Arabayı servise teslim ettim, bekleme salonuna geçtim. Salonda dört kişi vardı ve ayrı ayrı iki masanın çevresine oturmuş konuşuyorlardı. Önlerinde kâğıt bardak vardı, çay ya da kahve içiyorlardı muhtemelen. Çay makinesi camekânın önündeydi. Tepsiden kâğıt bardak aldım, çay musluğunun altına tutarak mandalı çevirdim. Üç beş damla çay aktı, Allah kahretsin, şansa bak. Sıcak su musluğunun altına tuttum o da yok, en azından kahve içerdim.
Sandalyeme dönerken araba dergilerinden aldım. İnsanların ellerinin kiri zamanla sayfaların sağ alt köşesinde birikmiş, iğrendim, üç beş yıl öncesinin araba tanıtım broşürü. Burası aynı zamanda sıfır araba satan bir bayii ve onun servisi, niçin galeride bulunan arabaları tanıtan broşür bulundurmazlar. Belki de şöyle düşünüyorlar: Broşürler sınırlı sayıda geliyor, orada bulundurmaya gerek yok. Yeni arabalara bakmak isteyenler ön tarafa gelir arabaları incelerler ve gerekli bilgileri alırlar. Broşür almakta ısrar ederlerse buradan veririz.
Zaman geçmiyor, sıkılıyorum. Sürüş simülatörü dikkatimi çekti. Gerçeğini aratmayan sürücü koltuğuna oturdum. Power düğmesini açtım ve kavrama pedalına basıp vitese taktıktan sonra gaz verip ayağımı kavrama pedalından kaldırdım, direksiyonu çevirdim, çalışmadı. Kapatıp açıp aynı işlemi tekrarladım, direksiyonu sağa sola çevirdim, pedallara yüklendim, olmuyor. Lanet olası cihaz, kırk yılda bir yetişkin oyuncağına heveslendik…
Masama geçtim, artık bir masam var, işim rast gitmeyince dönüp dolaşıp geldiğim yer. Hiçbir şey moralimi bozmamalı. Kız gibi arabam içeride, bakımı yapılıyor, hiçbir eksiği yok Allah’a şükür. Bundan sonra sadece rutin bakımlarını yapıp kullanacağım, yok motorcuymuş, yok kaportacıymış, ustalarla cebelleşmeymiş hepsi bitti. Yılda bir kere bakıma getir ondan sonra bir daha uğrama. İğreniyordum artık sanayiden, ustalardan, yedek parçacılardan. Külüstürden kurtulmam zaman aldı ama sabrın sonu selamet, yolda kalma yok, vurdurarak çalıştırma yok, iteleme derdi yok.
Biraz kredi çektim, ödenir, şu dünyada ödenmedik borç kalmaz. Evlenmeden önce şöyle kız gibi araba almalıyım dedim ve başardım. Kısmetimi bile teptim, önce araba dedim. Araban var ya işte idare etmiyor mu dediler. Yok dedim o külüstür canımdan bezdirdi, alabilirsem sıfır araba, yok gücüm yetmezse birkaç yaşındakine razı olacağım dedim. Hem kızlar iyi arabalı adama kolayca evet derler, külüstürlü adama kim bakar dedim. Kafayı arabayla bozmuş dediler, desinler, elin ağzı çuval değil ki büzesin.
Bekleme salonunda otururken bir sürü düşünce üşüştü aklıma. Kimine hak verdim, kimini öteledim, kiminin uygulanabilir olduğunu düşündüm. Pişmanlıklarım da vardı her insan gibi. Zamanı geri getiremezdim, olanları değiştiremezdim, unutmak en iyisiydi.
