Söyleşi: Aslı Kemal Gürbey
Merhaba Övgü Hanım. Yeni eserinizden ötürü sizi içtenlikle tebrik ederim. Hayırlı olsun. Öncelikle sizi okurlarımıza tanıtarak başlamak istiyorum. Övgü Can Atmaca kimdir?
Ben Övgü Can Atmaca. 23 Kasım 2000’de İstanbul’da doğdum. Hayatım boyunca kalıplara sığmayan, sıradanlığa uymayan biri oldum. Birinci sınıftayken öğretmenim annemi okula çağırıp “Bu kız derslerimi dinlemiyor, çok tembel ve geriden geliyor” diyerek psikiyatriste götürülmemi önerdi. Annem, o dönemin en iyi psikiyatristlerinden birine, Çapa Tıp Fakültesi’ne götürdü. IQ testi yapıldı. Doktor, zekâmda hiçbir sorun olmadığını söyledi. Dahası, öğretmenin bu testi yapan doktorla birebir görüşmesini istedi. Ertesi gün annem öğretmenime durumu anlattığında, okul kurulu toplandı ve dört öğretmen bir araya geldi. Üçü benimle başa çıkamayacaklarını düşündü ama içlerinden biri hala saygı ve minnetle andığım Erkan Çelik beni sınıfına kabul etti. İşte o an, hayatımın yönü değişti. Okuma ve yazmayı sevmeyi, kelimelerin benim için bir sığınak ve bir silah olabileceğini Erkan öğretmenim sayesinde öğrendim. 10 yaşımdan beri yazıyorum. Yazmak benim için sadece bir hobi değil, bir varoluş biçimi. Kelimelerle kendimi ifade etmek, dünyaya ve adaletsizliğe karşı durduğum en güçlü yer burası. Kayıp Adalet de bu yolculuğun bir sonucu. Ben sadece hikâyeler yazan biri değilim, adaleti, kadınların mücadelesini ve suskun bırakılanların sesini duyurmak isteyen biriyim. Edebiyat benim için yalnızca sanattan ibaret değil. Bu, var olmak, direnmek ve dünyaya bir iz bırakmakla ilgili.
“Kayıp Adalet”i beğenerek okudum. Sanırım eseri ilk okuyanlardan biriyim. İlk basılı eseriniz olduğu için mutlu, heyecanlı ve gururlu olmalısınız. Duygularınızı öğrenmek isterim.
Duygularımı anlatmak gerçekten zor ama kelimelerle yansıtabilirim. Şu an içimde tarifsiz bir heyecan var. Çok mutluyum ama aynı zamanda derin bir hüzün de hissediyorum. Duygularım adeta dans ediyor; bir yanım büyük bir başarı hissiyle dolu, diğer yanım ise bu hikâyenin içinde yaşadığım duygusal yolculuğun izlerini taşıyor. Neden hüzün? Çünkü bu kitabı yazarken karakterlerimle birlikte ben de onların hikâyelerini yaşadım. Onların acılarını, mücadelelerini, çaresizliklerini ve umutlarını birebir hissettim. Her bir sahnede, her bir diyalogda onların yerine geçtim, onların gözünden dünyaya baktım. Övgü Arhan’ın adalet arayışında yaşadığı yalnızlık, Aysel’in hayatta kalma mücadelesi, her biri benim içimde de iz bıraktı. Ama aynı zamanda büyük bir gurur içindeyim. Çünkü Kayıp Adalet artık sadece benim değil, okuyucuların da hikâyesi oldu. Onların bu kitabı nasıl hissedeceğini, hangi satırlarda durup düşüneceğini, hangi karakterlerle kendini özdeşleştireceğini merak ediyorum. Artık bu hikâye, okuyanın gözünde yeniden şekillenecek ve ben de bu sürecin bir parçası olacağım. Bütün bu karmaşık duygular içinde tek bildiğim şey, bu kitabın benim için bir başlangıç olduğu. Daha anlatacak çok hikâyem var ve kalemim bu yolda yürümeye devam edecek.
Yayınevi kitabın pdf nüshasını bana yolladığında bir haftaya okurum diye düşünmüştüm. Fakat elime alınca bir çırpıda bitiriverdim. Kitabı okuyanların da benim hislerimi paylaşacaklarına inanıyorum. Birbiriyle bağlantılı iki sorum olacak. 1) Kadın hakları temalı bu romanı yazarken motivasyon kaynağınız neydi? 2) Romanı yazarken zorlandığınız sahneler hangileri oldu?
