Son kez sahnedeydi. Ayaklı kırmızı çelenklerin önündeki musalla taşının üstünde. Tahta kundak içinde, boylu boyunca. Sağındaki ve solundakinin geniş kenarında oyalı yemeni vardı. Allı güllü olanlardan. İki merhume de genç olmalı dedim. Ortalarındaydı o. Ne büyük talihsizlikti ebediyet yolculuğunda iki kadının arasına düşmesi.
Dört sene evvel sahnelenen monolog oyunumun oyuncusuydu, o sandukanın içindeki. Düne kadar hayattaydı. Neşe doluydu. Yaşamdan keyif alırdı. Renkliydi. Hobileri vardı. Oyuncu olarak aranan biriydi. Hayranı çoktu. Çalışkan ve pratikti. Birçok yönetmenin listesindeydi. Beni yüzüstü bırakmasına rağmen severdim onu.
En iyi senaryo ödülünü onunla kazandım. Hikâyem mi sevildi, o mu iyi oynadı yoksa yönetmen mi ustaydı ama bir ödülle hepimizin adı tarihe geçti. Üçümüz de çok sevinmiştik. Tatillere çıktık. Yedik, içtik. Derken yeni tiyatro sezonu başladı. Yönetmen, açıklama yapmadan bir başka metin yazarıyla çalışır oldu.
Yönetmen lise arkadaşımdı. Birbirimizin izini kaybetmişken, havaalanında karşılaştık. Pasaport kontrol sırasında. Yazarlık yaptığımdan, sahnelenen oyun metinlerimden filan bahsettim. Adımı duymuş ama ben olduğumu anlamamış. Ben de onun yönetmen olduğunu bilmiyordum. Yeni yazdıklarımdan birkaçını okumak istedi. Tek kişilik bir oyun yazmıştım, seneler evvel, onu verdim. Okudu. Çok beğendiğini, iyi iş yapacağını söyledi. Haklı da çıktı. Oyunumun peşinde koşmuşken, yarı yolda bıraktı beni yönetmen arkadaşım. Ardından oyuncu da mızmızlandı ve oyunum bir daha sahnelenmedi.
Neden sonra terk edilişimin altındaki gizemi öğrendim. Efendim, ödüllü oyunumun metninden rahatsızmış beyzadem. Oyuncuma gönderme yaptım o sıfatla. Giriş sahnesinden hoşnut değilmiş. Yönetmene de dertlenmiş olacak ki, kadın seyircilerin davetkar bakışlarını kaldırmanın kolay olmadığını, oyuncunun haklı olduğunu söyledi benim arkadaş. Tepkimi gösterdim tabii: “Sen de onunla bir saçmalıyorsun. İkinizin de canı cehenneme,” dedim…
Günler geçti. Cebimdeki para tükendi. Bir şeyler yapmalıydım. Hiç aklımda olmayan bir film senaryosu yazdım; geçen sene vizyona girdi. Birkaç dizide yardımcı senaristlik yaptım; hâlâ yayında. Dört roman yazdım. Üç oyun sezonunu kapsadı üç farklı projem. Kârlı işlerdi. Adım iyice bellendi. Para kazanmadım dersem yalan olur.
Yönetmen arkadaşla buluşuyorduk arada ama oyuncumla aramız limoniydi. Sadece oyunculuğu bıraktığını, simsar olduğunu biliyordum. Tesadüf bu ya, bir kafede karşılaştık. Halkın arasına karışıp gözlem yaptığım günlerden biriydi. Yemek yiyordum. Keten takım içinde, iş adamından hallice, zannedersin büyük şirket sahibi. Emin adımlarla girdi mekâna. Her bakımdan dört dörtlüktü. Saati, ayakkabısı, takımı markaydı. Simsarlıktan çok iyi kazandığını duymuştum ama bu kadarını beklemiyordum. Tepeden tırnağa süzdü beni. Göğüs çatalımın derinliğinde kaybolmasını beklerken ben, yönetmenle hâlâ görüştüğünü söyledi.
Neyin ne olduğunu biliyordum. Herkes onların görüştüğünü biliyordu. Sadece beni değil, ışıkçıyı, dekorcuyu, kostümcüyü yüzüstü bıraktığı da biliniyordu ama konuşulmuyordu.
“Geçen hafta sonu,” dedim “bendeydi seninki.”