Evlenme zamanım gelmiş, önümde hiçbir engel kalmamıştı, başımı yaslayacağım bir eşim olmalıydı. Ondan sonra da iki çocuk, biri oğlan biri kız. Yuva kurmak, ev ocak sahibi olmak, evlât yetiştirmek sonra da ölüp gitmek. Peh, yaşamın amacı salt bunlar mı olmalı. Bilim insanı olmak, edebiyatçı olmak, iyi bir müzisyen olmak ya da ne bileyim daha yüce idealler taşımak gerekmez mi yaşamı anlamlandırmak için. Varoluşumuzun amacını nedir. Bunlar derin mevzular, yeri ve zamanı değil. Tek bildiğim paramın yetersiz olduğu, çalışmak ve biriktirmek zorunda olduğum.
Varsıl bir insan olarak dünyaya gelsem ne yapardım. En önce dünyayı gezerdim sanırım. Sonra zevk ü sefa peşinde koşardım, yalana gerek yok. Lüks oyuncaklar edinir keyfini çıkarırdım. Sonrası, sonrası boşluk, hiçlik. Dünyada her istediğini elde eden insanlar boşluğa düşüyor, yaşama sevincini yitiriyor. Varsıl olsam benim sonum da böyle mi olurdu? Hayat gailesi taşımak, çalışmak çabalamak, bir amaç uğruna ömrünü vakfetmek de önemli galiba. Her ne olursa olsun.
Düşünürken epey zaman geçmiş. Diğer masalarda oturan adamların üçünün gittiğini sadece birinin kaldığını gördüm. Ayağa kalktım, bekleme salonunun servise bakan camekânlı bölümünden karşıyı izlemeye başladım. Hoparlörden anons geçtiler: “Değerli misafirlerimiz, aracının bakımı öğle sonuna sarkan misafirlere öğle yemeği servisimiz olacaktır, bilginize, teşekkür ederiz.” Allah Allah yemek mi verecekler bize, yok canım daha neler, çayı bile bulamıyoruz ne yemeği. Salondaki adamlardan birinin araba peşinden ilerlediğini gördüm. Araç bakımı yapılırken arabamızın yanında olabiliyorlar muyuz?
Bekleme salonundan çıktım, biraz ilerledikten sonra sağda tamirat bakım bölümünü gördüm. İçeri girdim, benim ceylanım oradaydı işte. Sakin, vakur bir hâlde ustanın işini bitirmesini bekliyordu. Ön kaput kaldırılmış, bagaj kapağı ve sürücü kapısı açık öylece bekliyordu nazlım. Usta arabamın sağ tarafında olmalıydı. Arabamın sağına ilerledim ve takım çantasına eğilmiş ustayı gördüm.
“Kolay gelsin ustam, arabamın işi çok mu daha?”
“Yok, beyefendi yarım saate biter sanırım.”
“Beyefendi, yalnız ön tekerin çamurluk davlumbazının iki vidası düşmüş, özel vidadır, sağ taraftaki hasarı yaptırırken onu da söyleyin vidaları tamamlasınlar.”
Başımdan aşağı kaynar sular boşaldı.
“Ne hasarı usta ne diyorsun sen!”
“Beyefendi şurayı kastediyorum, bayağı bir göçük var ve boyanın da bazı yerleri atmış.”
“Hayır ya ne zaman olmuş bu. Benim arabamda hasar yoktu.”
Tamirhane başıma yıkıldı, kulaklarım uğuldadı, bir an kendimi kaybedeceğimi sandım. Ne yapmalıyım şimdi. Ah! Dışarı çıkıp derin nefes aldım, sağlıklı düşünmeye çalışarak arabamın başına döndüm.
“Usta arabamda tırnak kadar çizik dahi yoktu. Hayır, olamaz. Arabamı bir yere vurmadım. Sabah bindim geldim, akşamdan da güzelce park etmiştim.”
“Bilemem beyefendi ben sadece hatırlattım, siz bilirsiniz.”
Tere gark oldum. Kalbim hızlandı, ellerim titriyordu. Sakin olmalıyım. Benim arabamın hiçbir hasarı yoktu, bundan eminim. Burada oldu ne olduysa. Kabul etmem, mümkün değil, arabamı çarptılar şimdi de yaptırırsın diyorlar. Bakım bölümünden çıktım ve ilk müracaatı yaptığım yere gittim.
