Nobel ödüllü yazar Orhan Pamuk, “Kafamda Bir Tuhaflık” adlı son romanından sonra yeni kitabına başladığını ve ilk cümlesini yazdığını açıkladı. Pamuk, yazmaktan en çok iftihar ettiği romanın, “Benim Adım Kırmızı” olduğunu söyledi.
İzmir’de Konak Belediyesi’nin düzenlediği etkinlikte Orhan Pamuk okurlarıyla bir araya geldi. “Edebiyat, Roman, Tuhaflık ve Hayat” başlıklı söyleşide Pamuk, son kitabı “Kafamda Bir Tuhaflık” ile ilgili düşüncelerini paylaştı.
“Ben yazmaya başladığımda Türkiye’nin kırsal sorunları çok büyüktü ve herkes köy romanı yazıyordu. Ben yalnızca İstanbul’u bildiğim ve insanları İstanbul’da tanıdığım için, farkında olmadan İstanbul’u da yazmış oldum. Benim Adım Kırmızı, Beyaz Kale ve Kara Kitap’ta İstanbul’un tarihi vardı. Ancak Kafamda Bir Tuhaflık’ta şehrin yeni durumları yer aldı. 1950’lerde başlayan göçlerden, bugünkü yüksek apartman kulelerine kadar bütün şehrin tarihini, sokaktaki vatandaşın gözünden vermeye çalıştım. Bu tarihi hikaye ederken de şehrin değişimini, romandaki kahramanların kişisel hikayeleri olarak verdim. Yani çeşitli kültürlerden, etnik gruplardan, mezheplerden ve tarikatlardan şehre gelen insanların kimliğini olduğu gibi yansıtmaya çalıştım.”
Yazdığı romanın tekniği üzerine kafa yoran bir romancı olduğunu belirten Pamuk, “İlk cümle benim için çok önemli. Romanın üslubu, içinde olan her şeyi ilk cümlede söylemek isterim. Bu nedenle onu yazması zordur” dedi.
Orhan Pamuk yeni bir roman yazmaya başladığını ve ilk cümlesini yazdığını açıkladı. En sevdiği kitabının ne olduğunu söylemenin zor olduğunu belirten yazar, bunun ruh haline göre değiştiğini söyledi. Kara Kitap adlı romanının en ilginç deneyimi olduğunu, ancak yazmaktan iftihar ettiği romanın Benim Adım Kırmızı olduğunu açıkladı. Pamuk, Benim Adım Kırmızı kitabının Çin’de çok sattığını, Kar romanının ABD’de çok sevildiğini, İspanya’da ise en çok İstanbul romanının beğenildiğini dile getirdi.
“Gülüp geçmek kendinize güvenin işaretidir”
Fransız mizah dergisi Charlie Hebdo’nun Paris’teki merkezine yapılan ve 12 kişinin hayatını kaybettiği silahlı saldırı sonrasında İtalyan Gazetesi La Repubblica’da bir makale kaleme alan Orhan Pamuk, “İfade özgürlüğüne ve insan onuruna yönelik bu saldırıya karşı dik durulmalı” demişti. Farklı dinlerin, alışkanlıkların, davranışların, inançların, inançsızlıkların, öfkelerin ve kabullenmelerin ancak hoşgörülüyle anlaşılabileceğini belirten Pamuk, “Bizimle aynı inancı, davranışı ve zevkleri paylaşmayan insanlarla büyük şehirde yaşamak için hoşgörülü ve anlayışlı olmamız gerekir. Bizim gibi olmayanlardan da bir şeyler öğrenebileceğimizi ve farklılıkların, karşımızdaki insanın kusuru değil de belki bizim eksiğimiz olabileceğini anlamamız lazım. Hepimizin dini maneviyatı ve kutsalları var. Başkaları inandığımız şeylere inanmayabilir ama hoş görmek, görmezden gelmek ve biri size kötü şeyler söyleyip üzmeye çalıştığında bile gülüp geçmek kendinize güvenin işaretidir. Ben başkalarıyla kavgaya tutuşmaktan yana değil, içime dönüp derinleşmekten, geçmişimdeki ve geleceğimdeki incelikleri keşfetmekten yanayım. Başkalarıyla kavga etmeyi çok da gerekli görmem” dedi.
