Güneş olanca sıcaklığıyla yüzüne vuruyordu. Koruyucu kremini yanına almadığını fark etti. Üstü açık bu teknede tüm gün yanıp kavrulmak istemiyordu. Uzandı. Güneşten bir parça da olsa korunabilmek için yüzüne ince bir havlu örterek düşüncelere daldı. Niye bu kursa katılmayı kabul etmişti. Korkularını aşmak için mi? Sanırım öyle diye geçirdi içinden. Sonra da sessiz bir şekilde mırıldandı, çok korkuyorum aslında.
Çok değil bir hafta öncesinde başlamıştı, ilk ders için yuvarlak bir masa etrafında toplanmışlardı. Sekiz kişiydiler. Farklı yaşlardan, farklı mesleklerden oluşan sekiz kişi. Yaklaşık dört saat kadar süren teorik dersten sonra pratik için havuza geçtiler. Kendini hazır hissettiğinde dalgıç kıyafetlerini giydi. Havuza tek tek girmeye başladılar. O da atladı. Her şey yolunda gibiydi. Ta ki yarım maske tahliyesi başlayıncaya kadar; ağzından nefes alıp burnundan nefes vererek maske içine giren suyu dışarı tahliye etmesi gerekiyordu. Çok kolay ve basit bir mantığı vardı aslında. Tıpkı hayat gibi; kolay, basit, belki de zorlaştıran bizdik. Suyun altında her an, her şey olabilirdi hazırlıklı olunmalı diyerek dağılan aklını toparlamaya çalıştı. Güçlü bir şekilde nefes verdi, ama maskenin içi bir türlü boşalmıyordu. Genzinden gelen suyu yuttukça nefes alamaz oluyordu. O garip boğulma hissini hatırladı.
Dört yaşlarındaydı. Büyük dayısına bayram ziyaretine gitmişlerdi. Uzak bir köyde oturan dayının evine varmak için geçilmesi gereken derin ve geniş bir nehir vardı. Küçük bir kayığa binip karşıdan karşıya geçtiler. Kıyıya yanaşan kayık tam bağlanmadan dayısı onu almak için uzandı. Tam o anda, dengesini kaybeden dayısının kollarından kayarak suyun dibini boyladı. Ne olduğunu anlayamadı, derinlere iniyordu. Dayısının onun arkasından suya atlaması, onu çıkarması çok kısa sürdüyse de boğulma hissiyle ilk kez orada tanışmıştı. Nefes almaya çalıştıkça ağzına su dolmuş, yutkundukça nefes alamaz olmuştu.
Havuzun dibinde çırpınmaya başladı. Eğitici onu bir yandan tutuyor, diğer yandan el işaretleriyle sakinleştirmeye çalıştırıyordu, ama olmuyordu. Sadece iki metre derinlikteydiler. Neden sakin olması gerektiğini o panikle çözemedi. Nefessizdi, ne yapacağını bilemiyordu. Paletlerini olanca gücüyle vurarak eğiticinin kollarından zorlanarak sıyrıldı ve su yüzeyine çıktı. Maskesini, ağızlığını çıkarıp iç çekişine benzer bir hırlamayla derin bir nefes aldı. Sakinleşmeye çalıştı. Olmuyordu. Yapamayacaktı.
Kendine yediremediği bu yenilgi için ne yapacağını düşündü. Denizin altını da göremesindi! Ne kaybederdi ki? Sonra havuzda eğitime devam eden diğer ekip üyelerini gördü. Herkes son derece sakindi, verilen direktifleri sırayla hiç panik yapmadan uygulamaktaydılar. Ani bir kararla derin bir nefes aldı, tekrar daldı suya. Bir kez daha denedi maske tahliyesini. Yine olmadı. Eğitici sakin bir şekilde gözlerime bak işareti yaptı. Elleriyle nefes alamadığını işaret etmekteydi. Aynı işareti tekrarladı eğitici. Bu sefer gözlerine baktı, ama hiçbir şey göremedi. Aklı fikri alamadığı nefesindeydi. Can havliyle palet çırparak yüzeye çıktı yine.
O gün kurs bitiminden sonra eve geldiğinde, tüm anları başa sararak yeniden, yeniden yaşadı. “Birazdan daha derine indiğimizde.” Eğitici bunu dediği anda, işte o anda donup kalmıştı sözcükler zihninde. Düşünmeyi bıraktı. Bir hafta sonra tekrar pratik dersinde buldu kendini. Bir şekilde yenmeye çalışmalıyım, korkularımla yüzleşmeliyim diyerek, kendi kendini telkin ediyordu. Her türlü aksesuarı eksizsiz taktı, giydi. Bütün becerileri eksiksiz yaptı; maske tahliyesi hariç. O gün, fazla zorlamadı eğitmen. Denizde hallederiz, tuzlu suda daha kolay olur dedi.