Geçen hafta sonu uğradıydı lise arkadaşım. Biraz keyifsizdi. Sıkılmış bir şeye. Israrıma rağmen anlatmadı. Yedik, içtik ve arada yaptığımız şeyi yaptık; seviştik. Sevgili değildik ama sevişirdik. Nedense o gün, ikimizde farklıydık. Kırmızı slipinden etkilenip hoş şeyler söyleyince ben, çamaşırını çıplak bedenimde gezdirdi. İçim dışım birbirine karıştı, kontrolsüz yükseldim. Maalesef benden evvel geldi. İkinciye zorladım, beceremedi. Kaçarak ayrıldı yanımdan. Çamaşırını giymeden. Çıplaklığımı ezberleyen kırmızı slipini yıkamadan çamaşır çekmeceme koydum. Hâlâ orada.
On beş gün sonra yeni sahnelediği oyununun gala gecesine çağırdı beni.
O da davetliler arasındaydı. Kanımca, eskinin oyuncusu, şimdinin para babası olarak davet edildiydi. Kafede soktuğum lafı hazmetmişti ki benimle ilgilendi. Kur yapmasına şaşırdım. Hoşuma da gitti. Birkaç kere uzun uzun öpüştük. Sonuçta ikimiz de bekârdık.
İmam yerini aldı. Erkekler saf tuttu. Arka safın ortasındaydı yönetmen. Geniş ensesi tam karşımdaydı, birden çevirdi başını. Göz göze geldik lise arkadaşımla, seviştiğim adamla, oyunumun yönetmeniyle. Yaşlıydı gözleri…
Galadan erken ayrıldım. Arkamdan kavga çıkmış. Yönetmenle oyuncum itişmişler. İki gün sonra acı haber geldi. Ve buradayım. Ona veda için.
İmamın sesi yükseldi. “İyi bilirdik,” dedi cemaat bir ağız. Safın gerisinden biz de katıldık: “İyi bilirdik.” Ardından, “Helal olsun,” yükseldi. Saf ile aynı andan haykırdık. Üç defa helalleştik.
Kapılar açılıp kapandı zihnimde. “Söyle söyle, onun kötü biri olduğunu haykır,” diyordu içim. Dört sene evvelinden bir an düştü açılan kapıdan: “Monolog oyununu oynayacak oyuncuyu getirdim sana. Göreceksin, harika iş çıkaracak.” Bir başka kapı açıldı, oyunumdan bir sahne düştü: “Annemin kucağındayım. Büyükbabamın sesi kulaklarımda. Annem, benimle kalsın istiyorum. İki elimle memesini tutuyorum. Parmaklarımla kavrıyorum memeyi. Sıkıyorum. Ucu geriliyor. Fışkıran süt yüzümde. Ağzıma veriyor meme başını annem. Isırmadan, dudaklarımın arasında ezerek emiyorum annemi. Gül yüzünü seyrederek. Yavaş yavaş. Yeter ki benimle kalsın. Yukarı kata, büyükbabamın odasına gitmesin…”
Arka arkaya gelen helal olsun ve âmin yerine ulaştı. “El-Fatiha,” dedi imam.
Saf tutanlarla bir, iki avucumu açtım. Yanımdakinin kolu koluma çarptı: “Onlar sevgiliydi,” dedi. Bunu söylerken başıyla cenazeyi ve yönetmeni işaret etmedi, konduran bendim. Hadi ya, dememi bekledi. Sessiz kaldım. Uzun sürmedi sessizliği; “Kimler sevgiliydi?” dedim avuçlarım açıkken. Cevap vermedi. Dirseğimle dürttüm. Kolum boşlukta ilerledi ilerledi. Öbür koluma yükledim görevi; ilerledi ilerledi. Çabam yersizdi. Yanımda kimse yoktu. Duyu yanılması yaşıyordum. İkisinin sevgili olduğunu pekâlâ biliyordum. Memelerini sallayan kadın seyircileri kıskananın lise arkadaşım olduğunu da…
Başında kırmızı slip, üstünde kadın çamaşırı varken beynini patlatması boşuna değildi. Giderayak kucağıma bıraktı hiçliğini…
Hocanın yönlendirmesiyle omuzladı tabutu cemaat. Kırmızı çelenkler arasında gözden kaybolana kadar arkasından baktık cenaze aracının.
edebiyathaber.net (12 Ekim 2023)