Bütün o olanlar tek bir noktada geçiyor. Haritada koyu renkle işaretlenmiş, ülkenin aşağı yukarı ortasına bir yere denk gelen sabit bir noktada.
Başkentin kalbinde Yüksel.
Yüksel’in kalbinde Eylül idi.
Merdiveni var. Bir kuyunun dibine iner gibi, dik. Coşkuyla, seke seke iniyoruz. Genç bacaklarımız. Ve yeraltında geçen üç beş saat, beyin açlığını bir nebze gideren, derin tartışmalara dalarak, sınırsız kapkara çaya dadanarak.
Öğrenci milleti. O sıcak, ucuz mucizeye…
Vur ha vur.
Mideler sağlam. Soru dolu, ışıltılı bakışlar. Kızlı erkekli, bir sürü ufarak masa. Fonda özgün müzik, sigara dumanı gırla. Sağlıklı yaşam duyarlılığı falan…
Hak getire o zamanlarda.
Sert fikirler çarpışıyor havalarda.
Başkentin kalbinde,
Yüksel.
Henüz tutuklanmamış, sahte hükümlerle hapsedilmemiş.
Cadde derler,
Bir küçücük güzel meydan.
Bariyerler kuruldu bir ara. Parmaklık niyetine.
Portatif.
Kullanışlı.
Kolayca açılır, kapanır.
İhtiyaca göre;
kiminde,
çok sayıda protestocuyu yutacak oranda genişler,
kiminde,
içinde sadece Yüksel’in kitap okuyan kadınını tutacak şekilde,
daralır.
Yüksel’in kalbinde,
Eylül idi.
Kuyunun dibine inen merdiven, dönüşte gökyüzüne yükselir,
Eylül’ün bitiminde…
Küçücük ahşap taburelerde saatlerce oturmaktan tutulmuş dizlerimiz, iki büklüm bellerimiz, kamburlaşmış sırtlarımızla, bi araba dayak yemiş garip yaratıklar gibi çıkardık, basamaklardan.
Çıktıkça düzelir, dikleşir, çeviklenir,
Gençleşir güzelleşir,
Var gücüyle bağırır,
Sesler yükseldikçe…
Eylül biteer,
Ekim başlaaridi.
edebiyathaber.net (29 Aralık 2020)