Öykü: 6 Şubat ‘23 Deprem Ağıtları- Özgür Kuş | Ayla Kahraman

Nisan 22, 2025

Öykü: 6 Şubat ‘23 Deprem Ağıtları- Özgür Kuş | Ayla Kahraman

Gözlerimi pek çok çocuğun olduğu dar bir odada açtım. Oysaki yatarken annemin yanağıma dokunan öpücüğü ile uykuya dalmıştım. Ondan önce babam, çok sevdiğim bir masalı, tekrar anlatmıştı bana. Ailesini kaybeden ve sonra bulan bir çocuğun masalı. Masalın sadece sonunu severdim ve bunun için bütün masalı dinlemeyi göze alırdım.

Sonunun nasıl bittiğini hatırlarım. Çocuk, anne babasına kavuşur ve ardından babamın bir öpücüğü yanağıma konardı. “Bitti korkma” derdi babam, olmaz böyle şeyler sana. Biz yanındayız.

Ne kadar uyudum ne zaman uyandım bilmem.

Ben daha 7 yaşındayım. Ama uyandığımda, birilerinin kucağındaydım. Fotoğraflarımı çektiler sonra beni ambulansa koydular. Çok korkarım ambulanstan. Sesini her duyduğumda korkarım. Annemin yanına giderim, saçımı okşar ve bana ambulansın birilerini kurtarmak için böyle acı çığlıklar attığını söyler. Ben rahatlarım.

Bu defa ben ambulanstayım. Birileri, “her şeyi sağlam “dedi. “Doktora gerek yok” dedi bir başkası. Sonra yeşil elbiseli bir abi, “sen iyisin” dedi. “Daha iyi olacaksın, uyu” dedi. Etime bir iğne soktu, korkarım iğneden ama bu defa hiç canım acımadı ve uyudum.

Sonra dediğim gibi, başka çocukların olduğu bir odada açtım gözümü. Hepsi kız. Benim gibi. Bir abla geliyor, su, ekmek, peynir veriyor bize. “her şey güzel olacak, iyi şeyler olacak “ diyor.

Ben de annemi babamı ve küçük kardeşim Kemal’i soruyorum. Nerede onlar diyorum. Abla, “onlar artık yok, biz varız” diyor.

Şaşırıyorum nasıl yoklar diye.

Annem yok, babam yok, Kemal yok…

“Abla” diyorum, “neden yoklar?”

“Kız” diyor bana sertçe. “Çok konuşma, depremde öldüler, bir sen kaldın, başımıza bela.”

Ben susuyorum sonra. Ablayı kızdırmamam gerek gibi düşünüyorum ama ağlamak istiyorum; bağıra, bağıra.

Ağlamıyorum.

Etrafıma bakınıyorum, kimi benden büyük, kimi küçük pek çok kız var odada. Ben yedi yaşındayım ve sayı saymayı çok severim. Ağlıyorum ama abla kızacak diye gözlerimi silip, saymaya başlıyorum. Kırk yedi kız çocuk var, bir de ben kırk sekiz. Yanımdaki kız hâlâ uyuyor. Diğer tarafımdaki kız ise çok küçük, ağzında mavi renkli bir emzik var. Emiyor. Yanakları tombul, pembe. Onu okşamak, kucağıma almak istiyorum. Kemal gibi, ama bu bir kız. “ Olsun” diyorum ama abladan korkumdan, bebeye dokunamıyorum.

Çok korkuyorum, çok. 

Bir de annemi, babamı, Kemal’i özlüyorum. Neden yoklar ki?

Sabah oluyor. Bu defa farklı bir abla var. Tatlı sesli, güler yüzlü. Kahvaltıda hiç sevmediğim haşlanmış yumurta var. Bana sarılıyor, “yemen gerek” diyor. Sarılıyor ya, çok iyi hissediyorum. Kocaman yumurtayı iki lokmada yutuyorum ve ona bakıyorum. Yok. Başka çocukları beslemeye gitmiş.

Ben kendimi iyi hissetmiyorum. Yedi yaşındayım ama bir şeyler ters biliyorum. Bir abi geldi ve iki çocuğu aldı götürdü. Beni de alacaklar mı, alırlarsa nereye götürecekler?

Anne, baba diyorum. İçimden. Kurtarın beni, alın buradan.

Ne anam babam ne amcam, dayım, teyzem, halam. Kimse yok…

Ben o yabancılardan çok korkuyorum. 

İyice içme dönüyorum, kendimi saklıyorum. Biri beni alır gider diye çok korkuyorum.

Saçlarımı karıştırıyorum, masaldaki gibi, ağzımı yamuk yapıyor ve şaşı bakıyorum. Beni kimse almasın.

N’olur almasın.

Sonra Nihan teyzem giriyor odaya. Canım teyzem benim. Oyuncaklarımı alan teyzem. Masal ve boyama kitaplarımı alan teyzem.

“Teyzeeee” diye var gücümle bağırıyorum ona. Gözü yaşlı ama koşarak geliyor ve bağrına basıyor beni… “Bir doktor paylaştı fotoğrafını, öyle buldum seni” diyor, hıçkırıklarının arasında.

Konuyorum omuzuna.

Acı çeksem de ben artık özgür bir kuşum.

edebiyathaber.net (22 Nisan 2025)

Yorum yapın