Göç ve diaspora üzerine yaptığı çalışmalarla tanınan Gökhan Duman’ın yazdığı “Ötekilerin Başkenti”, Berlin’in nevi şahsına münhasır “mekânı” Kreuzberg’e, sadece farklı ırk, din, dillere sahip sakinleriyle değil hayatın içerisinde kendilerine bir “kimlik” yaratarak yolu buradan geçmiş çeşit çeşit insanın bıraktığı yaşanmışlıklara acısıyla tatlısıyla değinen belgesel niteliğinde bir kitap.
Gökhan Duman, 1983 yılında Tokat’ta doğmuş. Lisans ve yüksek lisans eğitimini Uluslararası İlişkiler ve Siyaset Bilimi alanında tamamlamış. Sonrasında göç ve diaspora konularıyla alakadar olmuş ve göç ve diaspora üzerine kültür, sanat çalışmaları yürüten bağımsız platform DiasporaTürk’ü kurmuş. Başta Avrupa ülkeleri olmak üzere tüm dünyada kendi ülkelerinin dışında yaşayan misafir işçi ve ailelerine dair ortak bir hafıza oluşturmak amacıyla yola çıkan DiasporaTürk, yurtiçi ve yurtdışında göç olgusunu odağına alan sergi, enstalasyon, atölye çalışması, sahne performansları, dijital içerik, koleksiyon ve kitap yayıncılığı alanında yaptığı çalışmalarla bilinir hale gelmiş. Bunların haricinde yine göç ve diaspora üzerine editörlük, metin yazarlığı, danışmanlık ve küratörlük yapan Gökhan Duman son olarak kısa süre önce Everest Yayınları’ndan çıkan “Ötekilerin Başkenti” kitabıyla Berlin’in Kreuzberg semtini odağına oturtarak göç meselesini “mekânsal” bir zeminde “rotası” farklı yöne ait birçok farklı “göçmen”e değiniyor.
Malumunuz, Kreuzberg geçmişten günümüze dek hep Türklerle anıldı. “Küçük İstanbul” dendi, ironik bir şekilde Türkiye’nin “üçüncü büyükşehri” olarak kendinden söz ettirdi. Ancak “Ötekilerin Başkenti”, ismiyle müsemma şekilde Kreuzberg nüfusunu oluşturan nüfusu sadece kafa kağıdında yazan “resmi” kimliğe göre değil, burada yaşayanların, hayat içindeki “kimliğine” göre inceliyor. Demografik yapıyı oluşturan nüfus yapısı ve buna bağlı dinamikler kitabın ana damarını oluştursa da Gökhan Duman çalışmasını bunula sınırlandırmayarak Kreuzberg tarihine damga vurmuş “şahsiyet” ve onlarla birlikte gelişen “olayları” titiz bir arşiv çalışmasıyla gün yüzüne çıkararak “mekânı” bu yelpaze çeşitliliğiyle birlikte sunuyor. Kimler yok ki “Ötekilerin Başkenti”ni kendine mesken edinen? Gelmiş geçmiş en büyük müzik ikonlarından David Bowie, sanatını gerçekçi kılmak, bunun yanında da göçmenlerin sorunlarına sanat yoluyla radikal bir biçimde dikkat çekmek için gerçek bir suça bulaşıp Almanya’nın en ünlü tablosunu çalan Ulay, artık Almanya’yı tanıtan belgesellerde bile adı geçen dönerin “mucidi” Kadir Nurman, “Türkisher Basar” adıyla özdeşlemiş meşhur bitpazarının sakinleri… Ve adını sanını bilmediğimiz nice insan Kreuzberg’in sokaklarından gelip geçerek, bazen iz bırakıp Kreuzberg’in “ötekilere” açtığı kucağına bir kez daha minnet edip, ettirerek bazen de sessiz sedasız kenti ikiye bölen “Utanç Duvarı” nedeniyle o sokaklarda ölüp gitmiş.
Gökhan Duman, “Ötekilerin Başkenti”nde, Kreuzberg’teki sosyo-kültürel yapıyı, semtin oluşumundan itibaren onu izleyen nüfus çeşitliliğiyle ele alıyor. Ancak bunu yaparken Kreuzberg’in kendiliğinden oluşan “popüler kültür” imajını bilerek ön plana çıkarmıyor. Bilakis yazar anlattıkça, semtin sakinleri bizzat kendileri bir adım ileri çıkarak “evlerinin” geçmişinden manzaralar sunuyor ve sözü yazardan alarak kendi hikâyelerini yazara anlattırıyor. Kitabı önemli kılan bir başka unsur ise, tarihin hem resmi hem gayrı resmi sayfalarında “utanç” aşağılamasıyla beraber anılmasına sebep olan şehrin ikiye bölünmesinin beraberinde getirdiği acılara, yıkımlara, ölümlere yer vermesi. “Ötekilerin Tarihi”, ressamından şairine, sosisçisinden dönercisine, sporcusundan punk’çısına, garibanından kodamanına kadar herkesi kabul etmiş Kreuzberg’e adanmış, anlamlı bir anlatı…
edebiyathaber.net (4 Nisan 2023)