“Beyler, ben gidiyorum.”
Mavi gömleğinin üzerine kadife ceketini giydi. Göt herif. Geçen gün yanına benzerleriyle geldiğimde sıkıcı üniversite hocalarına döndüğümü söylemişti.
“Ben derken? Biz demek istiyorsun herhalde.”
Tamer’in her zamanki sataşmaları. Kahkahası lisedeki gevşekliğinde kalakaldı. Hâlâ kafasını geri atıyor, incecik boynundaki adem elmasını insanın gözüne batırıyor.
“Dur yahu! Biz denecek bir şey yok ortada. Zaten yarın Ankara’ya dönüyoruz. Olup olacağı…”
Devamını getirecekti, müzik kesildi. Arkasına baktı. Kırmızı, kapının eşeğine yaslanmış; kendisini bekliyor. Bana dönüp göz kırptı. Yanağı yine gamzeli.
“Hadi, kahvaltıda görüşürüz. On bire kadardı, değil mi?”
***
Yeni bira aldım, tabureye oturdum. Tamer kendi kendine dart oynamaya devam ediyor. Masada kırmızının kahverengi saçlı arkadaşı. Tek başına kalakaldı. Şikayeti yok gibi. Telefonuyla haşır neşir. Arada eli şişesine gidiyor. Kağıdını sökmüş. Geçen gün ekşi’de yazıyordu, bunu yapan kadınlarla ilgili bir tespit. Yatakta tatminsiz mi oluyorlarmış ne. Tam hatırlayamıyorum.
“Hadi be abi, ne somurtup duruyorsun yine. Gel, beraber oynayalım.”
İstemediğimi söyledim, diretti, göbeğime yumruk attı, tersledim, bozuldu. Hep böyle. Çocuktan beter. Batu gitmeseydi “Aman be oğlum, ne takılıyorsun bu kadar” derdi, “o kendi çapında mutlu işte.” Kendisi buna inanıyor. Onun mutlu olduğuna. Üzerine düşünmediği için. Böyle inceliklere vakti kalmaz. Her zaman dolu. Anlamaz da. Şimdiye dek boşa mermi sıktığını görmedim. Bense şüpheliyim. Cıvıklığıyla bir şeyleri örtmeye çalışıyor. Hatta eminim çünkü bu gece hiç bozulmamış olamaz. Kırmızıyı önce o gördü. Mini eteği, yarım boy çizmeleriyle dans ediyordu. Mekanda herkes kamburunu çıkarmış, iç geçirirken.
“Abi, şuna baksanıza. Hiç fena değil ha?”
Batu viskisindeki buzları karıştırıyordu, kafasını kaldırıp baktı. Boş versene, dedim Tamer’e, biz bize takılıyoruz şurada. Barmen yanımdan geçiyordu, dart için ok getirmesini istedim, hemen skor tahtasına isimlerimizi yazdım. Tamer ve ben, Batu tek. İyi gidiyorduk, beş turda hanelerin üçünü kapatmıştık. Eğleniyorduk. Sona kalanın ne ısmarlayacağını sormuştum.
“Kusura bakmayın beyler, ay sonu. Benden tekiladan fazlası çıkmaz.”
“O zaman viski neyin nesi abi?”
Ben bir şey demedim. Bira sıkıştırmıştı, tuvalete gittim. Kimse yoktu, pisuvarın başında azıcık oyalandım. Ellerimi yıkarken saçımın açılan yerlerine baktım. Bana bıraktığı tek miras bu olduğu için babama küfrettim. Saç ektirmekle kel fantezisi olan kadın bulmak arasında gidip geldim, neyse ne deyip kağıt havlu arandım.
Döndüğümde tabureme kırmızı oturmuştu. Oku ojelerinin arasında evirip çeviriyor, neye yaradığını anlamaya çalışıyor gibi ucunu işaret parmağına hafifçe batırıyordu.
“Yıllardır buraya gelirim ama daha önce hiç oynamamıştım” dedi, Batu’ya.
“Önemli değil, ben öğretirim. Kaparsın hemen.”
Tamer’e baktım, yüzüne “N’apalım abi” sırıtışını yapıştırdı. Hep aynı kabulleniş. Bira almaya gitti, döndüğünde kahverengi de masaya çöreklenmişti.
***
“Ne kadar kalacaksınız burada?”
Şişenin dibine gelmişim, son yudumu içtim. Telefon hâlâ elinde, whatsapp açık.
“Dönüş yarın. Dün geldik zaten.”
“Tüh. Keşke daha fazla kalsaymışsınız.”
Gülecektim, iki başparmağıyla hızlı hızlı mesaj yazmaya başladı, dudaklarım yerinde kaldı.
“Neden ki?”
GIF’lere girdi, ilkini seçti, galiba dağa tırmanan bir adam vardı, gönderdi, eli birasına uzandı.
“Bizim buralarda gezecek yer çoktur. Birkaç yer tavsiye ederdim size.”
Bu sefer güldüm.
“Sen yine tavsiye et. Tekrar gelirim. Arabayla üç saatlik yol ne de olsa.”