Benim için Kayıp Adalet, yalnızca bir roman değil, aynı zamanda kadınların adalet mücadelesinin bir yansıması. Bu kitabı yazarken en büyük motivasyonum, kadınların yaşadığı adaletsizlikleri ve hukukun kimi zaman nasıl körleşebildiğini anlatmaktı. Kadınların kendi hayatlarını savunmaya çalışırken bile suçlu ilan edilmesi, toplumsal yargılarla savaşmak zorunda bırakılması beni derinden etkiliyor. Gerçek hayatta okuduğum haberler, tanık olduğum hikâyeler ve toplumun içinde fark ettiğim sessiz çığlıklar, bu kitabı yazmaya itti beni.
Romanı yazarken en çok zorlandığım sahneler, kadın karakterlerin çaresizlikle sınandığı bölümler oldu. Aysel’in yaşadığı travmalar, Övgü Arhan’ın hukuk sisteminde verdiği mücadele, onların korkuları ve yalnızlıkları… Tüm bunları yazarken sadece bir yazar olarak değil, onların yerine geçen biri olarak hissettim. En zoru da buydu aslında; karakterlerimin acılarını içimde yaşamak. Yazarken bazen durup derin bir nefes almak zorunda kaldım çünkü her kelimenin bir gerçeğe dokunduğunu biliyordum.
Ama işte tam da bu yüzden yazmaya devam ettim. Çünkü bazı gerçekler anlatılmalı, bazı hikâyeler dile getirilmeli. Kayıp Adalet, sadece kurgusal bir roman değil; susturulmak istenen kadınların sesi, sistemin içinde kaybolan adaletin arayışı. Ve ben, bu sesi duyurmak için yazmaya devam edeceğim.
Romanın ana karakteri Övgü Arhan, kadın hakları için mücadele eden bir savcı. Onu yaratırken esinlendiğiniz gerçek kişiler ya da olaylar oldu mu?
Övgü Arhan, birebir gerçek bir kişiden esinlenerek yaratılmış bir karakter değil. Ancak onun hikâyesi, pek çok kadının yaşadığı mücadelelerden ve adalet arayışlarından ilham aldı. Kadınların hakları için verdiği savaşı haberlerde, mahkeme salonlarında ve sokaklarda gördüğümüz gerçek olaylardan esinlendim. Övgü Arhan, toplumda susturulmaya çalışılan ama pes etmeyen tüm kadınların sesi olsun istedim. Karaktere, Övgü adını bilerek verdim çünkü bu isim bana her zaman güçlü, kararlı ve mücadeleci bir ruhu çağrıştırdı. Kayıp Adalet gibi adaletsizliğin sorgulandığı bir hikâyede, bu ismin güçlü bir anlam taşıyacağını düşündüm. Övgü Arhan, sadece bir savcı değil; sistemin içinde hakikat için savaşan, adaletin gerçekten kime hizmet ettiğini sorgulayan bir karakter. O, gerçekte tanıdığım biri olmasa da, birçok kadının mücadelesinin bir birleşimi.
Övgü’nün havaalanındaki dramatik sahnesi, yani kendini feda etmesi ve vurulması, hikâyenin en çarpıcı anlarından biri. Bir kadın, bir başka kadını korumak için kendini hiçe saydı, diye manidar bir tespit de yapmışsınız. Sorum şu: Kadınların birbirleri için yeterli dayanışma gösterdiklerini söyleyen birine destek mi çıkardınız karşı mı çıkardınız?
Kadın dayanışması, benim için sadece bir kavram ya da slogan değil; gerçek anlamda var olması gereken bir güç. Kayıp Adalet’te bunu hem destekleyen hem de sorgulayan bir bakış açısı sundum. Övgü Arhan, bir kadın olarak hukukun içinde var olmaya çalışırken yalnız bırakılıyor, sistemin içinde kendine yer açmaya çalışıyor. Aysel ise hayatta kalma mücadelesi verirken hem kadınlardan hem de toplumun tamamından destek görmeyi hak eden biri. Ben kadınların birbirlerine yeterince dayanışma gösterdiğini söyleyenlere tamamen katılamam çünkü gerçek hayatta bunun her zaman mümkün olmadığını görüyoruz. Kadınların birbirine destek olması gerektiğine inanıyorum ama bazen kadınlar bile birbirlerine karşı yargılayıcı ya da mesafeli olabiliyor. Çünkü yıllardır öğretilen toplumsal roller ve ön yargılar, kadınların dayanışmasını baltalıyor. Ancak Övgü Arhan’ın yaptığı gibi, bu kırılmaları aşan, kadınlar için mücadele eden, ses çıkartan her hareket, bir şeyleri değiştirebilir. O yüzden bu roman, kadın dayanışmasını yücelten ama aynı zamanda onun eksikliklerini de sorgulayan bir hikâye. Dayanışmayı büyütmek ve güçlendirmek bizim elimizde.
