Diğer yazarlara göre ben daha kuram sever bir yazarım. Hesaplayarak yazarım. Kitapta anlattığım gibi düşünceli bir yazarımdır. İçimden geldiği gibi yazamam, çoğu zaman düşünürüm. Nasıl yazacağımı, yazacağım kitabın ne gibi sorunlarını ele alacağımı, başlangıcını ve diğerlerini önceden düşünerek yazarım. Elbette her şeyi hesaplayarak yazamam. Bir romancının ara ara şair olduğu dönemler de vardır. Ona da saf ruh hali diyoruz. Sanki yazdığınız şeyler dışarıdaki bir gücün size söylediği şeyler, farkında bile değilsiniz bu anda. Karanlık bir güç ya da ışık her şeyi size söyletiyor. Siz sanki bir araçsınız, sanki bir kalemsiniz. Yazarlıkta bizim saf olduğunuz, kendiliğinden yazdığımız, içimizden gelir gibi yazdığımız, sanki bir sarhoşlukla söyleyiverdiğimiz, şairlerin yaptığı gibi, bir yan vardır. Hem de düşünceli, başını sonun planladığımız, her ayrıntısı düşünerek ele aldığımız bir yazarın içinde olması gereken düşünceli ruh halidir. Saf ve Düşünceli Romancı’nın okurlarına diyorum ki roman okumak da yazmak da hem düşünceli hem de saf olma halidir. Yazar olmak bu iki hali aynı anda aynı ruhta aynı kafada taşımaktır. Bunu yalnız biz yazarlar değil okurlar da aynı şekilde yapar. İyi bir romanda yazarın ruh hali ve düşünceleri okurun ruh hali, düşüncelerine dönüşür.
Roman okumak ve yazmak araba kullanmak gibidir
Saf ve Düşünceli Romancı kitabında bir roman nasıl yazılır, bir romanın fikri nasıl aklımıza düşer, bir roman okurun kafasında nasıl resimler çizer gibi konulara da değiniyorum. Bir romanı okuduğumuzda aklımızda pek çok şey olur. Hikayeyi takip ederiz, kahramanlarla özdeşleşiriz, kendi kendimize sorarız bunun ne kadarı hayal ne kadarı gerçek diye. Yazar ne demek istiyor deriz. Tıpkı araba sürmek gibi roman okumaya o kadar alışmışızdır ki, yaptığımız şeyleri kendimize sormayız bile. Onları farkında olmadan yaparız. Arabayı kullanan şoför bu esnada aynaya bakar, trafik ışıklarına, levhalara bakar, vites değiştir, bir yandan da bizimle konuşur. Roman yazmak da okumak da böyledir. Okur da sorar Orhan Pamuk bunların hepsini yaşamış mı diye? Tabii ki bir kısmını yaşadım, çünkü yaşamadan anlayamazsın. Bir kısmını da hayal etmişim. Onu romanda en ideal en uygun en anlaşılır şekline koymuşum.
Romancı hayattaki çelişkileri anlamaya çalışmalıdır
İnsan beyni öyle bir yapıdadır ki aynı anda çelişen iki şeye inanabiliriz. Bu nedenle okuyucu romanın kurmaca olmasını bilmesine rağmen yazarına romanda geçen olayları yaşayıp yaşamadığını sorar. Hatta bu çelişki romanın yapısında vardır.
Bir siyasal roman yazarsınız, sizinle aynı fikirde olmayan insanı anlarsınız. Romancı fikrini biraz saklamalı ve geriye çekmeli. Karşısındaki (romandaki kahraman) insanla özdeşleşmeli, onu anlamalı, dünyayı onun gözünden görmeli. Roman okumada da böyledir. Roman okumak bizim gibi düşünmeyen insanların gözünden dünyaya bakmaktır benim için.
Erkek bir yazarın bir kadını yazması zordur, hatta kadın okurlarım beni çok eleştirmiştir. Ancak bu bir anlama çabasıdır, çelişkileri, karşıtları anlama çalışmasıdır. Romancının işi farklı düşüncede, cinsiyette, ırkta olanları anlamaya çalışmaktır.
Romanla siyaset çelişir
Romanda siyaset mümkün değildir çünkü romancı kendisine benzemeyen insanları anlamak ister. Romancını işi benim gibi düşünmüyor acaba dünyayı nasıl görüyor sorusuna verilen cevabı anlamaktır. Çünkü romancının bakış açısı insandır. Siyasetçinin görevi ise anlamamaktır, insanlarla özdeşleşmemektir, görevi sadece bir grubu temsil etmektir. Kişisel siyasi fikirlerimi roman dışında çok söyledim, hatta başım da derde girdi, ama bir romancı ahlakına sahip biri olarak romanlarında siyasi görüşleri farklı olan insanları da anlamaya çalışır. Romana acele, ucuz siyaset girmez. Ama siz bir şey söylemek istiyorsanız onu romana yedirirsiniz.
NTV (merakli-kedi-yazarlik.blogspot.com aracılığıyla) 20 Mart 2013