Üç beş yer söyledi, isimlerini kaydettim, telefonuna döndü.
“Ben kendime bira alacağım, sen de ister misin?”
“A yok, teşekkür ederim, daha fazla içmeyeceğim. Diyet yapmaya çalışıyorum.”
“Başka bir şey?”
“Yok yok, sağol. İyiyim böyle. Az sonra kalkacağım zaten.”
“En azından bir shot atsaydın.”
Durdu, gülümsedi, eliyle saçını geriye attı.
“Eh peki madem, o kadar olsun.”
***
“Ben gidiyorum. Tanıştığıma memnun oldum.”
Masanın askısından kabanını aldı, giyiyor.
“Ben de memnun oldum.”
Sağ elinin tersiyle saçlarını çıkardı, yakasını düzeltti.
“Şey, eve nasıl gideceksin? Bırakayım istersen. Yani, gecenin bu vakti…”
Gülümsedi. Çantasının içinde bir şeyler aranıyor.
“Teşekkür ederim ama hiç gerek yok. Evim yakın zaten. Taksi tutacağım. Hep öyle yapıyorum.”
Cüzdanını çıkardı. İçinden de kredi kartını. Hesabını ödemeye gitti. Kasadaki yarma bir şey söyledi, kahkaha attı, cevap verdi. Belli ki tanışıyorlar. Müdavim oldukları için herhalde. Pos cihazına şifresini girdi, fişe baktı, pofladı, kapıya yöneldi.
“Affedersin.”
Dönüp baktı.
“Yakın zamanda tekrar buraya geleceğim büyük ihtimalle. Söylediğin yerleri gezmek için.”
Sağ kaşını kaldırdı.
“Telefon numaranı verirsen… Geldiğimde aramak isterim. Belki beni sen gezdirirsin.”
Göz kırptım, durakladı, “peki” dedi, “neden olmasın.”
***
Tamer hâlâ dartın başında. Kendi kendine okları atıyor, topluyor, tekrar atıyor. İki shot alıp yanına gittim.
“Hadi be oğlum, amma trip yaptın. Gel, şunları tokuşturalım da dostluğumuz pekişsin.”
Hemen döndü, yine o kahkahasını attı, tekilaları içtik. Ortamın müziği hareketlendi. İçerisi tenhalaşmış. Kime çaldıkları belli değil ama beni canlandırdı. Herhalde kafam güzel olduğu için. Masadan okları aldım, atmaya başladım. Üçüncüsü on iki vurdu. Başımın hafiften dönmesine rağmen. Ben de kahkahayı bastım. Tamer’den yüksek sesle.
“Keyfin yerine gelmiş bakıyorum da.”
“Sorma, kaç tane içtim bilmiyorum.”
“İçkiden değildir o ya, neyse.”
“Hadi, var mısın beş yüz birden düşmeye?”
Ben mi iyi atıyorum, o mu kötü atıyor, beni eğlendirmek için mahsustan mı yapıyor, çünkü vardır böyle huyları, rakamları yanlış mı hesaplıyoruz, ben farkına varmadan tahtayla mı oynuyor, anlamadım, görüntülerim kesikleşmeye başladı, puanım giderek aşağı düşüyor, Tamer yerinde sayıyor, olacak iş değil, o ki daha geçen hafta okçulukta madalyayı kaptı, demek isteyince ben de iyi oynayabiliyormuşum, mesele biraz da doğru ata oynamayı bilmek dedikleri, yine on ikiye attım, yürürüm ben buradan, eve de asıp bol bol antrenman yapayım bari, göbeğimi eritecek sporlara dadansam, yok yok mesele doğru ata oynamak, azıcık da kendini bilip, ikinci en iyiye, azla yetinmeyen çoğu hiç bulamaz, yenerim seni oğlum, gözünün yaşına bakmam, sen de şaşırdın ama yalan yok.
“Ne yani, şimdi de ben mi sana borçlandım?”
Sırıttım.
“Hadi, shotları söyle de içip gidelim. Benim kafa iyice oldu artık.”
Bara gitti. Cebimden telefonu çıkardım. Kıza sorayım, varmış mı eve. Kapının önüne çıktım. Sesini duyabileyim. Yazılar birbirine karışıyor. Az kalsın yanlış kişiyi arayacaktım, son anda kapadım. Umarım kapamışımdır. Bu sefer daha dikkatli dokundum ekrana. Kulağıma götürdüm. Çalıyor. Açmadı. Tekrar aramayayım. Belki uyumuştur. Ya da arayayım. Başına bir şey gelmişse. Bu kadar kısa sürede eve gidip sızmış olamaz. Sarhoş değildi. Çalıyor. Yine açmadı. Kesinlikle zorda. Çalıyor. Açıldı. Erkek sesi. Hanzonun teki. Ne bok yemeye arıyormuşum o saatte. Hayır, numara kendisine aitmiş. Yokmuş öyle Ezgi falan. Daha da aramayacakmışım.
Kapadım.
***
“Neyin var be abi? Yine bozuk atmaya başladın iki dakikada.”
