“Memleket” insanı etkileyen ve şekillendiren bir kavram. İnsan ne kadar yaş alırsa alsın, ne kadar çok farklı kentte yaşarsa yaşasın, hep o doğduğu yer olarak kalıyor. Memleket insanın üstüne sinen bir koku, farkında olmadığı ilk öğretmeni oluyor. Yürüdüğü bütün yollarda memleketine varmak istiyor. Bir “ölüm” olarak bile olsa insan her zaman memleketine dönüyor. Duyguların, insan davranışlarını derinden etkilediği toplumumuzda “memleket” güçlü bir duygu olarak karşımıza çıkıyor.
Şüphesiz memleket kavramıyla en güçlü bağ kuranlardan biri de “Adanalılar”.
“Adanalılık” coğrafi yer iminden çok bir davranış şeklini, konuşma ve yaşayış biçimini belirtiyor. Haliyle bu kavramın o coğrafya insanı üzerindeki kalıcı etkisini sürekli görüyoruz. Bu etkiyi en net gördüğümüz kişilerse o kentin sanatçıları ve yazarları oluyor. Yapıtlarında bu etkiler açık bir şekilde görülüyor. (Mesela bugün Yaşar Kemal’in doğduğu Hemite köyüne gittiğinizde size ilk anlatılan İnce Memed’in aslında Adanalı eşkıya Safiye Mehmet olduğudur. Yaşar Kemal köyün yaşlılarından dinlediği hikayeleri köylülerin deyimiyle “kurşun kalemiylen şo bostanın içinde biz anlatırdık o yazardı” diyerek yazmıştır.)
İşte bu yazarlardan biri olarak karşımıza çıkıyor Talat Özyürek. Dorlion Yayınlarından çıkan ilk romanı “Pasaklı Aşk” başlı başına bir Adana ve Çukurova romanı. Onun romanında en saf Adana’yı görüyoruz. Şimdilerde yitirilen eli tespihli, her daim hürmet gören toprak ağaları, karış karış gezilen Adana sokakları ve adeta her sokağın, her muhitin hikayesini dinlediğimiz bir kent romanı “Pasaklı Aşk”. Melek Girmez, Büyük Saat, Taş Köprü, Kale kapısı gibi Adana’nın en önemli yerleri bir roman mekanı olarak Pasaklı Aşk’ta görülüyor. Şüphesiz sadece mekan olarak değil dilde de zor bir işe girişmiş yazar. Yöresel bir dili romana oturtmak ve farklı coğrafyadan insanlara bunu okutmak şüphesiz çok zordur. Pasaklı Aşk’ta yazarın bu zorluğun da üstesinden geldiğini görüyoruz.
Pasaklı Aşk, “Sarı Kahveler” üçlemesinin ilk kitabı. 80’lerin politik ortamında Nevşehir’den bereketli Çukurova topraklarına gelen Yabanlı ve Ülfet mevsimlik iki işçi arkadaştır. Köyün imamı sayesinde tanıştıkları Gaplan Ağa’yla kesişen yolları onlara yeni bir hikayenin kapısını aralar. Gaplan Ağa geniş topraklara sahip varlıklı biridir. Derinlerinde ve geçmişinde sakladığı acılar onu rahatsız etmektedir. Yabanlı’nın aksine okumuş, yazmış bir genç olan Ülfet’le bir süre sonra arkadaş olurlar ve bu arkadaşlık bir genelev sokağında onun bütün geçmişiyle karşılaşmasına ve alt üst oluşuna neden olur.
Pasaklı Aşk, Orhan Kemal Adana’sından bir roman. Adeta onun bıraktığı yerden devam ediyor Talat Özyürek. Onun tadında, onun izinde cümleler kuruyor. Sanki biz Pasaklı Aşk’ı okurken aynı anda “Bereketli Topraklar Üzerinde’nin insanları İflahsızın Yusuf, Köse Hasan ve Pehlivan Ali farklı bir sokaktan geçiyor. Biz Gaplan Ağa ve Ülfet ile dönem Adana’sında gezinirken Muzaffer İzgü’nün Adana’da geçen çocukluğunu anlattığı “Zıkkımın Kökü” bize el ediyor. Biz Gaplan Ağa’ya üzülürken Yaşar Kemal’in Anavarza kalesinin eteklerinde gezinen Hasan’ı bize gözü yaşlı bakıyor.
İşte Pasaklı Aşk günümüzde terk edilen kent romancılığının bir ürünü olarak tam karşımızda duruyor. Adeta Orhan Kemal’in ektiği çiçeği, Talat Özyürek inatla büyütüyor.
Ve şüphesiz bütün Adana romanları kardeştir ve Pasaklı Aşk en küçük kardeş olarak bugün raflarda yerini alıyor.
Hasan Bozaslan – edebiyathaber.net (20 Ağustos 2021)
“Orhan Kemal’in ektiği çiçek: “Pasaklı Aşk” | Hasan Bozaslan” üzerine bir yorum