“Hanımefendi şimdi bakım bölümünden geliyorum, buraya gelirken arabamda hasar olmadığı hâlde sağ tarafta hasar gördüm. Burada oldu mutlaka. Arabayı bakıma çeken kişi kimse o yapmış olmalı. Lütfen kamera kayıtlarına bakmak istiyorum.”
Kadın bir an duraksadıysa da cevap vermekte gecikmedi.
“Beyefendi, burada aracınızın hasar alma ihtimali yok ama tabii ki hakkınız, kayıtlara bakabilirsiniz, beni takip edin.”
İsteğime olumsuz cevap vermedi, demek ki böyle talepler oluyor. Bekleme salonunun üst katında bir odaya çıktık. Kadın genç bir adama hitaben:
“Beyefendi kamera kayıtlarına bakmak istiyor yardımcı olabilir miyiz kendisine. Aracını çarptığımızı ya da burada hasar aldığını düşünüyor.”
“Mümkün değil burada arabanın hasar alması ama tabii ki bakabiliriz, hakkınız. Beni takip edin lütfen.”
Küçük bir odaya girdik, görevli kişi bilgisayarı açtı. Mesainin başladığı saatten itibaren izlemeye başladık.
“Sizin arabanız bu değil mi?”
“Evet, ama bu açıdan sağ tarafı görünmüyor ki.”
“Bakın şimdi arabayı teslim alacak usta geldi. Sağını solunu kontrol ediyor. Bu şekilde teslim alırlar arabayı. Herhangi bir yerinde bir hasarı varsa onu da not düşerler, mağduriyet oluşmaması için. Sizin arabanız sağ taraftan hasarlı diye not düşülerek teslim alınmış, formda belli, ustanın imzası var.”
Bunu ne zaman öğrendi bilmiyorum. Şüphemi gideremediler. İnanmıyorum.
“Bakın usta arabayı teslim aldı, sağını solunu inceleyip not etti, imzaladı ve şimdi çalıştırıyor, tamirhaneye geçecek.”
Aracı çalıştırıp yavaşça ilerledi ve sağa döndü. Önde uzun duvar olduğu için oradan nasıl geçtiği görülmüyor.
“İyi de sağa döndükten sonra araç kamera görüntüsünden çıkıyor. Bundan sonra ne olduğunu ben ne bileyim.
“Beyefendi sonrası bakım bölümü zaten. Duvara sürterek gittiğini iddia ediyorsanız, mümkün değil. Hem böyle bir şey olmuş olsa niye saklayalım sizden. Durumu izah eder arabanızı da yaptırırız, kaskonuz da varmış hiç sorun olmazdı. Hem bir dakika, böyle bir şey olmuş olamaz sizin arabanızdaki boya izi gri, bizim atölye duvarı beyaz. Duvara çarpmış olsa ustamız beyaz boya izi olurdu arabanızda.”
Tezgâha mı geldim yoksa. İkna oldum desem olamıyorum, olmadım desem adamın dedikleri makul. Teşekkür edip aşağı indim. Atölyeye gittim ve ustaya sordum.
“Usta aracımı teslim aldığınızda sağ tarafında hasar var mıydı?”
“Tabii ki beyefendi, onun için söyledim ya hasarı yaptırırken davlumbazın vidalarını tamamlatın diye. Araç teslim alma formu ilk müracaattadır, bakabilirsiniz. Tamirhane atölyesinin bir ilerisi kaporta boya bölümü. Burada işiniz bitince oraya gösterin bence, göçmüş yerleri çekerek düzeltirler, hasarlı yeri de boyarlar mı, rötuş mu yaparlar bilmiyorum.”
