bir vakitler ebât buydu, şimdi.. bilemedim! dellenmeyen erkek yoktu bana. az mükâfât almadım yarışmalardan. baş tacıydım her güzîde dâvette.. sultandım, prensestim, kraliçeydim. şaraplar, şampanyalar, viskiler… ayaklarıma dökülürdü envâi mücevherât. benimkinden ecnebîsi yokmuş hiçbir yüzün! hâreli-pâreli yemyeşil gözlü, âb-ı hayâtlardan deryâ denizlere, göklerden yerlere kadar sapsarışın, dal gibi, ilik gibi, ip gibi ipince âfet: o ben. öylesine bir köşede dilimi yutup suspus oturmam da kâfiymiş. hani arada bir doğrulsam, ayağa kalksam hani, ufaktan, inceden süzülerek yürüsem fenâââ! endâmımı görmek için dağlar-denizler aşan, derimin huyu,yüzümün suyu hürmetime ölmeyen yokmuş!
kaçı yanmış yakarken altın varaklı ağızlığımdaki cigaramı, pır pır eden eteğime dolanmış tutmak için ucundan kaçı; kaçı işlemeli şalıma, dağ, orman görmüş postuma, kürküme, şapkama falan, düşüp sakat kalmış dokunmak üzre yâhut akpak eldivenlerime yapışmış kaç salya sümük, ince, kalın al-mor dudaklı beyzâde. salonlar, köşkler, yalılar.. baleler, valslar, tangolar… her şey ama her şey bahânesiymiş şu şûhu bir kez olsun görebilmenin.
şu şûhu bir kez olsun öpebilmenin bedeli pek ağırmış. ağrılı-sancılı upuzun yolmuş yanıma varmak ve öylece, ölece baka baka şaşırıp şaşı-şehlâ kalmak, yamulmak! âh sonra arzûlanan ten. bedenin de bir aklı varmış. yâni zormuş kolay sanılan. masal olmuş-olmamış, az-uz uçmuş hepsi!
sarmaşdolaş olmak zor sanat benle. bir anlık sevişmek ise mümkün değil. ilk ve son ve tek şartımdı aşk. ötesi mış-miş işte.. öyle diyorlar. parayla satın alınamasa da kültür, içerde-dışarıda az uğraşmadım. okullar mı, kurslar mı, özel dersler mi az-öz.. her yerde bir musallat mutlak, her yerde bin belâlı varmış- yokmuş!
rahatı kaçıktı ömrümün şu mâlûm müstesnâ hâlden. hem bir an kendi olarak kalabilmek için kim yeğler çirkinliği, hiç demedim, tapılan kadının güzelliğini silip? ya da okumuş-yazmış ama perperişân.. yâni kim yeğler fakirliği zenginliğe dedim.
e kör câhil de kalmadım elbet: yalayıp yutmuşluğum olmasa da, benim de kendimce bir kitap okumuşluğum var. ha bir de hoş mecmûalar, moda dergileri falan feşmekân, tâkip edilecek kolay ama zorâki bin bir sayfa. yoksa siz beni beden mi sandınız sırf.. aşk olsun! kıymet-i harbiyesi b‘aşk’adır gönlün.
ama aklımı da kullanıyordum çokça, ilim-bilim değil, rahat hayat için. e benden yazar-çizer, feylesof olacak değildi ya! rûhu yem etmemek için az-çok kafa şart.
öyle sarhoş olup kaybetmedim kendimi birkaç zibidinin parası-puluyla. ziyân-sebîl olmak işten değildi fakat kendime hep güvenim tamdı. bugünler geçecekti, ben bitecektim. yine de caymadım tatlı hayattan!
size bir sır vermekte yeîs görmüyorum: ne aptallar ile hasbihâl eyledim sormayın, ne
kurnazlarla yiyip-içtim anlatamam. tohumumda zekâ kırıntısı falan olmasa, murdar etmişlerdi
beni çoktaaan!
