Oruç Aruoba “ile” | Melis Kalkan

Ağustos 22, 2013

Oruç Aruoba “ile” | Melis Kalkan

ile, Oruç Aruoba‘nın uzak ile yakın ikili/ dörtlüsünü tamamladıktan sonra 1999 yılında yayımlanan kitabıdır.

Kitap “önce”, “ilişki defteri” ve “sonra” başlıklarından oluşur.

Yazar ilk bölüm “önce”yi defteri “getiren”e adamıştır. Bu bölümde yazarın defterinden alıntılar yer alır. Defterinden yazarın bazen yazmakta ne kadar zorlandığını görürüz. Felsefesini doğru aktarmak yazarımıza zaman zaman zor gelir, yazamadığından değil, sadece karşı tarafın anlayacağından emin olamadığından.

3 yıl sonra:
Sözümü tutup

Hiçbir şey yazamadım.

Ben yazamıyorum.
[…]

15 Eylül

Bunlar bağdaşması olanaksız şeyler mi? Çok zor; ama bir yol var: Daha önce yazdığım ‘özgür temel’ düşüncesinden yola çıkarsak: her birimi ötekine tanıdığı ilişki uzamında, bağlılık sağlanır; öte yandan, o ilişki uzamı, her birimizin toplam yaşamında, başka ilişkilerimizi tabii ki etkileyecektir, ama, onları belirlemez ya da yutmağa, bütün yaşam uzamımızı kaplamağa çalışmazsa, bağımsızlık da sağlanabilir.

Çok mu dolambaçlı söylediklerim?”

Defterinden alıntılar bazen onun kadar felsefi olmasa da hepimizin zaman zaman yazdığımız (ya da yazmaya çalıştığımız) duyguların bir seslenişidir.

İkinci bölüm “ilişki defteri” ve “sonra”, bütün önceki ve sonraki gelerek Getiren’lere/ giderek Götüren’lere adanmıştır.

Bu bölümde yazarımız kitabı biz okurlara değil biraz kendisine biraz da ilişkisine seslenmiştir. Bizim bu üçlemde yerimiz yalnız kulak misafirliği olmaktan öteye gidemez.

Azıcık ‘yerinde’ olurlarsa da, senin ile benim karşılıklı konuşmalarımıza şimdi kulak kabartan, yanımızdaki bu kişi (Evet, sen: ey okur!), belki, ucundan da olsa, bunların ‘izleri’ oldukları o ulu gerçeklikleri görebilecek, kavrayabilecek, anlayabilecek…”

“Herkesin kendisine sorduğu ilişki nedir?” sorusu bölümün başlangıcıdır aslında. İlişki içerisinde olan yazarın felsefi olarak bu soruya yaklaşımı ve onunla -sevgili dememizi ister miydi?- sohbetlerini içeriyor. Bu sohbetler yer yer tam da yazarın istediği gibi o iki kişinin dışındakilerin anlayamadığı türden oluyor. Bu satırları okurken yan masaya davetsiz misafir biri gibi hissedebilirsiniz kendinizi.

Şimdi yapmamız gereken, yalnızca ikimize özgü, bir yeni dil geliştirmek, kurmak, yaratmak- öylesine ki, bir üçüncü kişi, bizim birbirimize söylediklerimizi işitecek olursa, bunlardan hiçbir şey anlamasın.”

Özellikle bu bölümde ilişkilere dair yeni sorular, arayışlara yeni konular ekleniyor. Derinlemesine olarak düşünmenize, sorgulamanıza sebebiyet veriyor yazarımız.

Son bölümü “sonra”, kitabın en kısa bölümüdür. Sanki ondan “sonra” bir şey kalmamış gibi. Sanki ondan “sonra” yazacak bir şey kalmamış gibi.

Bugün, şimdi, yalnızca ben biliyorum; ben de öldüğümde de, artık, kimse bilmeyecek…”

Kitabı okumak keyifli çünkü hepimizin aklına takılan sorular, ilişkilerindeki açmazlar ele alınıyor. Her satırında olmasa da kendinizden birçok şey bulacaksınız.

“Olabilmek.. Olabilemedin, koyu parıltılı gözlü sevgilim benim.. Ben vardım; sen, kendini yok etmeyi seçtin.”

“Biz, artık ayrı olabiliyor idiysek, sen ile ben arasındaki şu ‘ile’, artık yok demekti.”

“Bir gün benim yüzümden acı çektiğinde -ki, çekeceksin- lütfen az çek…”

Melis Kalkan − edebiyathaber.net (22 Ağustos 2013)

Yorum yapın