Dışarı çıktık, yürüyoruz. Mart soğuğu yüzüme vuruyor. Bu iyi. Azıcık kendime geldim.
“Hadi oğlum, hızlı yürüsene. Kağnı mıyız biz!”
Cevap vermedi. Tersime gitmek istemiyor. Hep böyle bu adam. Sürekli alttan alır. Eziklik. Yoksa mümkün değil. İnzivaya çekilip ermediğine göre. Onun yerine ben sinirleniyorum. Şimdi kırmızının yanında olabilirdi. İlk gören yürür, kural böyledir. Hakkını kaptırdı, gıkı çıkmıyor. Bir kere olsun rest çekse, “Yeter be abi, tüm kadınlar senin mi olacak” dese…
Yine arkamda kaldı. Telefonuna bakıyor.
“Abi, Batu mesaj atmış. ‘Sabah beni kahvaltıya beklemeyin, siz takılın, ben dönüşe yetişirim’ diyor.”
“Sikerim Batu’yu.”
“Abi, ne oldu, niye sinirlendin şimdi?”
Aniden durdum, cebimden sigara çıkarıp yaktım, bir bahçe duvarının üstüne oturdum. Tepemde dikilmiş, bana bakıyor.
“Abi, az önce acele ettiriyordun, şimdi niye çöktün buraya?”
Bir nefes çektim, gözlerimi kerizin yüzüne diktim.
“Nasıl adamsın oğlum sen?”
“Hayda! Abi, ne oldu şimdi durup dururken?”
“Oğlum, ne olduğu mu var? Kırmızıyı gözüne sen kestirmiştin, herif gitti, iki dakikada darttı marttı ayağına hatunu kaptı götürdü, sonra utanmadan mesaj atmış, beni beklemeyin diyor. Pezevenk!”
Kahkahası sokağın sessizliğinde kulağımı iyice tırmaladı.
“Buna niye takıldın ki abi sen?”
Bir nefes daha çektim, cebimden telefonu çıkardım. Batu bana da mesaj atmış. Bildirimini sildim.
“Hadi abi, kalk yürüyelim Allah aşkına.”
***
Adımlarımız kaldırıma sürtüyor. Hava iyice soğudu. Kapüşonumu geçirdim. Sol ayağımın tabanı acıyor. Otele ulaşmamıza daha var. Çıktığımızda taksi çağırsak olacakmış. Bunu söyledim, cevap vermedi.
“Hem ne olacaktı Batu ona yürümese. Kız bana mı düşecekti sanki?”
“Düşer oğlum. Ne var yani!”
Bu sefer kahkaha atmadı. Yüzüne baktım. Yanak kasları gevşek değil. Adamı tanıdım tanıyalı ilk kez.
“Abi, bir git Allah aşkına. Düşünsene, mekana giriyorsun, oradaki en göz doldurur adam sensin. Kendine gecelik macera arıyorsun, kızlar da karşına dizilmiş. Kırmızı dururken kahverengiyi mi seçersin?”
Cebimden sigara çıkarıp yaktım, caddeden yürümeye başladım. Kimsenin tınmayacağı, zararsız ve tehlikesiz mini anarşistlikler. Aile apartmanlarının arasında kuralların dışına çıkmak. Ancak bu kadar çiğneyebilirim standartları. Bir adım önde giden göbeğimle ancak bu kadar. Dün geceki kediler gibi çığırtkan olamayacağıma göre.
Tamer ellerini ceketinin cebine sokmuş, kaldırımı takip ediyor. Çaktırmamaya çalışarak bakıyorum. Yanaklarında hâlâ aynı gerginlik. Şaşkın değilim. Biliyordum, emindim, kimse o kadar gamsız olamaz. İçimde Batu’nun sığlığına karşı zafer gururu.
Bir sigara da o çıkarıp yaktı. Yürürken içmez aslında.
“Boşver be abi. Sıra evliliğe geldi mi buluruz birini. O mevzu başka mevzu.”
Dudağımın sadece sağ yanıyla sırıttım, “Hayvanlardan farkımız” dedim, “Eşit dağılım. Medeniyetin adaleti.”
Asfalta tükürdüm. Hiç yaptığım şey değildir. Tamer yüzüme baktı, ses etmedi. Çevredeki pencerelere göz gezdirdim. Hepsinin ışıkları kapalı. Şu anda koca şehirde tek bizim otelde bir oda uyumuyordur. Ter kokulu, sıcak, ıslak. Gerisi polar pijamalarıyla yatakta. Saç boyalarının dibi gelmiş, gevşek kalçalar. Adalet. Tüm erkekler eşittir ama bazıları daha eşittir. Daha ne istiyorum.
İzmariti orta parmağımla mümkün olduğunca öteye attırmıştım. Herif yanından geçerken yerden aldı, çöpe attı.
“Onu bunu boşver de abi, hayırdır, dartta harikalar yarattın bu gece. Bizden gizli prova mı yapıyorsun yoksa?”
Yine o kahkaha. Kolundan tutup durdurdum, gözlerimi yüzüne diktim. Sustu.
edebiyathaber.net (9 Haziran 2022)