İkinci Yeni günümüzde bile hem şiir çevrelerinde ve hem de akademik ortamda genel kabuller dolayımında değerlendirilmeye devam edilmiştir. Hemen herkes İkinci Yeni’nin Batıdaki yenici şiir hareketlerinden etkilendiğini, şiirin gidimli dilden bir kopmayla özgürleşmesine yol açtığını, bireysel dillerin olanak bulduğu daha yaratıcı, imge ağırlıklı modern bir platforma doğru evrilmesinde etkin olduğunu, bu özellikleriyle şiir dilinde radikal bir kopma yarattığını kabul etmektedir.
Bu uzlaşımsal ortak kabul, zamanla, günümüz genç şiir ve akademik ortamının İkinci Yeni’ye, etkisinden uzak bakabilme şansını da vermiştir. Ancak bugün İkinci Yeni şairleriyle dostluklar yaşamamış, onlardan etkilenmemiş, veya tam karşıt kutuptan bakma zorunluğu duymamış genç şairler ya da akademik ortamdaki genç araştırıcılar, İkinci Yeni’yle hesaplaşmayı diyalektik, kavrayıcı bir düşünceyle, çözümleyici bir bakışla yapabilme olanağına kavuşmuştur.
Bilkent Üniversitesinde akademik kariyerini yapan genç şair Yeniay, verdiği master teziyle, genel kabulleri tartışmalara, zıt noktalarda seyreden farklı bakışlara başvurarak, İkinci Yeni’nin sürrealizmle olan ilişkisi bağlamında neliğini açıklamıştır.
Yeniay İkinci Yeni’yi sürrealizm ile bağlantısı dolayımında incelerken konuyu “giriş” ve “Mektepten Memlekete” adlı sonuç bölümleri hariç dört ana bölümde ele alıyor. 1. bölüm “Gerçeküstücülük”, 2. bölüm “Gerçeküstücü Teknikler”, 3. bölüm “Yazınımızda Gerçeküstücülük Algısı” ve 4. bölüm “İkinci Yeni ve Gerçeküstücülük Arasındaki Benzerlikler ve Farklılıklar”. Giriş bölümünde Cumhuriyet sonrası Sürrealizme bakışlar ve İkinci Yeni hakkında Muzaffer İlhan Erdost, Cemal Süreya, Ahmet Oktay,… tarafından yapılan tanımlamalardan sonra kendi düşüncesini söylüyor: “Gerçeküstücülük, edebiyatımıza mutlak gerçeğin aranılması olarak girmemiş, daha çok dilsel alanda bir yenilik, bir araştırma olarak belirmiştir.” (s.15) Bu yargıdaki “edebiyatımıza mutlak gerçeğin aranılması olarak girmemiş” cümlesi Yeniay’ın tezini oluşturuyor.