şaşaa da er-geç biter.. biliyordum. kimin avucundan kaymamış ki zaman! beden, körpeyken beden, sonrası leş. en bakımlısı bile nihâyetinde küf. ne boya ne koku cildi sâhiden gizler. acı tadın kokusu çıkar bir gün. ne o salonların şûh kadını kalır zamanla ne de düşleri süsleyen o ipeksi ten.
ben şimdi hikâyeler anlatmıyorum size. anılarım tıka basa gül. gülizâr diyenlerim ne çok oldu. mis-ü amber kokarmışım meğerse! ipek giysilerim, kadife terliklerim, heyhat süt banyolarım, pahalı içkilerim bir de, bir de yatlarım, köşklerim, yalılarım evvel zaman, kalbur saman içinde varmış! adalar-modalar âmâdeymiş emrime. kadının köyü de bendim, beyin oğlu da: ne kadar muhterem adam varsa hastaymış bana. canına kıyanların olduğu rivâyet değil.
güzellik doğuştandır.. îtirâzım olmadı. ne ki aklı yedirmesi tuhâf değil mi? sırf bedene kul-köle olmak da ne! insan biraz insanlık arar kendinde.. nerdeee! varsa-yoksa şehvet için şen-şakrak hayat! benle sabah-benle akşam; tüm hayaları bu! buyurun buradan yakın reca ederim please!
ya o sonradan görmeler, sözde asîller; paranın delisi o şerefsiz herifler! ya o çuval çuval kürkleri önüme seren, sandık sandık kolye, yüzük, bileziği dört yanıma döken; ya o üzerime senet-sepet, mal-mülk yapan, yurt dışlarına götürmeye kalkan ahmaklar! kimi gözdesi, kimi dostu, kimi kapatması.. cümlesi onların olayım istedi mi istedi. ne küstâhlar, cüretkârlar, arsızlar gördüm. silah dayayanlar mı dersiniz şakağıma, sustalı çekenler mi böğrüme… ömrüme musallat olup ölümüme susayan ne densiz zengin kâtiller gördüm.
âh hepsinin derdi beni elde etmek, olmadı bir geceliğine kaçamak falan. bedenimden önce satsaydım rûhumu, mültimilyarderdim şimdi ey âzizler, azîzeler!
şimdi.. bilemedim! kaçtı-uçtu zaman. gül düştü, gülizâr dağıldı, kış oldu yaz. 90-60-90: bir vakitler hayat buydu!
ne küstahım ne narsis. su bana, ayna benim değil. yüzüm, tenim, bedenim güzelse, nideyim? doğumumu yaratsaydım, susardım. bir de tarihi var her hayatın benden çok öte. şâhitliğim neslimle ilgili ve hududu dar. bir de şehirliyim anlayacağınız. dağcı olsam başka şeyden bahsederdim.
elimde olandı güzellik ki pırrr… cin kadar çarptım ne ki çok erkeği. perîden de melekten de fazla yüceltildim. pembe rüya, mavi düş gibi bir şeydi yaşadığım. elbet kendi gerçeğini anlatabilir herkes. hem insan denilen şey gelgeç bir gelgit sanki? ben bu şen şakrak hayatımda daha neler, neler düşündüm 90-60-90 hâlimin sır dibinde. fırtınalarımdan, kasırgalarımdan, zelzelelerimden bahsettim mi hiç size, kuyularımı açtım mı, sundum mu dehlizlerimi? hayır. gündüzlerden bin kat karanlıktı tavanaralarını sıkışıp kaldığım vebâlı fare, simsiyâh baykuşlu gecelerim ki suspus.. sustunuz!
kahkahanın gizlemediği hiçbir acı yok. maskeler ve makyajlar da cabası. başa belâ mıydı güzellik, neydi taa eskiden beri? ebât, hayât derken memât da var. ah parmağımda dönmüyor dünya dün gibi! günün de değeri kalmadı yarın adına. adımı da hiç biriniz sormadınız! tenimde kaldı aklınız, yalan mı? başka bir suâliniz varsa lütfen buyurun. aşk mı dediniz.. hoşça kalın. rûhum gövdemden de güzel.
içinizden biri suâl etseydi ya, ‘hislerin neydi?’ diye. gözünüze sokacağım bir parmağım yok. bunu da burda söyleyeyim.
güzelliğe mârûz kalan kaderine ne desin, üstelik de hoşnut ise hâlinden? benim kıracağım bir put, bir tabu yok.
