Oscar neden Wilde oldu? Ve ben bunu neden bu kadar sevdim? | Emine Ay

Eylül 26, 2020

Oscar neden Wilde oldu? Ve ben bunu neden bu kadar sevdim? | Emine Ay

Biri size kalkıp Jane Austen ile Ernest Hemingway’in İngilizce edebiyatında karakter yaratımı açısından birbirine en yakın yazan yazarlar olduğunu söyleme cüretinde bulunsa muhtemelen bu kişiyi baştan aşağı küçümseyerek önce bir süzer sonra da sözlerinin ciddiye alınmayacak biri olduğuna hükmedersiniz. Bu kişi, bir de İngilizce edebiyattaki kayda değer karakterler arasında işçi sınıfından gelen ilk karakteri Dickens’in değil de D. H. Lawrence’ın yarattığını iddia ederse artık karşınızdakinin çizgiyi aştığına emin olup muhtemelen “Hadi ordan!” dersiniz.

Elliot Engel’in, “edebiyatçıların okulda öğrenemediğimiz yaşamlarını” anlattığı Sel Yayıncılık’tan yayımlanan ve Zeynep Avcı’nın çevirdiği Oscar Nasıl Wilde Oldu? kitabında yaptığı bu ve bunun gibi karşılaştırmalarla, bilmekle övündüğümüz basmakalıp birçok algıyı paramparça etmekle kalmıyor, yazarlara, yazarların yapıtlarına ve karakterlerine, ve bütün bunların etrafını sarmalayan –çoğunlukla şöhretlerinin bulanıklaştırdığı- gerçekliğe bambaşka bir gözle bakmamızı sağlıyor. Ve bunu yaparken eşsiz bir hikaye anlatıcısının (aslında iyi bir öğretmenin özelliği de denebilir çünkü Engel bir İngilizce Edebiyat profesörü ve bütün iyi öğretmenler gibi iyi bir hikaye anlatıcısı) yöntemlerine başvurarak yazarların yaşamlarındaki en ilginç noktaları bir araya getirerek eserlerine,  buradan da bir bütün olarak edebiyata yaptıkları katkılara ulaşmaya çalışıyor.

Hayatlarında en az bir kez edebi eleştiri dersi almış ya da edebi eleştiri teorilerine aşina olanların tam bu noktada tüylerinin ürperdiğini tahmin etmek zor değil. Çünkü bize öğretilen, eserlerin yazıldıktan hemen sonra artık yazarlardan bağımsız birer yapıta dönüştüğü ve bu sebeple kendi içlerinde değerlendirilmeleri gerektiğiydi. Ancak Engel daha kitabın en başında bunu tamamen reddettiğinin altını çiziyor ve yaşam öyküsüne dayanan edebi eleştirmenlik akımının gururlu bir üyesi olduğunu baştan belirtiyor. Ona göre eserler, onları kaleme alanların yaşam öykülerine bakılarak en iyi şekilde anlaşılabilir. Engel bu tezini, yaşam öykülerini incelediği yazarların,  yaşadıklarından damıttıklarını eserlerine nasıl yansıttığını göstermek için romanlardan, öykülerden ve şiirlerden bölümleri kitabına alıp inceleyerek oldukça başarılı bir şekilde temellendiriyor. Böylelikle okur, örneğin Emily Dickinson’un hayatı boyunca yazdıklarını sadece kendisi için yazdığını ve yaşadığı dönem boyunca yazmış olduğu ve bir dikiş kutusunda sakladığı tamı tamına 1775 şiirin ancak onun ölümünden sonra gün ışığına çıktığını öğrenirken, örneğin Tren şiirini neden ve nasıl yazmış olabileceğini ve nelere gönderme yapmış olabileceğini Dickinson’un yaşam öyküsüne bakarak büyük bir aydınlanmayla anlıyor. Dickinson gibi tek okuru kendisi olan bir yazarla, örneğin Dickens gibi babasının borcunu ödeyebilmek için seri üretime geçmiş gibi yazan başka bir yazarın üslüp farkı tam da Engel’in iddia ettiği gibi yazarların yaşam öykülerinin projeksiyonunda aydınlığa kavuşuyor.

