Aralık ayının ortasına rağmen, nemden yapış yapış ve basık bir hava vardı. Telaşlı bulutlar, gökyüzünde kayarak seğirtiyorlardı. Oda, gri duvarları ve aynı tondaki dolaplarıyla bir devlet dairesini anımsatıyordu. Yatakta doğruldu, yere değmeyen ayakları bir süre boşlukta sallandı. Vücudu o kadar hafifti ki, yatağın çarşafı buruşma zahmetine bile girmemişti. Tam o sırada, kapı çığlık atarak açıldı. Gülümseyerek içeri girdi. Burnunun üstüne indirdiği gözlükleriyle yine çekyatta otururken buldu onu.
– Hatice teyze nasılsın?
– Sen de hayırsız çıktın Nazan, ne zamandır uğramıyorsun?
Konuşurken mora çalan dudakları titriyor ve kafası ritmik bir şekilde sağa sola sallanıyordu.
– İşler çok yoğun Hatice teyzem, ama haklısın. Ne zaman görsem oya yapıyorsun. Yorulmuşsundur, ara ver biraz.
– Yorulmak için bir şey yapmama gerek yok ki, oturduğum yerden yorulur oldum kızım. Hem Narin çok sevinecek görünce. Sürpriz olacak ona. Gelince vereceğim. Gelir değil mi?
– Belki işi vardır Hatice teyzem, dedi tedirgin bir gülümsemeyle.
– Gelir, gelir. Bayram bugün. Bugün gelir muhakkak.
Dikkatliydi Nazan. Lafı değiştirmek için hızlıca atıldı:
– Bak, istediğin kasnakları aldım, boy boy hem de.
– Bakayım hele.
Yavaş hareketlerle iğneyle etamini divanın üstüne bıraktı. Çarpık parmaklarını kasnağın üstünde gezdirdi.
Aynı anneannemin parmakları gibi diye düşündü Nazan. Onunkiler el işi yapmaktan değil de eklem rahatsızlığından dolayı yamulmuştu. Her gece ovalatırdı. Kurbanın olayım, gel de ov ellerimi Nazan. Ovalamam mı hiç, yeter ki sen hep kal yanımda anneanne. İyi ki mezun olduğumu gördü geçen sene. Nasıl da gururlanmıştı. Artık huzurla ölebilirim demişti.
– Güzelmiş gerçekten, malzemesi kaliteliymiş. Tam Narin’imin duvarına göre. Şimdi keyfim yerine geldi işte. Narin gelmeden bitirmeli. Gelmeden bitirmeli.
Her keyiflendiğinde yaptığı gibi titrek bir türkü yerleştirdi dudaklarına, mutluluğu odaya yayıldı. Bir fırtına tuttu bizi, deryaya kardı… O bizim kavuşmalarımız a yârim, mahşere kaldı…
– Işığı yakayım bari. Dinlenmiyorsun madem gözlerine yazık olmasın.
– Allah razı olsun kızım. Çeyiz bu, geciktirmeye gelmez.
Yüzünde bir tebessümle odadan çıktı, bir süre sonra elinde ilaç tepsisiyle geri geldi.
– Sen de hayırsız çıktın Nazan, ne zamandır uğramıyorsun.
– Unutur muyum hiç Hatice teyzem. Hem ev hem iş, koşturuyoruz. Ondan sık gelemiyorum.
Eliyle divanın boş tarafına birkaç kez vurdu.
– Otur biraz da sohbet edelim. Sonra gidersin evine.
– Tabii. Dur hemen ayarlayayım ilaçlarını, geliyorum sonra yanına.
İlaçların dozlarını ezbere bir çeviklikle ayarladı.
– Televizyonu açsana bana. Ajans saati geldi mi?
– Ne yapacaksın ajansı? Boş ver, sohbet edelim.
– Şu çok bilmiş var ya, habire siyaset konuşan. Bildin mi?
– Bildim. N’olmuş ona, diye sordu bir süre düşündükten sonra.
– Azıcık bakayım da ajansa yarın birkaç şey söyleyeyim masada. Şaşırsın. Gerçi unutuyorum ya çoğunu, olsun birkaç şey kalır belki aklımda.
– İlahi Hatice teyze.
Gülüştüler. İsteksiz hareketlerle açtı televizyonu.
– Bu kanaviçeler ne güzel olmuş böyle.
– Biliyor musun, bir tane kısmeti çıktı.
– Yeleğime bakmadın hiç Hatice teyze. Bak, bunu da benim anneannem ördü.