daha çıplaklığımdan dahi söz açmamışken, dilime düşüremem aslâ ahlâkı. oooh! canıma değsin, güzeldim işte. güzel mi yaşadım.. bilemedim! genç olsam dil çıkarır, nanik ederdim. dileyen ardımdan teneke çalsın.
peki, bu güzellik yâr oldu mu kimseye? diye soran olursa, oldu derim, bir güzel yüreğe., yüksek eğitimini tamamlayıp yurtdışından dönmüş, bir hastanenin hekimi olmuş, kültürlü, zeki ve dahi boylu-boslu, yakışıklı, incelikli ve ziyâdesiyle hassas bir delikanlıydı o gece bir partide tanıştığım adam gibi adam. hep birileri çarpılacak değildi ya bana.. bu kez.. her vakitki hâlimden tâviz vermiş, o ağır, o edâlı, o dağın zirvesindeki erişilmez altın kaplı buz zerresi gitmiş, yelkenleri, kulakları, bedeni ve rûhu yerlere serilmiş, ilk bakışta aşkının esîri olmuş, yanmış, tutuşmuş, kavrulmuş, gül cemâline vurulmuş, deli-divânesi olmuş, öl dese ölecek bir kadındım o an. gözlerime baktı, daldım gözlerine, elini uzattı kolumu verdim, dansa kaldırdı, kalktım, saldım gövdemi gövdesine, belime dokundu omzunu sıktım, bir tebessümüne bıraktım tüm ömrümü o şaşkın, o çarpı, o çocuk ayaklarım uçarken gökte, her şeyimle cennetteydim çoktan unutup yeri, zamanı, koy verdim bir ılık müziğin ezgisinde kendimi ona, bir tânem, nûr tânem, caaanım aşkıma. öyle bir sonsuz ânı yaşamamıştım hiç. her şeyimle bendim tastamam. ne güzelliğim kalmıştı ne gururum, ne cakam ne havam falan sarmalamışken aşk beni. içkisiz sarhoş, giysili çıplak, yataksız sevişkendim varımı-yoğumu sunmuşken yâre. evet, yârim olmuştu birden, dünüm, günüm, yarınım; ömrümün ta kendisi ve sâhim ve sevdiceğim ve tenim, rûhum: eksiksiz ben. sabahladık dersem yalan olmaz, boşalan binânın, sarayın, şatonun müdâvimleri değil, gerçek sâhipleri yâni, yâni prensi-prensesi, bir çift kumrusuyduk biz. bende değildim ben bulutları aşmışken benim. sonra.. ah işte sevmediğim en acı kelime.. sonra inerken hayat gibi, sırât gibi o upuzuuun merdivenleri sabahın ayazında, ağır ağır ağarırken geceyi ağırlamış gün, üç el silah sesi.. kollarımda öldü! sonra, sonra yoğum ben. güzellik meğer… siz öyküye, o romana, ben şiire… inanılacak bir hakîkat yok. dünyam karardı, kâinat gitti, bitti, yandı kül oldu masal!
çok çocukken öksüz-yetim kalmışım. bana bakan ninem öleli çok oldu. o sabah ifâdem alındıktan sonra, kollarına atıldıydım vefâkârımın. bir âşığım vurmuş âşık olduğumu, kıskançlık, sevdâ, hastalık falan demiş belâlım! hâlâ yattığı söylenir mahpusta. ziyân oldu üç hayat: nerdeeen nereye!
bir yıla kalmadan kalktım ayağa ama nasıl! bu ben o ben değildim gayrı. yine çok güzelmişim, yine canlar yakmışım, almışım falan! başka âlemin leylâsı artık kendi olamaz ! yurtdışında gitmediğim ülke kalmamış gerçi. serüvense serüven.. benden hayır yok. ölüsünü içinde taşır dışı güzel ölgün can. derdimi dökecek değildim ya hiç kimselere!
dergi kapaklarında, mecmuâlarda falan, gazete eklerinde boy boy fotoğraflarım.. foto modellik, film teklifleri ve daha neler neler… büstlerim, heykellerim dahi dikildi! dışım göğe varsa da içimin ünsüzüydüm.
benim gibi kim bilir daha kaç 90-60-90… iyi yaşamışsın derseniz, belki evet. hiç yalnız kalmadım ve hep yalnızdım. kapkara ve depderindi rûh mahzenim.