“Yaşar Kemal’i Kıskanırdım”
28 Şubat’ta hayatını kaybeden Türk edebiyatının en önemli yazarlarından Yaşar Kemal’in ardından, “O anlatırdı, ben dinlerdim. O usta, ben çömezdim. Kendisine hayrandım” diyen Orhan Pamuk, Türkçe var olduğu süreci Yaşar Kemal’in romanlarının okunacağını ifade ederek, “Yaşar Kemal ile olan arkadaşlığımı hatırlayarak kendimi teselli ediyorum. Türkiye’de kötü şeyler oluyordu. Onun kıskananı, düşmanı ve kötülük edeni çoktu. Bunlar üzerine konuşurduk. Ama bunlar kötü konular” dedi.
“Yürüyüşlerimizi özlüyorum”
Yaşar Kemal’e dair bahsetmek istediği konuların başında onunla yaptığı yürüyüşler ve bu yürüyüşlerde öğrendiği şeyler olduğunu vurgulayan Pamuk, “Ben, ona gittiğim zaman Basınköy’de otururdu. ‘Hadi Sirkeci’ye gidelim’ dediğinde, dolmuşla değil yürüyerek giderdik. Yürürken o anlatırdı, ben dinlerdim. Onu dinlemekten çok hoşlanırdım. Onun bana anlattığı şey kitaplarda yoktu ve o anlatırken her zaman, ‘Amma çok şey biliyor, amma çok şey yaşamış’ derdim. Onu hayranlıkla dinlerdim. Bir anlamda resmi tarih ve görüş onun anlattıklarını bastırdığı için de bahsettiklerini kitaplarda bulamazdım. ‘Kafamda Bir Tuhaflık’ta şahsi görüş-resmi görüş diye anlatıyorum ya, işte onun anlattıklarında bir kaşık resmi görüş yoktu, hepsi şahsi tarihti. Şahsi tarih ise dürüst bir tarihti. Yaşadığım ülkenin zenginliğini, karmaşasını iyi ve kötü yanını o anlatır, ben dinlerdim ve bu durumdan ben çok memnundum” diye konuştu.
Orhan Pamuk, Oğuz Atay’ın da kendisi için önemli bir yazar olduğunu söyledi.
“Takma kafana Orhan”
Genç yazarlara tavsiyelerde bulunan Pamuk, romana başlarken ilk cümleyi düşünürken ikinci cümleye bir türlü geçemeyenlere atıfta bulunarak, “Ben kendime, birinci cümleyi yazamazsan takma kafana Orhan, ikinci cümleden başla diyorum” dedi. Çok fazla araştırma yapmasına rağmen araştırmacı değil romancı kimliğiyle anılmak istediğini belirten Pamuk, romanlarındaki kadın karakterlerin geri planda tutulmasıyla ilgili soru üzerine, “Türkiye gibi erkek egemen bir toplumda bir erkek ne kadar feminist olabiliyorsa ben de o kadar feminist olmaya çalışıyorum. Romanlarımda hep bir kadının bakış açısını ortaya çıkarırım. Ama kendime de ‘Orhan dikkat et, sen erkek egemen bir toplumda yaşıyorsun’ diyorum. Aslında romanlarımda kadın-erkek konusunda toplumsal bir eksikliği de dile getiriyorum” yanıtını verdi.
“Baba tarafından İzmirliyim”
Pamuk, kendisinin baba tarafından İzmirli olduğunu, İzmir’de kitaplarının geçmişten bu yana çok okunduğunu belirtti.
“Ben aslen baba tarafından Kadifekale, yani İzmir ve Manisalı bir aileden geliyorum. İzmir benim için heyecan, modernlik ve canlılık demektir. Burada da kitaplarımın okunduğunu bilmek beni çok sevindiriyor. Bugün sabır, sevgi ve dikkatle tüm okurlarımın gözlerinin içine bakarak, onlarla sohbet ederek ama bir yandan da kuyruğu bekletmemeye çalışarak kitaplarımı imzalıyorum.”
Söyleşinin sonunda “Neden yazıyorsunuz?” sorusuna Nobel Edebiyat Ödülü aldığı törende yaptığı konuşmadan alıntılarla yanıt veren Pamuk, cümlesini “Mutlu olmak için yazıyorum” diyerek bitirdi.
Kaynak: Hürriyet (17 Mart 2015)