Onur Ünlü hakkında her şey | Onur Uludoğan

Aralık 13, 2017

Onur Ünlü hakkında her şey | Onur Uludoğan

I

Onur Ünlü’nün ilk uzun metrajlı filmi olan Polis 2007 yılında vizyona girmişti. Film, Haluk Bilginer’in görkemli oyunculuğuyla birlikte o güne kadar sahip olmadığımız bir sinema deneyimi sunuyordu bize. Kara komedi ve polisiye unsurlar, absürt bir çerçevede belirgin bir şiddeti de içinde barındırarak özgün bir filme yedirilmişti. Çoğu yenilikçi eserin başına gelen şey bu filmin de başına gelmiş ve genel izleyici kitlesi tarafından sevilmemişti. Dünyadaki benzer örnekleri bilen küçük bir kitle ise filmi dikkate değer bulmuş ve Onur Ünlü’yü takibe almıştı.

2007’de tamamlanan ama 2008’in başında gösterime giren Çocuk ise parlak bir fikre sahip ancak kimsenin sahiplenmek istemeyeceği tuhaf bir deneme olarak anılabilir bugün.

Yine 2008 tarihli Güneşin Oğlu, yönetmeni tarafından “fantastik mavra” olarak adlandırılmış ve on gün gibi rekor sayılabilecek bir sürede çekilmiştir. Konu olarak olmasa bile sahip olduğu ruh bakımından Polis filmi ile akrabadır. Bu filmin de döneminde yeterince anlaşılmadığını ve oldukça sert bir şekilde eleştirildiğini söyleyebiliriz.

2009 tarihli Beş Şehir’i ise Onur Ünlü’nün, sinema dilini oturtmaya başladığı, seçici seyirciler tarafından benimsenmesini sağlayan film olarak adlandırabiliriz.

2011 yılında yayınlanmaya başlayan Leyla İle Mecnun dizisi, yeni kuşağın sahip olduğu ve internet sayesinde alttan alta yayılmaya, görünür olmaya başlayan “orantısız zekâ” mizahının en iyi örneklerinden birisiydi. Yeni bölümleri heyecanla beklenen bu dizi seslendiği kitle tarafından benimsendi ve Türkiye televizyonlarında kendisine bolca yer bulan basmakalıp dizilerin yanında bir mihenk taşı olarak yerini aldı.

Onur Ünlü, 2011’in son aylarında Celal Tan ve Ailesinin Aşırı Acıklı Hikâyesi ile seyircilerle buluştu. Bu filmle, bir yandan ideolojik körlükleri nedeniyle içinde yaşadıkları toplumla sorunlar yaşayan seküler kesimin açmazlarıyla dalga geçti. Diğer yandan da adına “aile” denilen ve içi kof bir yüceltmeyle, eleştiriden muaf tutulan kurumun özünde ne denli kokuşmuş bir yapıya sahip olduğunu anlatmaya çalıştı.

2013’de ise kanımca Onur Ünlü’nün (izlediklerim arasındaki) en iyi filmi diyebileceğim Sen Aydınlatırsın Geceyi geldi. Bu filmle, sinemamızda sıkça işlenen taşra sıkıntısı kavramı ters yüz ediliyor, yaratılan fantastik dünya, işlevsiz süper güçlere sahip kahramanları içinde hapsederek çıkışsız bir karamsarlıkla baş başa bırakıyordu seyirciyi.

Sen Aydınlatırsın Geceyi aynı zamanda Onur Ünlü’nün dağıtım tekellerine savaş açtığı ve filmini vizyona sokmayıp alternatif gösterimlerle takipçilerine ulaşmaya çalıştığı bir film oldu.

2014 tarihli İtirazım Var, sahip olduğu ruh açısından Celal Tan ve Ailesinin Aşırı Acıklı Hikâyesi’nin aynadaki yansıması gibidir. Celal Tan’da seküler kesimi hedef tahtasına koyan Ünlü, İtirazım Var ile bu kez İslamın belli bir yorumu üzerinden toplumun tamamına şekil vermeye çalışan insanlarla hesaplaşıyordu. Bu film de getirilmeye çalışılan yaş sınırlaması gibi yöntemlerle engellenmeye çalışıldı ve döneminde epeyce tartışıldı.

İtirazım Var’ı, Onur Ünlü’nün diğer filmlerinden ayıran temel fark, seyirciye yaşattığı katharsis durumu olabilir. Bu filmden önceki filmlerinde Ünlü, seyirciyi rahatlatmadan, beklenen sonu onlara sunmadan sinemadan çıkarıyordu. İtirazım Var’da ise seyirci yüzde yüz olmasa da belli bir arınma ile filmden çıkıyordu.

Filmin bir diğer farklı tarafını da sinemada epeydir rağbet görmeyen geleneksel polisiye unsurlarının başarıyla kullanılması oluşturur.