Sürrealizmin ülkemizde eksik ve yanlış algılanmasının sebeplerini de gösterir Yeniay, Tasavvuf ile Gerçeküstücülüğün yazınımızda sıklıkla birbirine yakın düşünsel disiplinler olduğunu söyleyerek soruna açıklık getirir: “Türk şiiri Tasavvuf’tan yeni kopmuş, Batı şiiri ise Tasavvuf’la benzer denilebilecek düşünce yapısını paylaşan Gerçeküstücülüğe girişmiştir. (…) Gerçeküstücülüğün Tasavvuf’tan ayrıldığı nokta ise onun hem “bilimsel” hem de “maddesel” oluşudur: (s.17)
Cemal Süreya, Ece Ayhan, İlhan Berk başta olmak üzere 2. Yeni şairlerin şiirlerinin özelliklerini irdeleyerek savını doğrular. Ece Ayhan şiirinin kaynağı konusunda Gerçeküstücülük’ten ziyade “Atonallik”in belirleyici olduğunu söyler. Müesser Yeniay’a göre Ece Ayhan da diğer İkinci Yeni şairleri, hatta diğer modern Türk şairleri gibi Gerçeküstücülüğü kendi anladığı gibi yorumlamış, anlayabildiği kadar yararlanmaya çalışmış, ve buradan kendine ait bir anlayış geliştirme doğrultusunda “anladığı gibi dönüştürmüş ve kendinin kılmıştır.” (s.18)
1. ve 2. bölümlerde gerçeküstücülüğü anlatırken İkinci Yeni’de bu tür özelliklerin varolup olmadığını araştırır, Adonis’e başvurarak onun sürrealizm ile ilgili şu yargısını öne çıkarır, “bilimle çelişmez ve onun zayıf kaldığı noktalarda onu destekler. Hem sûfîlik hem de Gerçeküstücülük’ metafizik ve hayata dair bir çalışma alanı aç[mışlardır.]” Bu önemli yargıyı paylaştıktan sonra hükmünü dile getirir: “İkinci Yeni’de metafiziksel bir arayışın söz konusu olmadığı dile getirilmelidir.” (s. 28)
Bu saptamalar yeni olduğu kadar İkinci Yeni hakkındaki düşüncelerimizi de yenilememiz gerektiğini gösteriyor bizlere. İkinci Yeni’yi benzettiğimiz sürrealizmle karşılıklı olarak gerektiği gibi incelemediğimizi, genel geçer kabullerle düşündüğümüzü kanıtlıyor. Örneğin Hegel diyalektiğinin sürrealistler için bütünlüklü düşünmeyi sağlamada önemine değinerek şunları söyler: “Gerçekgerçeküstü, düş-mutlak, nesnel-öznel, vücut-ruh gibi diyalektik bakışlarla yaklaşım dile yoğun olarak dökülmüş değildir.” (s.33)
Yeniay’ın kitabında hesaplaştığı yazarlardan biri de doğal olarak İkinci Yeni’nin isim babası Muzaffer İlhan Erdosttur. O’nun İkinci Yeni’yi ‘şiirin içsel yapılanmasında geçirdiği değişim’ olarak adlandırmakta haklı olduğunu söyler. İkinci Yeni, daha çok ‘dilsel’ bir arayış idi. Gerçeküstücüler ise amacı dille ‘yeni bir gerçekliğe varmak’ idi, fakat İkinci Yeni dili kendisine bir amaç olarak belirlemişti: “yeni sözlere varmak”. Çünkü Gerçeküstücülük Türk şairi tarafından kavranılmakta zorlanılıyor, yeterince anlam verilemiyordu. Yapılan çeviriler içerikten ziyade dili aktarıyor, Türk okuyucusu başka çeşit olan bu dili farklı buluyordu. (s.71-72)
Hilmi Yavuz da kitabın aynı özelliğine vurgu yapar: “İkinci Yeni üzerine bugüne değin yapılan çalışmaların büyük bir bölümü aktarımcı, özetleyici, derlemeci kısaca deskriptif metinlerden ibaret kaldı: (…) Müesser Yeniay’ın ‘Öteki Bilinç, Gerçeküstücülük ve İkinci Yeni’, işte bu eksikliği gidermede değerli bir örnek oluşturuyor. Yeniay’a göre doğru olan, bu kitabın ‘Sonuç’ bölümünde dile getirildiği biçimiyle şudur: ‘İkinci Yeni dilsel ve edebî bir kaygının adıdır. Dolayısıyla, Gerçeküstücü bir şiir olduğu söylenemez.’
Analitik bir okuma, her şeyden önce, farklılıkları belirlemektir. Yeniay, İkinci Yeni’nin ‘imge’ konsepti ile Gerçeküstücü ‘imge’ konseptinin ‘gerek amaç gerek yöntem bakımından’ farklı olduğunu gösteriyor. Meselenin özü de budur! Bu fark, hem ayırt edici hem de kuşatıcı bir farktır; -ve İkinci Yeni şiirinin Gerçeküstücü bir şiir olmadığını kanıtlamaya yeter…”
Metin Cengiz – edebiyathaber.net (6 Ocak 2014)