Gerçek hayatta savcı Övgü Arhan gibi kadınlar var mıdır? Sizce kadınların hukuk sisteminde daha güçlü bir yer edinmesi için neler yapılmalı?
Gerçek hayatta, Övgü Arhan gibi güçlü, mücadeleci ve adalet için savaşan kadınlar elbette var. Ancak onların sesi çoğu zaman yeterince duyulmuyor ya da sistem içinde yalnız bırakılıyorlar. Hukuk alanında çalışan kadınların, mesleklerini icra ederken sadece bilgi ve yetkinlikleriyle değil, aynı zamanda toplumsal cinsiyet algılarıyla da mücadele etmek zorunda kaldıklarını biliyoruz. Övgü Arhan, sistemin içinde direnç gösteren ve adaletin gerçekten kim için işlediğini sorgulayan bir karakter olarak doğdu, ama bu yalnızca bir kurgu değil—çünkü benzer zorlukları yaşayan sayısız kadın var. Kadınların hukuk sisteminde daha güçlü bir yer edinmesi için en önemli adım, eşit fırsatların sağlanması ve toplumsal cinsiyet önyargılarının kırılmasıdır. Kadınların hukukun her alanında daha fazla temsil edilmesi, yalnızca kadınlar için değil, toplumun tamamı için adaletin daha sağlıklı işlemesini sağlayacaktır. Kadın hukukçuların ve savcıların yalnız bırakılmadığı, karar mekanizmalarında daha fazla yer aldığı bir sistem, gerçek anlamda adil bir hukuk düzeni yaratabilir. Eğitim, farkındalık çalışmaları ve kadınların güçlendirilmesine yönelik destek mekanizmaları arttıkça, Övgü Arhan gibi kadınlar yalnız kalmayacak ve hukuk sisteminde daha güçlü bir şekilde var olmaya devam edecekler. Ama unutulmaması gereken bir şey var: Bu sadece kadınların mücadelesi değil, adaletin gerçek anlamda sağlanmasını isteyen herkesin sorumluluğunda olan bir konu.
Adalet kavramı ta Antik Yunan’dan beri konuşulan bir mesele. Bilhassa filozoflar adalet kavramını çok tartışmışlar. Günümüzün de en çok tartışılan konularından biri. Kitap boyunca siz de adalet kavramını sorguluyorsunuz. Sizce adalet diye bir şey var mı yoksa bu bir ütopya mı?
Adalet, insanlık tarihi boyunca tartışılan ve her dönem farklı anlamlar yüklenen bir kavram. Antik Yunan’dan günümüze kadar filozoflar, hukukçular ve toplum bilimciler adaletin gerçekten var olup olmadığını sorguladı. Fakat asıl soru şu: Adalet gerçekten var mı, yoksa sadece güçlü olanların elinde bir araç mı? Benim bakış açıma göre adalet, var olması gereken ama çoğu zaman ulaşılamayan bir ideal. Kağıt üzerinde her bireyin eşit haklara sahip olduğu söylenir, ancak gerçek hayatta bunun böyle işlemediğini görüyoruz. Adaletin güçlüler tarafından şekillendirildiği, mağdurun ise çoğu zaman yalnız bırakıldığı bir sistemde yaşıyoruz. Kadınlar için adalet, çoğu zaman mahkeme salonlarında, toplum baskısında ve kendi yaşam hakları için verdikleri mücadelede sınanıyor. Bu yüzden adalet benim için bir ütopya değil ama eksik bırakılmış bir gerçeklik. Birileri için işleyen, diğerleri için bir hayal olan bir sistemin içindeyiz. Ancak bu demek değildir ki adalet sadece güçlülerin elinde kalmalı. Adaletin gerçek anlamda sağlanması için, bireylerin ses çıkarması, mücadele etmesi ve adaletsizliklere karşı durması gerekiyor. Kayıp Adalet, tam da bu sorgulamadan doğdu. Ben de bu hikâyede adaletin gerçekte kimler için var olduğunu, kimler için ise erişilmez bir hayal olduğunu anlatmaya çalıştım. Adaletin var olup olmadığını tek başına bir kavram olarak sorgulamak yerine, onu kimin için ve nasıl işlediğini sorgulamak daha önemli. Çünkü gerçek adalet, herkes için var olana kadar eksik kalmaya devam edecek.