seninki de dert mi derseniz eğer, dert zannımca derim halimce. güzele, zengine gelmez mi ki acı?! oturup bunu konuşmak ayıp ammaaa bin bir suratı var her ömrün.
ninem günlere falan götürmese, kimi kadınlar görmese endâmımı; parklara, bahçelere, gezilere falan gitmesek, benden mahrûm kalırdı sosyete!
lâtife değil desem pek yalan olur. şarkı söylemesem dâvetlerde falan, gülüp oynamasam yalılarda, köşklerde ve zamanla yer almasam içlerinde, hâlâ dede yâdigârı evde tırmalıyorduk! hem bana baktı ninem hem de muhit edindirdi. gücü-kuvveti olsa kim bilir neler… bir kötülüğü dokundu sanılmasın sakın, âdâb-ı muâşeret notum 10.
gülün bakalım siz bu hâlime! eskiden olsa yanıma zor varırdınız. bin kat fazlaydı benden imza koparan aktrislerden, fotoğraflarım kapış kapıştı bir vakitler her yerde. gazete bâyiliklerinde tükenirdi çıkartmalarım; göğsüne takarlardı rozetlerimi hanımefendiler! ne giysem meşhûr olurdu hemen: zengin-fakir her kadın hayrandı bana. bakmayın şimdi adım tozlandı, içim küflendi; o 90-60-90’lı yıllarıma yetişemediniz!
yâni sırf erkekler değil, çocuklar, genç kızlar, yaşlı kadınlar.. herkesin dilindeydi güzelliğim. işçisi, köylüsü, memuru dâhil, dünya starları özenirdi bana.
ah sâdece âşık olduğum öldürüldü! meğer kaç suikast düzenlemişler bana! ölümümü isteyen ünlü-ünsüz nice densiz kadın-erkek, günlerini gecelerine katmışlar.. ömürlerini! dertleri ne vasfım ne kimliğim ne de nüfuzum, güzeller güzeli bir kadını yok etmek imiş! yâni hastalıklı insanlık fenâââ… hiç alerji duyulur mu ben gibi bir güzelden! canıma kasteden tek belâm herhep bedendi. huzurlu yaşar ölürdüm belki öyle olmasa.
ne kadar rahat oldumsa o kadar mutsuz. bunu itirâfım olarak kâbûl buyurun lütfen. yurtdışında neyse de yurtiçinde zar zor, hatta bir yerden bir yere gitmem mûcize kâbilindendi. kapalı mekânların kapatmasıydım sanki: şâhâne yerlerin hârikulâdesiydim. yaptığım bir şeyde yoktu doğrusu, mâlûm ebâtta kalmam yeterliydi ki, bunun için de îtimât buyurun, hiç mi hiçbir şey yapmadım doğrusu. o meşhûr kadınlar günler, aylar, yıllarca az estetik peşine düşmemişmişmiş! teferrûatına girmeyeceğim de bıçak altına yatan çokmuş!
neyyyse… bir de hiç suçlusu olur mu insan teninin, güzel diye?!
sizleri pek meşgûl ettim, farkındayım fakat inanın bu hikâye benden değil, bedenden: hiç ırgalamazdı kimseyi ömrüm, eminim bundan, olmasaydı varlığım 90-60-90!
hamîş: bu mono-röportaj-öykü, tek süper kâinat güzelinin ölmeden önce kaleme aldıklarının derlenmiş hâlidir.
şerh: telîf hakları bendenize âît olan bu metin, söz konusu güzelin adı saklı kalmak sûretiyle -ki öyle- yayınlanma iznine tâbidir.
not: tarihe not düşmek için öykülenmiştir.
dipnot: beden ebât faşizminin öznel eleştirisinin dikkate alınması ricâ olunur
iki beyit: * “ben güzele güzel demem / güzel benim olmayınca” – karac’oğlan
** “güzelliğin on par’ etmez / bu bendeki aşk olmasa” – âşık veysel şatıroğlu.
ek: öyküden hemen sonra, 86 yaşında vefât eden güzelin herhangi bir vârisi yokmuş. hayattayken tüm mal varlığını organ nakilleri yapan bir sağlık kurumuna bağışladığı düşlenmektedir.
edebiyathaber.net (30 Mart 2024)