Allah kahretsin şu başıma gelen işe bak. Arabamı bakıma getirdim sağ tarafta hasarı gördüm. Bu nasıl iş. Ne zaman çarptılar ya da sürttüler arabama. Kız gibi araba ne hâlde.
“Beyefendi arabaya kasalı bir kamyonet sürtmüş olmalı. Zira hasarlı yer bayağı yukarıda. Binek araba böyle bir iz bırakamaz, daha aşağıda olmalıydı hasar izi.”
Arabaya vurmuşlar mı, çarpmışlar mı, sürtmüşler mi her ne halt etmişlerse artık, yukarıdan aşağıdan ne önemi var. Çiziği bile olmayan arabamın hâline bak. Arabanın başına bir hâl gelecekti, hissediyordum, nazar bile değmiş olabilir. Kem gözler sürekli dikizlediler işyerinde. Bir de yeni alınmış arabaların mutlaka kaza hikayesi vardır, hem de absürt olanlarından, benimki de böyle mi oldu. Arabanın yanındayım, sağa sola bakıp duruyorum. Araba anlamını yitiriyor benim için. Vuruk arabayı ben ne yapayım şimdi. Bunca emek, para kazalı bir araba için mi?
İlk müracaatta teslim alma formunu inceledim, adamın dedikleri doğru, sağ tarafta hasar var diye not düşmüş, yaklaşık bir uzunluk bile yazmış, imzalı. Bu bir numara olabilir, kolayca tezgâh kurmuş olabilirler.
Bekleme salonuna döndüm. Biraz sonra diğer müşteriler ağızlarında kürdanla salona geldiler. Ha bunlar yemekten geliyor, öğle olmuş demek. Ben de yemek yiyecektim. Kalktım, salondan çıktım ve sağa sola bakarken mutfağı gördüm, içeri girdim. Önlüklü bir kadın çalışıyordu.
“Şey ben yemek yiyecektim, yemek servisi var diye anons geçilmişti.”
“Beyefendi hem yemek saati geçti hem de yemek kalmadı, kusura bakmayın, haberim olsaydı ayırırdım.”
Arkama bakarak çıktım mutfaktan. Bu nasıl bir gün. Bu kadar terslik bir arada olur mu?
Anons geçiliyor yine. “Mazlum Bey, aracınız hazır, lütfen aracınızı teslim ettiğiniz bankoya gelin.” Bankoya gittim, yüklüce bir fatura ile karşılaştım. Cebimdeki paranın tamamını verdim, bir çay parası kaldı, kaldıysa. İtiraz edecek oldum ama kullanılan malzemelerin, işçiliğin fiyatı belli, indirim mi yapacaklar sanki. Bu konuda uyarılmıştım, servisler yolacak kaz ararlar, dikkat et sonra zoruna gitmesin diye. Ödemeyi yaptım, çıktısını aldım, güzelce katladım ve uygun bir yerime koydum. Arabayı teslim ettiğim yere getirdiler, yalan yanlış iç dış yıkama yapmışlar. Kaporta boya bölümünü sordum, onlar bağımsız çalışıyor, sormanız lazım dediler.
Arabamı servisten çıkardım ve kaporta boya bölümüne götürdüm. Ustaya hasarı gösterdim, “çökmüş yerleri çekip düzeltmeye çalışırız, boyası kavlamış yerleri de pasta cila ve rötuşla kapatmaya çalışırız” dedi. Ellerinden geleni yapmalarını söyledim, fiyatı ne olur dediğimde makul sayılabilecek bir miktar söyledi ve anlaştık. Yaklaşık iki saat sonra araba kaporta boya bölümünden çıktı, kredi kartıyla ücreti ödedim ve hiçbir şey düşünmemeye çalışarak servis denilen belâlı ve kahrolası yerden hızla uzaklaştım. Arabayı sabah aldığım yere getirdim, hasarlı yeri inceledim. Sağ taraf çizik, orta yerde kapının ucunda daha derin, oraya rötuş yapmışlar, diğer çizik ise pasta cila ile kapatılmış – ya da kapattıklarını sanmışlar. Bütün hevesim, bu meşum hasarla uçtu gitti. Arabanın orijinalliğini kalmadı artık kusurlu bir şey. Satarken dile getirecekler, karalayacaklar, hasar almış diyecekler.