Şu ana kadar yazdıklarımla, söz konusu kitabının sıkıcı bir edebiyat eleştirisi kitabı olduğu izlenimini oluşturduğum tehlikesine karşı okuru hemen uyarmam gerek. Çünkü Oscar Neden Wilde Oldu? bundan çok daha fazlası! Kitap bizim gibi sıradan insanların, namı kendinden önce yürüyenlerin hayatlarına karşı duyduğu iflah olmaz merak duygusunun farkında olan muzip yazarın maharetli ellerinde ilgiyi hep en üst noktada tutarak adeta devleşip bizi en yumuşak karnımızdan vuruyor. Başarısız babalarının hatalarının kurbanı olan (evet neredeyse hepsinin başarısız babaları vardır), yazdıkları basımevlerince defalarca reddedilen, kibirlerinin kurbanı olan, aşkları, nefretleri, narsistikleri, saplantı ve zaaflarıyla sıradışı kişilikler olan bu yazarların yaşam öyküleri bir yandan doyurulmak bilmez merakımızı giderirken öte taraftan önemli bir işleve de hizmet eder: şöhretin mitleştirdiği gerçeklikten uzaklaşmış bu efsanevi kişileri ete kemiğe büründürerek insancıllaştırır. Ama bu kadarı da değil! Eğer siz de iflah olmaz bir fun-fact[1] bağımlısı iseniz kitap sizi de fazlasıyla doyurma potansiyeline sahip. Kitapta yer alan, öğrenildiğinde ufku iki katına çıkaran bilgiler arasında örneğin beğenilmeyen bir sahne performansında izleyicilerin üzerine domates atılması geleneğinin, Shakespeare zamanında Globe tiyatrosunun büfesinde satılan 3 yiyecekten biri olmasından ve domatesin o dönemde zehirli kabul edildiği için en kolay feda edilebilen bir yiyecek olmasından geldiğini; paperback denilen bugün kullandığımız kağıt kapalı kitabın Dickens’in üstün ticari zekasının bir ürünü olduğunu; bir gönül meselesi için sevdiği kadının peşine takılıp İspanyol iç savaşını güya izlemeye giden Hemingway’in ancak solcu arkadaşlarının popülistliği yüzünden onu eleştirmesinin sonucu olarak Çanlar Kimin İçin Çalıyor?’u yazdığını; Dickens’in sadece yazdıklarından yola çıkarak George Eliot’un bir kadın olduğunu anlayan ve bunu bütün dünyaya ilan eden ilk kişi olduğunu ya da Edgar Allan Poe’nun Raven (Kuzgun) şiirinin adını Dickens’in kendi evinde beslediği kuzgundan aldığını ve daha fazlasını (evet artık spoiler vermeyeceğim) eğlenerek öğreneceklerdir.

Peki nedir bu yaşamöyküsüne dayanan edebi eleştiri örneğinin başarısı? Kendi adıma cevap verecek olursam, Oscar Neden Wilde Oldu? kitabının, İngiliz Dili ve Edebiyatı bölümünde bize okutulan ve iki cildi toplamda yedi bin küsür sayfayı geçen Norton İngiliz Edebiyatı Antolojisi’nin dört senede öğretemediğini kitabın üstelik eğlendirerek öğrettiğini iddia edersem ileri gittiğimi düşünebilirsiniz. Benim tembel ve mızmız bir öğrenci olduğumu ve bunun talihsiz bir mübalağa olduğunu düşünecek olsak bile kitabın karşılaştırma yöntemi ile algıları paramparça eden perspektifler sunduğu ve dönemin edebiyatına dair önemli noktaları ilişkilendirerek yepyeni özgün çıkarımlara vardığı kesin. Sonuçta kaç İngiliz Edebiyatı Antolojisi size Dickens’in bugün sadece en kötü ya da en iyi yapıtlarını değil de en kısa yapıtlarını okuduğumuzu çünkü bugün en iyi bildiğimiz dört yapıtı dışındaki bütün kitaplarının sekiz yüz sayfa ya da daha uzun olduğu için günümüzde neredeyse unutulduğunu söyler ki?

Beni yormadan eğlenceli bir birşeyler okurum düşüncesiyle yaz okuma listeme hiçbir ön araştırma yapmadan eklediğim kitabın beni bu kadar eğlenceğini, bu kadar şaşırtacağını ve ufkumu bu kadar genişleteceğini  asla tahmin edemezdim. Özellikle İngilizce edebiyat öğrencileri ve hocalarına ısrarla, şiddetle ve hararetle tavsiyemdir!


[1] Yararlı ve ilginç bilgi

edebiyathaber.net (26 Eylül 2020)

Yorum yapın