gözlerinin ta içine bakıyorum.
Sol taraftaki tezgâha, ipek poplinlerin olduğu raflara doğru, kumaş kokusunu içime çeke çeke yürüdüm.
Ne zaman bu dükkâna gelsem Bursa düşer aklıma. Kapalıçarşı… Kumaşçılar… Ablamla birlikte diktiğimiz rengârenk elbiseler, etekler, blûzlar…
“Kolay gelsin evlât!”, diyorum yandaki tezgâhın ardında duran gence doğru.
Yeni olmalı! İlk defa görüyorum burada.
Duymuyor sanırım. Dönmüyor benden tarafa. Bembeyaz gelinlik kumaşların olduğu raflara sırtını dayamış. Önündeki tablanın üzerine yığılmış dantelleri, tülleri inceleyen kadınların arasında sıkışıp kalmış kızla bakışıyorlar.
Gençlik işte!
Neyse!
Poplinlere çeviriyorum başımı. Kumaşlar uzaktan gayet güzel görünüyor. Titil tiril. Su gibi. İki topu gözüme kestirip, indirmesi için oğlana sesleniyorum.
Yine duymuyor beni.
Kızacağım ama artık!
Tezgâhın bitiminde, kasanın başında oturan mağaza sahibi, “Müşteriye baksana oğlum!”, diye bağırınca silkinip kendine geliyor, bulunduğum yere doğru hareketleniyor çocuk. Gösterdiğim kumaşlardan siyah olanı indiriyor sadece. Kucağındaki topa iki-üç takla attırıp, bir metre kadarını tezgâhın üzerine yayıyor.
Vücuduma yapıştırıyorum açılan kısmı.
Gözü hâlâ yan tarafta.
İkinci topu indirmeye yeltenmiyor bile. Israr etmiyorum ben de. Aklı besbelli tüllerin içindeki kızda.
Aralarında bir şey var galiba bunların!
Siyahı parlak, albenili ama dokusu hoşuma gitmiyor.
Çaresiz bir derde düşmüş gibi bakıyorlar birbirlerine.
Ellerim mi sert böyle, yoksa kumaş mı? Hışır hışır… Memelerim mi pörsümüş, yoksa ipekli mi salmış kendini iyice?
Bilemedim.
“Nerde o eski ipek poplinler!”, diyorum delikanlıya.
Sesimde şiddetli bir özlem tınısı fark ediyor, genç bir kız gibi utanıyorum.
Kapkara bir kederle, görmeden, gözlerimin ta içine bakıyor tezgâhtar.
Görüntüsü yavaşça bulanıklaşıyor çocuğun. Sanki bir tül perdenin gerisinde şimdi.
Annem, ablam, beni verdikleri adamın anası, kız kardeşleri…
“Sen de bir şey desene, beğendin mi bunu?”, diyor müstakbel görümcem.
Oğul vermiş bir kovanın içine düşmüş gibiyim. Etrafımı sarmış, dantellerin, güpurların arasında vızıldayıp duruyorlar.
“Gelin hanım da pek nazlıymış”, diyor diğeri.
Gülüşüyorlar.
Sesler uğulduyor kafamda.
Ablam, “Varmayın bacımın üstüne!” deyip, şakayla karışık korumaya çalışıyor beni.
Duvaklığı bir ucundan annem, bir ucundan kaynanam tutuyor. Başımın üzerinde birleştirip, yüzümün önüne sarkıtıyorlar.
Siyah kumaş kayıyor ellerimden, tutup göğüslerime iyice bastırıyorum.
Bembeyaz tülün gerisinden…
Kapkara bir kederle,
edebiyathaber.net (5 Nisan 2022)