Bir yıldız daha kaydı, diyor, Ceren’in yılışık kardeşi. Masanın en başında oturuyor. Mete’nin solunda tanımadığım bir kirli sakal. Onun da sağlam pabuç olmadığı belli. İkisi pek samimi, demek ki bu Mete’nin arkadaşı. Daha önce Ceren’in çevresinde hiç görmemiştim. Nitekim az sonra arkadaşının sırtını yumrukluyor Mete. Sıra sende kankiii. Bu da mı emlakçı acaba Mete gibi? Neyse ne. Mete’nin bana ev ayarladığında; senden komisyon istemez, sen bekar ben bekar, nasılsa bir gün evleniriz, dediğini ablasına söylemedim ama o günden sonra aramızdaki mesafeyi fark etmedi değil. Bir de partisine davet ederken Ceren, aç gözünü, dedi bana. Kılıklı kaldı mı ki! Kirli sakalın yanındaki, Ceren’ in bahsettiği yoga hocası olmalı. İçine düşecek adam. Gerçekten de taş gibiymiş kız. Görenin gözleri kamaşıyor. Ne kadar da genç, 23 ne yahu! Biz yolun yarısını geçtik bile. 23 yaşında ben hala okulla cebelleşiyordum. Şimdiki gençler hayata çabuk atılıyor. Şirkette bir yoga furyası aldı yürüdü, beni dahil edemediler aralarına daha ama fazla vaktim kalmadığının ayırdındayım. Ceren ise nikah öncesi iyice forma girdi, bu yoga sayesinde. Masa başı işlerde yoga en büyük yoldaştır diye de bir güzel pazarlıyor bizim kızlar. Aloo, buyurun efendim…..evet evet yoga temsilciniz. Şirketteki müşteri temsilcileri yakında yoga da pazarlayacak. İçkilerin biri gidiyor, biri geliyor. İkinci votkamı sipariş ediyorum. Serap’la Kemal yine atışmışlar anlaşılan, masada yan yana değil de karşılıklı oturdular. Geldiğimizden beri de konuşmadılar hiç. Birbirleriyle değil masadaki diğerleriyle ilgileniyorlar. Söz gelimi Serap, yoga hocasını kıstırmış; Kemal, Metelerle kaynatıyor. Masaya votkalar, biralar, viskiler yağıyor. Sigara dumanları tepemizde birikiyor. Kemal’in yanında, Selim’in dişçi bir arkadaşı oturuyor. Masanın en sessizi o, ara ara viskisini yudumluyor. Selim, ağzımı yokladı geçenlerde ama küçük suratlı, minyon biri benim gibi sırığa gitmez diye hiç düşünmedim bile. Ben de sağın solun baskısıyla ava çıkmış kurt misali kısmet mi kolluyorum ne. Müzik tekrar başlayınca Selim sahneye çekiştirdi yanımda oturan Ceren’i, giderayak birasını dikiyor tepesine, kalanını da kıza içirtiyor. Ceren, beyaz mini elbisesiyle 41 yaşına meydan okuyor. Selim de ellisinde ama dinç, gece gündüz spor yapıyormuş, hatta saçları var. Bu yaşlarında kel olmayan adamlar gençlerle yarışabiliyordur bile.
Az sonra yogacı kız tuvalete diye kalktı. Masadaki hırtlar bir afalladı. Geliş anını kaçırmayın aman. Kızın ardından garson biten bardağımı masadan alıp havada salladı, başparmağımla olur işareti yaptım, işaret parmağımla tek. Salondaki loşluk arttı. Müzik sesi yükseldi. Kemal, alkolün etkisiyle öfkesi dinmiş olacak, Serap’ı dansa kaldırdı. Serap da hevesle atıldı. Belki de kavga falan etmediler ben öyle yakıştırdım. Yanımda boşalan sandalyeye bir avcı keskinliğiyle yaklaşan kirli sakal, seni buraya çivilediler mi, dedi. Ağzında kilitli kalmış dumanı ciğerlerime nüfuz etti. Sigara içmiyorum, dedim. Ne alaka şimdi? Nefesin sigara kokuyor, bu da şansını sıfırın altına indiriyor. Sakalına kadar sızar sigara kokusu bunun. Hiç çekilmez kurusam da çekmem. Büyük lokma ye büyük konuşma, belki işin düşer, dediğinde çivilerimden kurtulup kendimi sahneye atmak istedim. Aslında sağ ayağımın topuğuyla yeni başlayan şarkıya eşlik ettiğimi de tam o anda fark ettim.
