Cenan Şimşek’in hayatında o gün de yeni bir şey olmadı.
Pencereleri açıp evi biraz havalandırmayı düşündüyse de bu fikirden çabucak vazgeçip lavabodan kaçışan hamamböceklerinden birini yakalamaya çalıştı tekrar. Yukarılara kaçıyorlardı ve o yüzden sandalyeye bir daha çıktı. Birini mutfak dolaplarının üstünde kıstırdı, bacaklarının tekinden yakalayıp masanın üzerine koydu. Diğer elindeki salata kasesini tam üzerine gelecek şekilde kapattı. Şimdi cam kasenin altında telaşla bir sağa bir sola giden böceği rahatça izleyebilecekti.
Kuzey, güney, doğu, batı.
Bu böceğin bir adı olmalı diye düşündü ve ayda on altı TL’ ye abone olduğu film paketi sayesinde her gün arka arkaya izlediği Amerikan filmlerinden birinde gördüğü İspanyol kadının adını, böceğe vermeye karar verdi: Maria Rosa.
Cenan Şimşek, Maria Rosa’nın aynı kendisi gibi kapkara olduğunu fark etti birden ve yüzünün olmadığını.
“Senin sanki yüzün yok Cenan. Kime çektin sen bilmem ki. Böyle kapkara.”
“Anne, babam da esmer ya!”
“Baban mı? Güldürme beni. O tam bir esmer erkek güzeliydi. Ben sarışın, yeşil gözlü, o desen öyle… Fakat senin de kalbin temiz.”
“Kalbim temiz di mi anne?”
“Cenan, bazı kadınlara aşık olunmaz, erkekler onların sadece vücutlarını kullanırlar. Sakın ha, sakın, onların güzel sözlerine kanmayasın.”
“Güzel bir söz yok anne, olursa da kanmam.”
Kırk yaşının ve sevilmemişliğinin hüznüyle annesinin yattığı odaya giden Cenan, yataktaki kımıltısız bedene baktı. Sarışınlıktan, yeşil gözlerden bir iz aradı. Yoktu.
“Serum bitmiş, sonda dolu” diye mırıldandı sonra. Oda yarı karanlıktı ve pis kokuyordu. Bunlarla ilgili bir şey yapıp yapamayacağını tarttı bir an, içinden “ben temiz kalpliyim, klişe şeyler söylemeyeceğim Hamiyet Hanım sana. İşte bak o çirkin, o, yüzün yok senin dediğin kızının eline düştün şimdi demeyeceğim.”
Sadece sürekli izlediği filmlerden duyduğu, çeviri bir cümleyle seslendi birden:
“Konuşmak istersen seni dinleyebilirim. Seni seviyorum anne!”
Mutfağa giderkenki düşüncesi, “annem hasta, ölecek. Ben de bir gün öleceğim. Duygulanıp abartmaya gerek yok. Hastalık hastalıktır. Ölüm de ölüm,” türünde, buna benzer bir şeydi.
Cam kasenin altındaki hamamböceği, telaşını unutmuş, adeta yerini benimsemiş gibi hareketsiz duruyordu. Maria Rosa’nın duruşunu beğenmeyip kaseyi yavaşça kaldırdı. Böcek bir hamle yapar gibi oldu ama esmer bir el, esmer böceği ustaca tutup ters çevirdi. Maria Rosa şimdi sırtüstü yatmış, bacaklarını oynatıp duruyordu.
“Ne, sen bakkalın çırağıyla bir haltlar mı yiyorsun, yoksa haline bakmadan, sırt üstü yatıp, yoksa…”
“Anne, hayır! yapmadım, yakma bacaklarımı. Zaten ben çirkinim. Çirkinim anne.”
Elinde böcekten kopardığı iki bacakla ayakta duran Cenan, kapağı örttü, içinden böceğe bağırmaya devam etti:
“Bu kasenin altında mutlu değil misin Rosa? Neden sırtüstü yatıyorsun, bacaklarını koparacağımı söylemedim mi sana. Zaten çirkinsin, esmersin ve bir yüzün yok senin”
Çocukluğundan kalan mutlu bir anı hatırlamaya çalışan Cenan’ın tek anımsadığı, gülüşen, birbirine sarılıp öpüşen anne ve babasının görüntüleriydi. Film kareleri gibi akıp giden bu fotoğrafların bir yerine kendisini yerleştirmeye çalıştı zihninde.
Bunu Fellini bile başaramaz diyerek, o gün ilk kez gülümseyen Cenan, pencereleri açmayı bir kez daha düşünürken kapının şiddetle vurulduğunu duydu.
“Annemi uyandıracaksınız, gidin buradan. Benim için yapabileceğiniz bir şey kalmadı.”
Kapı vurulmaya devam edince Cenan Şimşek, “ama ben temiz kalpliymişim,” diye söylenerek gidip kapıyı açtı. İçeri giren maskeli sağlık görevlileri, polisler odalara dağıldılar. Ağızlarını, burunlarını mendille kapatmış komşular, kendilerine aylarca konuşabilecekleri mevzuyu bulmuş olmanın heyecanıyla, birbirlerinin eksiklerini kadın günlerinde, taksi duraklarında, fırında, kahvede coşkuyla tamamlayacakları ayrıntıları özenle depolamaya başladılar.
Cenan Ş. hala elinde tuttuğu Maria Rosa’nın kopuk iki bacağıyla annesinin yatağına koştu. Çoktan çürümeye başlamış olan güzeller güzeli Hamiyet Şimşek, çok severek, çok aşık olarak evlendiği, o çok yakışıklı kocasının yanına gömülmek üzere torbadaydı bile.
Cenan Ş. evden çıkarılırken sadece, cam kasenin altında unutulan esmer, çirkin, eksik böceğini düşündü.
Esin Nur Görgülü kimdir:
İTÜ Jeofizik Mühendisliği mezunu. Üniversite yıllarında başlayan tiyatro çalışmalarını Bizim Tiyatro ile sürdürdü. Köln’de sekiz yıl boyunca Arkadaş Tiyatrosu’nda çalıştı. Drama Öğretmenliği, tiyatro yönetmenliği yaptı. Türev Müzik Grubu’nda müzik çalışmaları, öykü denemeleri, yazın gruplarıyla çalışmaları sürmektedir.
edebiyathaber.net (23 Ekim 2018)