‘‘Başıma geleceğini bilseydim kendimi ona göre hazırlar mıydım bilmiyorum. Ama kendimi en azından artık yapamayacağım şeyler için hazırlamazdım.Hep sorarlar ya hayatınızda tek bir anı değiştirme hakkınız olsa hangi anı değiştirirsiniz.Size sorsam kesinlikle benim cevabımı bildiğinizi söylersiniz.Yanılıyorsunuz hepiniz yanılıyorsunuz. Ben o geceyi yaşamamış olmayı ya da değiştirmeyi istemezdim. Ah! Ne kadar aptalca demi? Ben o geceden sonra birinin bana hayatımda artık nelerin değişeceğini, nelerden yoksun kalacağımı, -bu yoksunluğun somut değil de soyut olacağını- anlatmasını isterdim.Çünkü inandığım doğrulardan biri şu ki olacak olan daima olur.Eğer o gün olmadıysa başka gün olur.Tabii şimdi bunu size söyleyince aklınıza şu soru geliyor ‘biri sana anlatsaydı artık nasıl bir yaşamının olacağını ne değişecekti?’ Biliyorum belki de hiçbir şey… hiçbir şey değişmeyecekti.’’
Ankara’nın soğuk, kuru ve insanın içini titreten sabahına uyanıyorum .İlk iş telefonu alıp Metin’i arıyorum:
‘‘Günaydın Metin Bey efendim geceniz nasıl geçti?’’
‘‘Dalga geçme be oğlum, ne olsun işte her zaman olduğu gibi bizim gençlerle yine kontrolü kaybetmişiz. Sızmışım Buğra’larda, yoksa dönecektim.’’
‘‘İyi hadi bakalım öyle olsun.Kahvaltı yapma ben yarım saate hazırlanıp çıkacağım dışarda yapalım.’’
‘‘Ooo! Demek sonunda sizi ev dışında görebileceğiz. Bu kararı almanızda etkili olan nedir?’’
‘‘Gelince anlatırım.’’
‘‘Tamam tamam çıkmadan ara nereye geleceğimi söyle.’’
‘‘Oldu, görüşürüz.’’
Artık zorluk çekmediğim sabah rutinlerini yapıp aynada son kez kendime baktıktan sonra, gösterişsiz, çifti olmayan ayakkabımı alıp giyerken içimden ‘‘her şeyin teki makbuldür,’’ diyorum. Daha sonra içimde olan ama bana ait olmayan bir ses ‘‘sabah sabah kendini böyle mi avutuyorsun, yapma,’’ diyor. ‘‘Az kalsın unutuyordun be oğlum’’ diyorum ve Metin’i aradıktan sonra sokağa çıkıyorum.
Kendimi Batıkent Metrosuna attıktan sonra yavaş yavaş ısınmaya başlıyorum. Vücudumun çözüldüğünü hissediyorum.Her zamanki gibi sadece on saniye gibi bir süre ayakta kalıyorum. Sağ olsun herkes her zamanki gibi yerini bana bırakmak istiyor. Tebessüm ederek birine geçiverip oturuyorum. Koltuk değneğimi çenemin altına alıyorum ve yanaklarımı şişiriyorum. Bazıları çaktırmadan olan ve olmayan bacağıma bakıp zannımca kendilerince neden böyle olduğu hakkında fikir yürütüyorlar.
Mekana vardığımda etrafı tarayıp Metin’i arıyorum.Metin henüz gelmediğine göre istediğim yere oturabilirim. Pencere tarafına oturmak istemiyorum. Kimsenin olmadığı köşeye geçerek bekliyorum.On dakikaya yakın bekledikten sonra sıkılıyorum. Metin’i arıyorum telefonu kulağıma götürürken içeri giriyor.
‘‘Çok beklettim mi?’’
‘’Yok, ben de yeni geldim.’’
‘‘Hah! İyi o zaman sabah trafiği işte biliyorsun yoksa yakınım buraya.’’
‘‘Bilirim bilirim siparişi verdim eklemek istediğin bir şey varsa söyle getirsinler.’’
‘‘Sen eksiksiz söylemişsindir zaten. Anlat bakalım bu sabah ne oldu da bir haftalık ev yaşantısından sonra tekrar dışarıya attın kendini?’’
‘‘Bir hafta ara verip insanlara kendimi unuttururum diye saçma bir düşünceye kapıldım. İçimdeki sıkıntıyı herkesin gördüğünü zannediyordum. Halbuki herkes diğer tarafımı görüyor ve bana karşı davranışlarını ona göre oluşturuyormuş.’’
Metin yüzünü ekşiterek:
‘‘Çoktan bunları aştığını sanıyordum.’’
‘‘Sıkıntı da bu değil mi zaten? Herkes her şeyi aştığımı düşünüyor ama kimse ona göre davranmıyor. Bir haftalık süreçte umduğum hiçbir şey olmadı. Yine gelip dertlerimi dinlemek istediniz, ev işlerinde bana yardımcı oldunuz, sadece siz değil herkes. Bunu yaparken sonsuz bir haz duydunuz sonsuz bir acıma duygusuyla yaptınız. Hâlbuki geçen zamanda sizden beklediğim kendi aranızda yaptığınız gibi bana da gelip dertlerinizi anlatmanız benimle kavga etmenizdi. En son ne zaman biriyle tartıştım Metin? Ya da en son ne zaman gelip biriniz bana derdini anlattı? Hayatımda en son ne zaman agresifleştim? Ne zaman biriniz söylediğim bir şeye karşı çıktı? Son beş yılda istediğim her şey, söylediğim her söz makineleşmiş gibi onaylanıyor. Bunu herkesin samimiyetle yaptığını düşünmemi istiyorsun ama ben doğuştan böyle değildim. Beş yıl önce bir gece bir arabada biten hayatım var benim ve ben o hayatı en küçük detaylarına kadar hatırlıyorum. Aynı dünyaya iki kez geldim ve bu ikinci hayatımda insanların bana davranışı, bakışı, beni algılayışı dışında hiçbir şey değişmedi. Fiziki hasarın bana getirdiği eksiklikler bile değişikliği ifade etmiyor. Bundan sonra ne yapacağımı düşünüyor ve söylediklerime verecek bir cevap bulamadığını hissediyorum. Lütfen kendini bir kerelik olsun bana borçlu hissetme, bana acıyarak bakma ve mahcup olma. Senden tek istediğim bugünden itibaren hazırlanmaya başlayıp kuracağım üçüncü hayatımda bana saygı duyman ve kararlarıma anlayış göstermen. Sadece kendimi değil sizi de özgürlüğe kavuşturmuş olmanın mutluluğunu yaşayacağım. Senden son kez bir şey isteyebilir miyim?
Metin yüzüme bakmadan: ‘‘Tabii ki olur ne istiyorsun?’’
‘‘Saat 16:30’da uçağım var. Valizimi hazırlayacak ve havalimanında beni uğurlayacak bir dosta ihtiyacım var.’’
Burak Aslantepe kimdir?
1999 Malatya doğumlu. Hacettepe Üniversitesi Türkçe Öğretmenliği bölümünde okuyor. Arkadaşlarıyla kurduğu Hisdüşüm dergisinde öyküleri yayımlanıyor ve edebiyat çalışmaları yapıyor.