Romanın kadın haklarına odaklanmasının, toplumda kadınların karşılaştığı zorluklara dikkat çekmek için bilinçli bir tercih olduğu anlaşılıyor. Kamuoyunda bazıları kadın hakları konusunda büyük gelişmeler kaydettiğimizi ve bu sorunun hemen hemen ortadan kalktığını söylerken bazıları da çok fazla eksiğimiz olduğunu söylüyor. Siz bu tartışmada nerede yer alırsınız?
Kadın hakları konusunda ilerleme kaydedildiğini söylemek mümkün, ancak bu gelişmelerin yeterli olduğunu düşünmüyorum. Evet, kadınların toplumsal, hukuki ve ekonomik alanlarda daha görünür hale gelmesi önemli bir kazanım. Ancak bu kazanımların kalıcı olup olmadığı, herkes için eşit şekilde işleyip işlemediği tartışmaya açık. Kadın hakları mücadelesi, birkaç yasa değişikliğiyle tamamlanabilecek bir süreç değil. Çünkü gerçek sorun, sadece yasalarla değil, zihinlerdeki kalıplarla, toplumun kadına bakış açısıyla da ilgili. Kadınların halen kendi hayatları hakkında karar alırken yargılandığı, hukukun bile onları korumakta zaman zaman yetersiz kaldığı bir dünyada, “bu sorun çözüldü” demek gerçekçi olmaz.
Ben bu tartışmada eksikliklerin halen ciddi boyutta olduğunu düşünen taraftayım. Kadınların ekonomik bağımsızlığı, hukuki güvenceleri ve toplumsal rolleri konusunda hala ciddi eşitsizlikler var. Kadın cinayetleri, taciz ve şiddet vakaları hala günümüzün en büyük sorunlarından biri. Bu yüzden kadın hakları meselesi, bir “ilerleme kaydettik” diyerek rafa kaldırılacak bir konu değil, sürekli mücadele edilmesi gereken bir alan.
Kayıp Adalet’te de tam olarak bunu ele aldım. Kadınların adalet arayışının ne kadar çetrefilli bir süreç olduğunu, çoğu zaman sistemin içinde bile yalnız bırakıldıklarını anlattım. Kadın hakları konusunda mücadele eden her bireyin sesi, bu eşitsizliklerin ortadan kalkması için büyük bir adım. O yüzden ben bu tartışmada, “hala yapmamız gereken çok şey var” diyenlerdenim. Daha fazla kadın ses çıkarmalı, daha fazla kişi bu eşitsizliği sorgulamalı ve adalet gerçekten herkes için eşit işleyene kadar bu mücadele devam etmeli.
Kayıp Adalet’in yayımlamış olması sanırım size iyi bir moral olmakla kalmadı, kendinize olan inancınızı da güçlendirdi. Bu durumda şu soruları size sormak isterim: 1) Üzerinde çalıştığınız yeni bir proje var mı? 2) Varsa bu da kadın hakları temalı mı olacak? 3) Bir takvim verebilir misiniz?
Kayıp Adalet benim için sadece bir kitap değil, uzun bir yolculuğun başlangıcıydı. Hikâyenin devamı için de çalışmalara başladım. Kayıp Adalet 2 gelecek ve ilk kitaptaki adalet arayışını daha da derinleştiren bir devam hikâyesi olacak. Ancak şu an net bir tarih veremesem de, 2025 bitmeden okuyucularla buluşacağını söyleyebilirim. Yeni projelerimde yine kadınların mücadelelerini ve adalet sistemindeki eksiklikleri sorgulamaya devam edeceğim. Çünkü kadın hakları, sadece bir kitapla anlatılıp bitirilebilecek bir konu değil. Kayıp Adalet 2’nin yanı sıra, üzerinde düşündüğüm farklı projeler de var ve her biri kendi içinde bir direnişi, bir sorgulamayı barındıracak. Şu an önceliğim Kayıp Adalet dünyasını güçlendirmek ve okuyucuların bu hikâyeyle daha da bağ kurmasını sağlamak. Adalet arayışı devam ediyor ve ben bu hikâyeyi anlatmaya devam edeceğim.