İmkânsız şey
Şiir yazmak
Aşıksan eğer;
Ve yazmamak,
Aylardan Nisansa
Orhan Veli işte tam da böyle bir bahar sabahı, 13 Nisan 1914 günü İstanbul’un Beykoz semtinde dünyaya gelir. Babası müzisyen Mehmet Veli Bey, annesi Fatma Nigâr Hanım’dır.
Bakakalırım giden geminin ardından;
Atamam kendimi denize, dünya güzel;
Serde erkeklik var, ağlayamam.
Çocukluğu huzurlu bir ortamda geçen Orhan Veli, eğitimine Galatasaray Lisesi’nin ilkokulunda başlar. Ancak, klarnet sanatçısı olan Mehmet Veli Bey Cumhurbaşkanlığı Bando Şefi göreviyle Ankara’ya tayin edilince, oğlu da henüz on bir yaşındayken İstanbul’dan ayrılmak zorunda kalacaktır.
Eğitimine Atatürk Erkek Lisesi’nde devam eden Orhan Veli’nin şiire olan ilgisi edebiyat öğretmeni Ahmet Hamdi Tanpınar sayesinde daha da güçlenir. Doğduğu kente üniversite yıllarında yeniden giden genç şair bir süre İstanbul Üniversitesi Felsefe Bölümü’ne devam etse de eğitimini tamamlayamadan Ankara’ya geri döner. Hayal ve şiir dünyasında yaşamayı, disiplinli bir eğitim hayatına tercih etmiştir.
İşim gücüm budur benim,
Gökyüzünü boyarım her sabah,
Hepiniz uykudayken.
Uyanır bakarsınız ki mavi.
Deniz yırtılır kimi zaman
Bilmezsiniz kim diker
Ben dikerim.
Askerlik yıllarından sonra uzun süre devlet kurumlarında görev yapan Orhan Veli, bu arada okul arkadaşları Oktay Rıfat ve Melih Cevdet’le yeniden bir araya gelir. Yakın dostlarıyla birlikte geliştirdikleri yeni bir yazım tekniği ile yazıp yayınladığı şiirleri hem çokça eleştirilir, hem de ömür boyu onu izleyen bir hayran kitlesi yaratır.
Şu kavga bir bitse dersin,
Acıkmasam dersin,
Yorulmasam dersin;
Çişim gelmese dersin,
Uykum gelmese dersin;
Ölsem desene!
Hece ve aruz kullanmaz, kafiyeye önem vermezdi. Yalın bir halk diliyle yazar, kısa ve sade anlatımlarda derin anlamlar saklardı. Basit görünen dizeleri çarpıcı bir etki yapardı okuyanlar üzerinde. Kimi zaman Fransız gerçeküstücülerin şiirlerini ya da zaman zaman Türkçeye çevirdiği “haiku” denen üç dizelik Japon şiirlerini anımsatan hafif, şakacı, şaşırtıcı dokunuşlarla hafızalara nakşolacak mısralar çıkardı Orhan Veli’nin kaleminden.
İstanbul’u dinliyorum gözlerim kapalı… Yazık oldu Süleyman Efendi’ye… Köşeyi dönünce denizi göreceksin, sakın şaşırma… Rakı şişesinde balık olsam… Bir elinde cımbız, bir elinde ayna, umurunda mı dünya…
Ve yıllardır dillerde dolaşan daha nice dizeler…
Otuzlu yaşlarına geldiğinde Orhan Veli artık Garip akımının tartışmasız temsilcisi ve güçlü kalemidir.
Uzanıp yatıvermiş, sere serpe;
Entarisi sıyrılmış, hafiften;
Kolunu kaldırmış, koltuğu görünüyor;
Bir eliyle de göğsünü tutmuş.
İçinde kötülüğü yok, biliyorum;
Yok, benim de yok ama…
Olmaz ki!
Böyle de yatılmaz ki!
Geçimini sağlamak için Gogol’dan Turgenyev’e, Moliére’den Sartre’a, La Fontaine’den Shakespeare’e, pek çok edebi eseri Türkçeye çeviren şair, bir yandan da hikâyeler, denemeler ve makaleler yazarak aralıksız çalışmaya devam eder. Yıllar içinde çevresi genişlemiş, Bedri Rahmi Eyüboğlu, Abidin Dino, Necati Cumalı, Sabahattin Eyüboğlu ile yakın dostluklar kurmuştur.
“Eski bir sevdadan kurtulmuşum, artık bütün kadınlar güzel…”
İstanbul hasreti ve tutkulu aşkları şiirlerinden hiç eksik olmaz.
Bir de sevgilim vardır, pek muteber,
İsmini söyleyemem,
Edebiyat tarihçisi bulsun.
dizeleriyle gizli sevdasını dile getirmekten çekinmez. Bu dizelerdeki ‘muteber sevgili’nin, ezeli ve ebedi aşkı Nahit Gelenbevi olduğu iddia edilir. Cemal Süreya’nın ‘Rönesans gibi kadın’ diye nitelediği, başından iki evlilik geçmiş Nahit Hanım’a Orhan Veli’nin yazdığı aşk ve hüzün yüklü mektuplar, doğumunun yüzüncü yılında “Yalnız Seni Arıyorum” adıyla Yapı Kredi Yayınları tarafından basılacaktır (2014).
‘Anlatamıyorum’, ‘Bedava Yaşıyoruz’, ‘Dedikodu’, ‘İstanbul’u Dinliyorum’ ve daha birçok şiiri bestelendi, Hümeyra, Cem Karaca, Timur Selçuk gibi ünlü sanatçılar tarafından seslendirildi. Şiirlerinden Murathan Mungan‘ın kurgulayarak oyunlaştırdığı Bir Garip Orhan Veli 1981’den bu yana yıllardır sahnelenmekte olup 1993’te de kitap olarak basıldı. İpek S. Burnett‘in Romancı adlı eserinde (YKY, 2013) ise, edebiyat tutkunu yaşlı ve yalnız bir kadının hayalle gerçeğin iç içe geçtiği anlatımıyla bir roman kahramanı kimliğine bürünen Orhan Veli, kâh romantik bir aşık kâh kalender bir şair olarak resmediliyor.
Ölürüz diye mi üzülüyoruz?
Ne ettik, ne gördük şu fani dünyada
Kötülükten gayri
Kafka, kırk bir yaşında bir sanatoryumda ölümü beklerken yalnızca tek bir eseri yayınlanmış, kimsenin tanımadığı bir yazar; Van Gogh, otuz yedi yaşında intihar ettiğinde kimsenin tablolarına değer vermediği mutsuz bir ressamdı.
Bir gece Ankara sokaklarında yürürken Belediye’nin açıp bıraktığı bir çukura düşmesinden ardından hemen İstanbul’a dönen Orhan Veli ise, birkaç gün içinde aniden fenalaşıp 14 Kasım 1950 günü hayata veda ettiğinde yalnızca 36 yaşındaydı. Şimdi Aşiyan’da ve şiir tutkunlarının gönüllerindedir.
Şiirin alçak gönüllü büyük ustasının 100. doğum yıldönümü kutlu olsun!
Hasan Saraç – edebiyathaber.net (23 Nisan 2014)