Bir sonraki hafta deniz eğitimi ve sertifika zamanıydı. Bu kez kendini zihinsel olarak hazırladı. Defalarca ‘mış gibi’ yaparak korkularını aşmaya çalıştı. Suya girdiklerinde her şey yolundaydı. Maske doldurma ve boşaltma becerisini eğitmenle birlikte, gruptan ayrı bir yerde yapacaklardı. Ağzından nefes alıp vererek maskesini tamamen yüzünden çıkardı. Gözlerini sımsıkı kapadı. İçinden altmışa kadar sayıp önce maskeyi yüzüne taktı. Gözlerini yavaşça açtığında her taraf su içindeydi. Burnundan güçlü nefesler vermeye çalıştı olmadı. Eğitmen bu kez kaçmaması için kemerinden sıkıca yakalamıştı onu. Kurtulması imkânsızdı. Gözlerini kapadı. Öfkesinden kudurmuş bir hayvan gibiydi, kırmızı pelerine kafa atmak için oraya buraya saldıran boğa gibi burnundan soluk vermeye başladı. Ya ölecek ya da yaşayacak başka bir şansı yoktu. Korkudan gözlerini açamıyor, bir şekilde nefes almaya devam ediyordu. Maskesine vurulduğunu fark edince gözlerini açtı. Elleriyle tebrik ederim işareti yapıyordu eğitmen. Maskede hiç su kalmamıştı. Etrafı tüm netliği ile görebiliyordu. Başarmıştı. Suyun altında gözleri doldu birden. Konuşamadığı için garip ve boğuk bir ses çıkararak teşekkür etti. Sarıldı eğitmene. Birlikte su yüzüne zafer işareti yaparak çıktılar. Başardım! diye bağırdı herkesin duyabileceği şekilde. Bir süre dinlendiler. Yaşadıkları olayın keyfini çıkardılar.
Şimdi sıra on sekiz metreye dalmaktı. Bir yıldız olmanın kuralı buydu. Eğitmen, tüm ekip birlikte yapsın istiyordu. Kıyafetleri kuşanıp maskesini ve ağızlığını taktı. Geniş bir adım atarak suya atladı. Yeleğindeki havayı söndür işareti ile hep birlikte inişe başladılar. Tüm adımlar kusursuzdu. Size anlatılan kurallar başkalarının yaşamlarıyla yazıldı demişti dersin başında eğitmen. Deniz altı şakaya gelmezdi. Derine indikçe kulaklarındaki basınç da büyüdü. Burnunu sıkıp ağzından derin derin nefesler alarak kulaklarını eşitlemeye çalıştı, zorlanarak da olsa başardı bunu da. Daha derini işaret etti eğitmen, biraz daha indiler. Başka bir dünyada gibiydi. Benekli balıklar şaşkın bir şeklide etrafında dolaşıyordu. Yeşil gözlü bir balıkla göz göze geldi. Kendinden korkmayan balığa gülümsedi. Her şey ne kadar da yavaştı burada. Ne bir telaş vardı, ne de koşturma. Tek duyabildiği ağızlığından gelen fokurdama sesiydi. Hayat da böyle olsa ya, diye düşündü istemeden.
Ne olduysa o anda birden bire oldu. Yanından geçen arkadaşı kayaya sürtünmemek için ani bir hareketle palet çırparken onun maskesini de kaydırdı yüzünden. Etraf bir anda bulandı. Hiçbir şeyi seçemiyordu. Kulakları uğuldamaya başladı. Sakin kalmaya çalışsa da boşunaydı. Bu kez çok daha farklı bir derinliğe iniyordu. Tuhaf bir şekilde korkusu da yok oluyordu. Minicik elleri ve ayakları ile üzerinde giderek artan bir basınçla, dar bir aralıktan başı ile geçmeye çalışırken buldu kendini. Tüm vücudu sular içindeydi. Çırılçıplaktı. Nefes almıyordu ya da almayı bilmiyordu. Karnından çıkıp devam eden göbek bağına takıldı gözü. Hayat gibi, ne kadar da uzundu…
edebiyathaber.net (30 Aralık 2021)