Arabamı serviste bir yere çarpıp, sürtmedilerse, evin önünde oldu bu hasar. Düşünüyorum, sabah hızlıca arabaya bindim, sağını solunu kontrol etmedim. Akşam park ettiğimde de bir şey yoktu. Geriye tek seçenek kalıyor, gece geldi aracımın başına ne geldiyse. Güvenlik kamerasını takalı birkaç ay olmuştu. Kameranın açısı aracı park ettiğim yeri görüyor, kamera görüntülerini alıp bir inceleyeyim bakalım ne çıkacak.
Kamera görüntülerini aldım, çayımı demledim şimdi hiçbir anı kaçırmadan detaylı bir şekilde izlemeliyim. Kamera arabamı biraz kenardan da olsa görüyor. Gece arada bir gelip geçen arabalar var ama sorun şu ki hiçbirisinin plakası okunmuyor. Kameraların çözünürlüğü yetersiz. Hangi işimiz düzgün ki! İzliyorum. Çok seyrek araba geçiyor. Bir ara karşıdan gelen arabanın ışığı kameranın görüşünü engelledi. Araba biraz durakladı ve ondan sonra çekip gitti. Görüntüyü geri alıp defalarca izledim. Hiçbir şey anlaşılmıyor. Bu aralıkta arabama çarpmış olabilirler. Kameranın görüşü ışık halesiyle engellenmiş olabilir. İyi de bunu kim yapsın, kasıtlı yapılmış bir şeye benzemiyor. Yoksa benziyor mu? Kameranın görüşü engellendi, arabamı yandan sıyırıp gittiler. Mümkün mü? Mümkün. Allah kahretsin, buradan bir şey çıkmaz.
Yaşadıklarıma lânet okuyarak yatağa girdim. Uyku tutmadı, bir sağa bir sola döndüm durdum. İster istemez serviste yaşadıklarımı düşündüm. Kamera görüntülerini izleten adam kesin konuşuyordu, hiçbir şüpheye mahal bırakmıyordu, söyledikleri de mantıklıydı. Tek sorun arabama dair her şeyi bilmesiydi. Demek ki ben yukarı çıkmadan bilgilendirmişler. Tongaya düşürdüler belki de beni, kim bilir.
Uyumalıyım, açlık, stres hayli yordu zihnimi. Şimdi rahat bir uykudan başka bir şey düşünecek halim yok, arabanın da servisin de canı cehenneme. Derin nefes alıp vererek stresimi yatıştırmaya ve uyumaya çalışmalıyım.
Gece gece kim çalar bu zili. Açtım kapıyı. Alt çaprazda oturan ve dairesi yola bakan komşu. “Kusura bakmayın rahatsız ettim sizi, kaza oldu galiba. Bizim kaldırımın kenarına park eden arabalardan birine çarptılar. Baksanız iyi olur, siz de oraya park etmiştiniz.” Hızla aşağıya indim komşunun dediği yerdeymiş arabam, eğilip kaportayı kontrol ettim. Sağ tarafı ezilmiş, önüne doğru ilerledim. Arabam önündeki arabaya vurmuş, çarpmanın şiddetiyle öne doğru gitti galiba. Komşu beni gözetliyor camın kenarından. İşaret ettim arabaya vurdukları yeri. İki elimi birden aşağı doğru savurdum, lânet olsun der gibi. Her gün evin arkasındaki yere park ederken sadece bir gün ihmal ettik yolun kenarında bıraktık, başımıza gelene bak. Güzelim araba mahvoldu. Birileri geliyor…
Alarmın sesine uyandım, hay Allah sabah olmuş. Arabam…
edebiyathaber.net (28 Eylül 2023)