Ellere kanıp da gitme sevgilim
Hayat bu, gün gelir harcarlar seni
Bir de saçlarına karlar yağınca
Eskimiş şal gibi atarlar seni
Kıraç’ı da severim. Oysa şimdi bir meyhanede olsaydık bu şarkıyı Zeki Müren’den dinler ve efkarlanırdık. Burda öylesi mümkün değil. Hopla, zıpla, yılış, kaç. Garson votkamı masaya bıraktı, ne hikmetse göz kırptı. Son zamanlarda aynanın karşısına geçtiğimde canımı sıkan beyazlarıma bir kez daha hayıflandım. Hem beni dansa davet eden mi oldu canım. Sahne bensiz, ıssız kalmayacak nasılsa. Kımıl kımıl kalabalık. Nerden de buluyorlar bu kadar enerjiyi. Annemin lafı çınlayıveriyor kulaklarımda ‘kırk tırt’, kıkırdırıyorum. Şimdi bunların sırası mı Pelin? Baksana Ceren de bu yaşında öpüş öpüş sahnede dans ediyor. Selim’in de ultra romantik tavırları… Döndüre döndüre, yatıra kaldıra, uçura kondura dans ettiriyor bizimkini. Ne malum benim de bir gün beyaz atlı… Tamam tamam kır saçlı bir kodaman bulmayacağım. Orasını Allah bilir.
Genç yogi masaya yaklaştı. Rujunu tazelemiş. Kıpkırmızı dudakları kiraz irisi şimdi. Gözler üstünde. Civciv sarısı badisi, dar beyaz pantolonu ile loş ışıklar altında bile ışıldıyor. Kuzgun saçlarını balerin topuzu yapıp da gelmiş. Sol elimde çevirdiğim votka bardağına bakıyorum, hızlı mı gittim ne! Sakallının tekrar boşalttığı sandalyeye ilişiyor seksi yogacı. Beslenme stilini değiştirdiğinden, ete veda ettiğinden, az yemenin uzun yaşamın sırrı olduğundan, şu sıralar toprak elementinin tüm görevlerini yerine getirmekle meşgul olduğundan bahsediyor uzun uzun. Kaç yaşındasın kuzum daha sen. İçerideki gürültü yüzünden kulağıma anlatıyor bağıra bağıra, kulağım acıyor sesten, genzim yanıyor sigara dumanından. Kalkıp gitsem Ceren beni lime lime eder. Geldiler çifte kumrular. Selim’in eli sürekli Ceren’in omuzunda baktıkça benimki ağrıyor, boynum tutuluyor sanki. Bir ara o loşlukta Selim’in gözlerini diktiği yere kayıyor dikkatim. Karanlık örtüyor sanıyordu herhalde zavallım. Yogacının diri göğüslerine takılan gözleri midemi bulandırıyor. Daha fazla dayanamayacağım.
Şimdi karşımda oturan Ceren’in ellerini avuçlarıma alıyorum, kumru yavrusu gibi ılık. Eğiliyoruz masaya doğru, kafa kafaya veriyoruz, alnı terlemiş alnımı ıslatıyor. Kulağına bağırıyorum ben de: Ceren, yavrum yarın ben mesaideyim tatlım. Azletsen beni de sabahı görebilsem. Dumandan boğulmak üzereyim. Kolundaki parıldayan saate bakıyor -Selim’in hediyesi-, neon rakamları sayesinde saatin 02.00 olduğunu görüyor. Tamam kuzum biz de yorulduk zaten. Birazdan dağıtırım ben de buraları, daha gecemiz uzun. Yüzündeki saflık içimi ürpertiyor. Makyajı akmış, ruju silinmiş. Gözleriyse alkolden odağını kaybediyor. Gördüklerim beni uzun gecelerinden şüpheye düşürüyor. Ceren’in yılışık kardeşi Mete’ye, benimle laklaklayan sakallıya, yoga perisine, masanın geri kalanına ve hayal kırıklığı Selim’e üstünkörü selam verip Ceren’le kucaklaşıyorum. Tabii Ceren o ara masaya çarpan elleriyle birkaç bardak deviriyor. Farkına bile varmıyor. Başımın dönüşünü hiçe sayıp daha içme, diye ablalık taslıyorum ona. Çok da lüzumuydu. Kaç yaşında kadın ayırdına varamaz mı? Aklıma bir çengel takılı, boşboğazlığımla sıkkın masadan ayrılıyorum. Aman neyse ne, anlamamıştır bile o gürültüde.
Kendimi dışarı attığımda temiz ve derin bir nefes alıyorum. Ciğerlerim bir oh çekiyor. Hava biraz serinlemiş. Tüylerim ürperiyor. Sabah yüklenecek baş ağrısı canımı sıkıyor. Bol su içmeliyim. İyi ki diyorum, iyi ki çıkmadı şu beyaz atlı karşıma.
edebiyathaber.net (15 Ağustos 2024)