Öykü: Benzin İstasyonu | İlkay Noylan

Kasım 14, 2024

Öykü: Benzin İstasyonu | İlkay Noylan

Pişpirikten yeni kalkmıştık. Şanslı bir gündü. Bugün de masrafsız kalktım masadan. Çayları Remzi ödedi. Tabii onunla da konuşursunuz. Eve gitmek istemediğim için kahvenin önüne sandalye çektim. Bu saatte bitmemiştir kadınların konuşacakları. İstemezler şimdi beni aralarında. Çayın üzerine illaki kahve içerler. Kahve içip fal kapamamak olur mu? Nişanlısı var, bekârı var, dulu var… Söylemesi ayıp bizim hanımda da fincan yalanı boldur. Ama öyle parasına falan değil, yanlış anlaşılmasın. Misafirlikte maksat muhabbet… Yok yok, lafı dolandırmıyorum. Tabii size ne benim hanımın misafirlerinden, çenesinden. Gelene geçene bakıp oturuyordum işte kendi hâlimde kahvenin önünde, memur bey. Hava da bir sıcak, terden sucuk olmayan adam değil namussuzum. Sıradan sıkıcı günlerden biri diye düşünürken, malum emekli adama vakit geçmiyor, bir de ne göreyim: Bizim Tilki Celil’in süslü kamyon köşeyi bir hışım döndü. Önümden öyle hızla geçti ki sandım, kara bir bulut cininin önü sıra onun öfkesinden kaçıyor. Estağfurullah memur bey, niye sizinle dalga geçeyim? O ne hız, şehir içinde… Şimdi tabii hız sınırını aştı diye yeni bir ceza… Evet, orası sizin bileceğiniz iş. Devam ediyorum. Hâli hâl değildi. Celil’in kamyonu öyle görünce, gözlerim fal taşı gibi açıldı. O anda telaşlının allahıydı. Hâlbuki geniş adamdır. Göz açıp kapamalık sürede gördüğüm şuydu memur bey: Bizim oğlan direksiyona iki eliyle bir yapışmış ki otuz yıllık şoför değil mübarek yeni ehliyet almış çaylak. Oysa bu pek fiyakalı kullanır kamyonu, bir el camın dışında şak şak şak ucu koca püsküllü kehribar tespihini çeker, sağ el direksiyonla vites arasında ikili oynar. Arada borazan bozması kornasına basar. Bekâr kızların hepsi o dakika camda. Kimi çiçek sular kimi zaten düzgün tülü düzeltir. Kiminin tam o saniye pencerenin önünü silesi tutar. Evet, sadede geliyorum. Kamyonun kasasından kurşunî dumanlar yükseliyordu. Görmeliydiniz vallahi abartım yok, böyle kol kadar dumanlar savrula savrula bunun kamyonunun peşi sıra göğe yükseliyordu. Ayağa fırlayıp bağırdım:

“Celiiil kamyooon… Celiiil yükün tutuşmuş!”

Ne durası var ne duyası. Gıkı da çıkmıyor. Korkudan herhâlde dudakları kilitlenmiş. Ses namına bir şey yok. Arkasından koşmaya başladım. Bunca yıllık dostluğumuz var. Kamyonun hızına yetişmem olanaksız, bir başıma kasadaki yangını söndürmem zaten mümkün değil ama yardım çağırabilirim. Ortalığı ayağa kaldırdım, herkesi sokaklara döktüm. Mahalleli küçük bir ordu olup koşmaya başladık kamyonun ardı sıra. Duman altı da olduk aynı zamanda. Öksürenler, yarı yolda tıkanıp kalanlar, çığlık atanlar… İtfaiyeye haber vermeyi düşünen mi? Vallahi bilmiyorum memur bey, ben o panikle akıl edemedim. Aramıştır herhâlde birileri diyeceğim ama gelen olmadı. Zamanla yarışıyoruz. Zaten itfaiye gelene kadar…

Şimdi aklıma düştü. Bu bizim Celil, bir gün çıktı geldi kahveye. Başladık pişpirik çevirmeye. Keyifler yerinde. Evet uzatmıyorum, onu anladım artık memur bey. Pişpirik bizi kesmedi ardından okeyle devam ettik. Celil hiç boş kalmıyor okeylerden en az biri nasıl şanssa hep onda. Artık hile yapıyorsa günahı boynuna. Değil mi ya? Remzi’nin sümüklü oğlan gelip babasının ceketine yapışmaz mı: “Anam seni çağırıyor.” diye zırlar durur. Bizim oyun kritik, gelmişiz son ele. Tilki, sümüklü oğlanın dediğini duyunca “Anammm…” diye bir hopladı sandalyede, tahta kıçına battı sandık. Meğer bu annesini hastanede unutmuş. Kahveye gelmeden önce oturtmuş kadını Röntgen-5’in kapısı önündeki banka. Bakmış daha sıra numarasının gelmesine çok zaman var. Gerisi okey masasında dön babam dön. Oyunu bırakıp koştuğunda ikindiyi geçirdiydik. Bunun konumuzla ne ilgisi mi var? Hani Tilki’yi daha iyi… Tamam asıl meseleye dönelim.

Celil önde kamyonla, biz arkada yaya, sokakları dolanırken… Ne olduğunu anlamaya kalmadı. Celil ilerideki benzin istasyonuna kamyonu çekti. Aşağı bir atlayış atladı. Sanki kendi kıçı tutuşmuş, affedersiniz. Su dolu havuz bulsa düşünmeden oturacak içine, o denli… Tabii, tabii, gördüklerimi anlatıyorum, yoruma gerek yok elbette. Koşarak uzaklaştı. Gözlerimize inanamadık memur bey. Deliydi, bilirdik de bu kadarı fazlaydı. Sen, tutuşmuş pamuk yüklü koca kamyonu tut, benzin istasyonuna çek. Tilki lakabını hak etmediğini düşündüm bir an. Çevremdekilerin yüzlerindeki şaşkınlık görülmeliydi. Bir patlasa benzinlik, hepimizi birden kucaklayıp havaya uçar vallahi. Neden sonra külümüzü eşelerler ancak.

Pompacı çocuklar birkaç saniye bakakaldıktan şöyle kısa bir donduktan sonra koşuşmaya başladılar. Maratonda göremezsiniz koşmanın bu kadar hızlısını. Bağırışlar, talimatlar havada uçuştu. Yangın tüpünü kapan canhıraş kamyona koştu. Bereket versin mahalleden kimsenin burnu kanamadı. Yiğit çocuklar bizim istasyondakiler.

Tilki Celil’in sakin sakin köşeyi dönüp kahveye doğru yollandığını görenler olmuş. Kulaktan kulağa, dilden dile yayıldı tabii haber. Pompacı çocuklar kamyonu söndürdüler çok şükür. Sonra kahveye yöneldiler. Biri kahveye girmeden sizi aramış demek. Az bile yaptılar. Müstahak Tilki Celil’e.

edebiyathaber.net (14 Kasım 2024)

Yorum yapın