2017 ise Onur Ünlü için oldukça verimli geçti. Bu yıl içinde, yönetmenin Polis’ten bile önce çekmeyi düşündüğü ama bir türlü hayata geçiremediği “Bankası” isimli senaryosu Kırık Kalpler Bankası adıyla tamamlandı. Ardından, Aşkın Gören Gözlere İhtiyacı Yok, Cingöz Recai ve Put Şeylere filmleri geldi. Araya bir de Youtube üzerinden yayınlanmak üzere çektiği Görünen Adam filmi girdi.

Yukarıda saydıklarım arasında popüler sinema kodlarıyla tanıtımı yapılan Cingöz Recai ve Görünen Adam dışındakiler genel gösterime sunulmadı.

Bu durumun sebebini Onur Ünlü’nün dağıtım tekellerine duyduğu öfkede arayabiliriz. Yönetmenin bu konudaki görüşlerine ve bağımsız sinemanın içinde bulunduğu açmaza dair derli toplu bir yapım izlemek isterseniz  “Kapalı Gişe: Türkiye’de Tekelleşen Film Dağıtımı” isimli belgesele bir göz atabilirsiniz.

II

Onur Ünlü, 1990’lı yıllarda şiir ile de uğraşır. “Ha Şini Bakam Gidiyuz Zere” isimli şiirinin Eylül 1993 yılında Şizofrengi dergisinde yayımlanmasıyla okur, Ah Muhsin Ünlü ile tanışır. Ünlü, şiir yazmayı bıraktıktan sonra o güne kadar yazdıklarını kendi olanaklarıyla kitaplaştırır. 2005 yılında bu şiirler, Sel Yayıncılık tarafından tekrar basılır ve hatırı sayılır bir okuyucu kitlesi edinir. Ünlü’nün, Gidiyorum Bu, isimli kitabında yer alan biçim ve içerik olarak geleneksel şiir anlayışı içinde değerlendiremeyeceğimiz ürünleri ayrıca bir inceleme konusu olmalıdır.

III

Onur Ünlü, yoğun üretim sürecinden arta kalan zamanının bir bölümünü İstanbul Bilgi Üniversitesinde öğretim üyeliği yapan Alper Kırklar ile uzun söyleşiler yaparak geçirmiş. Bu söyleşiler Kasım 2017’de Sel Yayıncılık tarafından kitaplaştırıldı.

Alper Kırklar, Ünlü’nün şiirlerinden yola çıkarak yönetmenin filmografisini titizlikle incelemiş ve oldukça özenli sorularla güzel paslar atmış. Kitabı okuyup bitirince de Kırklar’ın attığı pasların boşa gitmediğini anlayabiliyoruz.

Kitaptaki söyleşiler on bölüme ayrılmış. Her bölüm, kendi içinde belirli bir konuya odaklanırken diğer bölümlerde konuşulanlarla da fiziksel bir bağ kuruyor.

Kitaptaki söyleşiler aracılığıyla, Onur Ünlü’nün çocukluğundan, ailesinden, şiir yazmaya başlamasından, şiir hakkındaki düşüncelerinden, sinemayla ilgili görüşlerinden, senaryo yazarı Onur Ünlü ile yönetmen Onur Ünlü’nün çalışma prensiplerinden, din konusundaki görüşlerinden, devlet ve otorite hakkındaki fikirlerinden, televizyon hakkındaki düşüncelerinden, çektiği ve çekmediği filmleri hakkındaki görüşlerine kadar birçok konuda fikir sahibi olabiliyoruz.

Bir Sürü Endişe, Ünlü’nün şiirlerinden bahsederek açılıyor ve sonrasında yönetmenin filmografisi, kronolojik bir sıra takip edilerek tek tek inceleniyor.

Yönetmen, filmleri hakkında konuşmaktan kaçınmamış. Her birinin senaryo aşamalarını, oyuncu seçimlerini, çekim aşamasını, gişe başarılarını veya başarısızlıklarını uzun uzun anlatıyor. Devletten aldıkları destekten tutun da tefeciye olan borçlarına kadar; filmlerinde kurmaya çalıştığı matematik de dâhil Ünlü’nün film dünyasını oluşturan çok önemli detayları bu kitap aracılığıyla öğrenebiliyoruz.

Sektördeki çalışma arkadaşları, diğer yönetmenler, sinemanın gidişatı, devletin sanat ve sanatçı üzerinde etkili olmaya çalışması ve sansür gibi konularda da Ünlü, sözünü sakınmadan görüşlerini dile getiriyor.

IV

Bir Sürü Endişe’de, Ünlü’nün filmleriyle ilgili detaylıca konuşulduğunu yazmıştım. Kitap bu yönüyle, bahsedilen filmleri seyretmemiş okurların bol bol “spoiler” yemesine neden olacaktır. Bu nedenle Bir Sürü Endişe’yi merak eden okurlara öncelikle izlemedikleri Onur Ünlü filmlerini seyretmelerini önerebilirim.

Onur Uludoğan – edebiyathaber.net (13 Aralık 2017)

Yorum yapın