülü, müzikli ortamlarda da yazabiliyorum. Bilgisayar ya da kağıt kalem olduğu sürece sorun yok.
edebiyathaber.net (26 Ekim 2018)