– Ne güzel yapmış bak, sıcacık tutar belini. İnsan yaşlanınca üşür. Bunları da onun için yapıyorum. Çeyizine yetiştireceğim.
Nazan koltukta huzursuzca kıpırdandı.
– Hayırlısı olsun Hatice teyze.
– Hayır, hayır… Bizim sokakta bir komşumuz var. Onun akrabasıymış köyden. Ben kefilim, çok temiz bir çocuktur, dedi.
Yeni kabine ilk kez toplandı. Merakla beklenen toplantıda neler gündemde? İlk mesajlar neler? Ayrıntıları ana haberde aktaracağız.
– Geçen geldi görmeye Narin’i. Pek beğenmiş. Eh, güzeldir benim kızım. Narin istemedi ama önce. İçim pek ısınamadı, dedi.
Karadeniz’i sel felaketi vurdu. Bir kişiyi arama çalışmaları sürüyor. Peki sağanak yağış hangi kentleri etkiledi? Ayrıntılarla karşınızdayız…
– Artık kimse el işi almıyor. Baban da erkenden göçtü. Yoldaş olursunuz birbirinize, dedim. Konuşunca hak verdi bana. Kırmaz kimseyi benim Narin’im. Adı gibidir.
Gözler asgari ücrete çevrildi. Peki süreç nasıl işleyecek… Memurun da gözü kulağı süreçte.
Kızamıyordu Hatice teyzeye. Keşke benim annem de yanımda olsaydı da hatalar yapsaydı. Ona da razıydım. Benimki ne yaptı peki? Beni anneanneme bırakıp gitti.
Yaz geldi pazarlar renklendi. Çiftçinin yüzü gülmeye başladı…
– Bu kadar haber yeter Hatice teyzem. Hadi daha fazla yorulma. Dinlen biraz, bak göz altların şişer sonra. Yarın sohbet edeceksiniz ya, dedi bir yandan göz kırparak.
Eliyle göz altlarını yokladı Hatice teyze. Nazan bir kahkaha attı.
– Sana da madara olduk valla. Dur hele, şuna bir bak önce. Bu sefer bülbül yaptım. Bizim Bey bülbüllere bayılırdı. Evimizde vardı birkaç tane. Unuttum şimdi sayısını. Nasıl narin hayvanlar, sesleri, tavırları. Benim Narin’im gibi aynı. O da pek severdi bülbülleri. Bizim Bey ölünce onlar da teker teker öldüler ardından. Hissetmiş gibi. Ev sessiz, şarkısız kaldı.
Elindeki işlemeyi Nazan’a göstermek için kaldırdı.
– Güzel olmuş değil mi? Sever değil mi? Hele bir gelsin.
Sadece 23 yaşındaydı. Ne yazık ki onun adı da erkek şiddetine kurban giden kadınların arasına yazıldı. Maalesef S.P. ne ilkti ne de son…
Yaklaşan fırtınanın habercisi bulutlar doluşmaya başladılar odaya. Aceleyle kapattı televizyonu Nazan.
– Hadi teyzem sen dinlen, ben Narin gelince uyandırırım seni. Merak etme.
– Başım uğulduyor kızım. Beni götürsene yatağıma.
Nazan’ın koluna girdi. Varisli ince bacakları titreyerek geldi vücudunun arkasından. Yatağa oturdu. Dizlerini ovaladı bir süre.
Birden yere yığıldı. Çığlıklarla bağırdı kalbinin en derininden. Bir yandan göğsüne vuruyordu.
Nazan yardım düğmesine bastı.
– Kıydı kızıma, kıydı Narin’ime. Alçak herif. Ben kefilim dediydi komşu. Yok kızım artık. Narin’im yok. Benim de canımı alsın Allah. Koymasın beni buralarda.
Çevik bir hareketle iğneyi vurdu Nazan. Hatice teyzenin sırtını sıvazlıyordu sürekli. Tişörtü terden nemlenmişti. Bir yandan da tekrar ediyordu:
– Geçecek teyzem az sabret.
Kapı çığlık attı yine. Birkaç görevli girdi içeri. Hatice teyzeyi kucaklayıp yatağına yatırdılar. Pencereyi açtı Nazan. Temiz hava iyi gelirdi. Sırtındaki yeleği çıkarıp Hatice teyzeye giydirdi.
Sarı bir bülbül geldi kondu pencereye. Hafifçe bülbüle gülümsedi Hatice teyze. Gözleri yavaşça kapandı.
edebiyathaber.net (4 Mayıs 2024)